O

Şuarä

O

   

69- Ey Muhammed, o müşriklere İbrahim'in olayını da anlat.

70- Hani İbrahim, babası ile soydaşlarına, "Neye tapıyorsunuz?" dedi.

Varisi olduklarını ve dinine bağlı olduklarını söyledikleri Hz. İbrahim'in haberini onlara oku. Oku da Hz. İbrahim'in Mekke'deki müşriklerin kendilerine taptıkları bu putların benzerlerine kulluk ettikleri için, babası ve milleti ile nasıl bir mücadeleye girdiğini, Allah'a ortak koştukları için babasına ve milletine karşı çıkışını, içinde bulundukları sapıklıktan nasıl tiksindiğini, hayretler içinde onlara nasıl "Siz neye tapıyorsunuz?" şeklinde olumsuz sorular .yönelttiğini görsünler.

71- Onlar da "Putlara tapıyoruz ve biz tapınmayı hep sürdüreceğiz" dediler.

Onlar heykellerine ilah adını veriyorlardı. Onların bunlara heykel deyişinden anlaşılıyor ki, onlar bu heykellerini taştan yontulmuş olduklarını inkar edemiyorlardı. Fakat onlar bununla beraber bu heykellere yöneliyorlardı. Ve onlara tapmaya özen gösteriyorlardı. Bu ise aptallığın en son derecesidir. Yalnız, bir inanç sistemi saptıktan sonra bu inanç sahipleri neye taptıklarını, nasıl düşündüklerini ve nasıl bir görüşe bağlandıklarını bir türlü anlayamazlar!

Burada Hz. İbrahim -selam üzerine olsun- onların uyuşan kalblerini uyandırıyor, düşünmeden ve anlamadan yaptıkları bu aptallıklara sapmalarına neden olan donuk akıllarını uyarıyor.

72- İbrahim dedi ki, "O putlar,'kendilerini imdada çağırdığınızda sesinizi işitirler mi?"

73- "Ya da size yarar veya zarar dokundurabiliyorlar mi?

Yani kendisine tapılan bir ilahın en asgari özelliği, kendisine kulluk yapan ve dua eden kulları gibi işitmesidir. Eğer bunlar duymayan sağır varlıklar ise, nasıl zarar veya fayda verebilirler? Onlar ne bunu ne diğerini iddia edebilirler?! Onlar bu konuda hiçbir cevap vermiyorlar. Zira Hz. İbrahim'in bunu aşağılama ve kınama ifade etmesi için sorduğundan kuşku duymuyorlar. Onun dediklerini çürütecek bir delil de bulamıyorlar. . Konuştukları takdirde ise, düşünmeden ve anlamadan, taklitçileri uyutan bağlayan donuklukları ortaya çıkarıyorlardı.

74- Onlar, "Hayır ama, atalarımızın böyle yaptıklarını gördük " dediler.

Bu heykeller, işitmez, zarar vermez, fayda vermez. Fakat biz atalarımızın onlara yöneldiklerini gördük. Biz de onlara yönelerek tapmaya başladık. Bu utandıran bir cevaptır. Yalnız müşrikler onu söylemekle utanmıyorlar. Nitekim Mekke'deki müşrikler de böyle yapmaktan utanmıyorlardı. Ataların bir işi yapmaları onu araştırmadan doğru kabul etmenin garantisi sayılıyordu. Hatta bu anlayış İslam'ın önünde en büyük engellerden biriydi. Müşrikler atalarının dininden dönemiyor, bu atalara bağlılıktan vazgeçemiyor ve onların sapıklıkta olduklarını bir türlü kabul edemiyorlardı. Halbuki, bu aklı başında birisi için doğru değildi. İşte tıpkı bu şekilde boş, kof sözler ve değerler, gerçeğin, hakkın karşısında durur. İnsanlar, akli ve vicdani yönden dondurulup saptırılarak uyuşturuldukları dönemlerde, bu kof şeyleri hakka tercih eder hale gelirler. Bu nedenle kendilerini şiddetli bir şekilde sarsacak bir uyarana ihtiyaç duyarlar ki, özgürlüğe bağımsızlığa ve düşünmeye yönelebilsinler.

Bu donma karşısında Hz. İbrahim -selam üzerine olsun- sabrına ve yumuşaklığına rağmen onları sert bir biçimde sarsmaktan, heykellere, bu tur değerlerle kendisine tapılmasına izin verilen bozuk inançlara karşı düşmanlığını ilan etmekten başka çare bulamamıştır!

75- İbrahim dedi ki, "Nelere taptığınızı görüyor musunuz?"

76- "Gerek sizin ve' gerekse eski atalarınızın. "

77- "O putlar, benim düşmanlarımdırlar. Benim tek dostum alemlerin Rabb'i olan Allah'tır. "

İşte bu şekilde babası ve milleti taptıklarına tapmaya devam ettikleri müddetçe inancıyla onlardan ayrılmasına, onların ilahlarına ve inançlarına karşı, hem kendisinin hem de milletinin eski ataları olmalarına rağmen, düşmanlığını açıkça ilan etmekten çekinmemiştir!

Kur'an böylelikle mü'minlere de öğretiyordu ki, inanç konusunda ne millete né de babaya hoş görünmek yoktur. En başta gelen bağ, inanç bağıdır. En başta gelen değer iman değeridir. Bunların dışında kalan bütün bağlar ona bağlıdır. Onlar neredeyse bunlar da oradadır.

Hz. İbrahim onların ve önceki atalarının taptıkları tanrılardan sadece birini hariç tutmuştu: "O putlar benim düşmanlarımdırlar. Benim tek dostum alemlerin Rabb'i olan Allah'tır" Zira milletin inancı bozulup değişmeden önce, eski atalarından Allah'a tapanlar da olabilirdi. Ayrıca onlardan Allah'a taptığı halde onunla birlikte başka sahte ilahlara da tapanlar olabilirdi. Bu durumda Hz. İbrahim'in bir ilahını hariç tutması ihtiyatlı oluşundan ve sözünü bilinçli ve dikkatli kullanmasından kaynaklanmış olur. Zaten Hz. İbrahim -selam üzerine olsun gibi bir zata, inançtan ve inanç sisteminin en hassas konusu olan ilahtan söz ederken böyle dikkatli bir ifade kullanması yakışırdı.

Sonra Hz. İbrahim -selam üzerine olsun- Rabb'ini, alemlerin Rabb'ini tanıtıyor. Her yerde ve her zaman onunla bir bağı bulunduğunu ifade ediyor. Böylece biz de onda sağlam bir yakınlığı, huzur veren bir bağı, her hareket ve seslenmenin, her ihtiyaç ve amacın gerçekleşmesinin Allah'ın elinde olduğu bilincinin hakim olduğunu görüyoruz.

 

 

O

 

O