78- O beni yaratan ve doğru yola iletendir.
79- O beni doyuran ve içirendir.
80- Hastalığımda beni iyileştiren O'dur.
81- O, beni öldürecek ve sonra yeniden diriltecek olandır.
82- Hesaplaşma günü günahlarımı
affedeceğini umduğum da O'dur.
Hz. İbrahim'in Rabbini tanıtması ve O'nunla olan
bağının tasvirinde geniş bilgi vermesi onun bütün
bir varlığı ile Rabb'i ile beraber
yaşadığını göstermektedir. Güven
içinde onun hakkında bilgi edindiğini, sevgi dolu
olarak O'na yöneldiğini, görüyormuş gibi
tanıttığını, kalbi, vicdanı ve bütün
organları ile Rabb'inin kendisine verdiği nimetlerin ve
üstünlüklerin etkisini hissettiğini ortaya
koymaktadır.
Hz. İbrahim'in sözü Kur'an'da aktarılırken
kullanılan o güzel nağme bu havanın
yayılmasına, bu çağrışımın
yapılmasına; engin, yumuşak, tatlı, güzel
etkinin her tarafı kuşatmasına yardım
etmektedir.
"O beni yaratan ve doğru yola iletendir."
Beni bilmediğim halde kendi bildiği gibi yaratan
O'dur. O benim ne olduğumu, nasıl oluştuğumu,
görevlerimi, duygularımı, şimdiki halimi ve
geleceğimi daha iyi bilir. "O beni doğru yola
iletendir." Gireceğim yolu o gösterir, yaşayacağım
yaşam tarzını o belirler. Sanki Hz. İbrahim
-selam üzerine olsun- yaratan ve şekil veren kudret
sahibinin elinde her şekle girebilen gevşek bir hamur
olduğunu, kendisine dilediği şekli dilediği biçimi
verebileceğini hissediyor. Bu ise, gönül huzuru ile, rahatlıkla,
güvenle ve sarsılmaz bir imanla
kayıtsız-şartsız teslim olmak demektir.
"O, beni doyuran ve içirendir."
"Hastalığımda beni iyileştiren O'dur."
Bu, koruyucu, şefkatli, sevgi dolu, doğrudan
yanında olmanın, güvencenin kendisidir. Hz.
İbrahim onu hem hastalığında hem de
sağlığında hissetmektedir. Peygamberliğin
yüce edebini takınmaktadır.
Hastalığını Rabb'ine nisbet etmemektedir.
Hasta etme ve sağlığa kavuşturmanın
Rabb'inin dilemesine bağlı olduğunu bile bile
Rabbi'nden sırf nimet ve lutufta bulunma açısından
söz etmektedir. Kendisini yediren, içiren, kendisine şifa
veren Rabb'ini anmaktadır. Kendisini sınavdan geçiren
Rabb'inin sınavdan geçirişini söz konusu etmemektedir.
"O, beni öldürecek ve sonra yeniden diriltecek olandır."
Bu, ölüme karar verenin, Allah olduğuna iman etmektir.
Teslimiyet ve engin bir gönül rızası içinde kıyamet
gününe ve dirilişe iman etmektir.
"Hesaplaşma günü günahlarımı
affedeceğini umduğum da O'dur."
Rabb'ini bu şekilde tanıyan, bu anlayışla
onun bilincinde olan, gönlünün derinliklerinde bu yakınlığı
hisseden, hem Nebi, hem Resul olan Hz. İbrahim'in -selam
üzerine olsun- en büyük umudu.. Evet en büyük arzusu kıyamet
gününde Rabb'inin onun günahlarını
bağışlamasıdır. O kendi nefsini: temize
çıkarmamaktadır. Kendisinin bir günahı (suçu)
olmasından endişe etmektedir.
Ameline güvenmemektedir. Kendi yaptıkları ile bir mükafatı
hak ettiği kanısında değildir. Ancak O,
Rabbinin lütfundan umutludur. Rahmetini ummaktadır.
Affedilmesine ve günahlarının
bağışlanmasına yönelik arzusunu kamçılayan
tek sebep de budur.
İşte bu, takva bilinci, edep bilinci ve sakınma
bilincidir. Bu aynı zamanda Allah'ın nimetlerini
sağlıklı bir biçimde değerlendirme bilincidir.
Ayrıca kulun amelinin değerini de ortaya
koymaktadır. Allah'ın nimetleri gerçekten büyük mü
büyük. Kulun ameli ise sönük mü sönüktür.
Böylece Hz. İbrahim Rabbinin niteliklerini verirken
sağlıklı inancın ana ilkelerini
özetlemektedir. Alemlerin Rabb'ı olan Allah'ı bir kabul
etme, yeryüzünde insanın hayatına ilişkin en ince
meselelere varıncaya kadar beşerin bütün tasarruflarını
onun belirlediğini kabul etme, ölümden sonra diriltme ve
hesaba çekme, Bunlar hem Hz. İbrahim'in milletinin hem de
Mekke'li müşriklerin inkar ettiği olgulardır.
Sonra içini Allah'a açan tövbekar Hz. İbrahim,
geniş ve uzun bir duaya başlıyor. Tam bir iman ve içten
boyun eğiş ile Rabbine yöneliyor.