Onlar karakterlerine ve arzularına uyarlar. Bu nedenle
arzu ve isteklerine esir olan şaşkınlar
onların peşlerine takılırlar. Zira
bunların hiçbir amaçları ve hiçbir programları
yoktur.
Şairler, söz, düşünce ve .bilincin her vadisine
takılırlar. Zira bunların hiçbir amaçları ve
hiçbir programları yoktur.
Şairler söz, düşünce ve bilincin her vadisine takılırlar.
Her zaman diliminin, üzerlerindeki etkilerine gösterecekleri
tepkilere göre, herhangi bir baskı atmosferinde oradan oraya
takılıp giderler.
Şairler yapmadıkları şeyleri söylerler.
Zira kendi hayallerinin ve duygularının ürünü olan
dünyalarda yaşarlar. Kendilerine çekici gelmeyen gerçek
hayatın bu hayal ürünü dünyalarını tercih
ederler! Bu nedenle çok şeyi söylerler. Fakat onları
yapmazlar. Çünkü bunları kuruntu alemlerinde yaşarlar.
İnsanların görülen dünyalarında bunların
bir gerçekliği, bir pratiği yoktur.
İslam yapısı hayat pratiğinde uygulanmaya müsait,
hazır, eksiksiz bir hayat programıdır. İslam
gizli olan vicdanlardan hayatın görülen bütün uygulamalarına
varıncaya kadar herşeyi kuşatan geniş
kapsamlı bir harekettir. İslamın bu tabiatı,
şairlerin insanlık tarafından bilinen genel
karakteri ve tabiatıyla uyuşmaz. Çünkü şair iç
aleminde bir takım ütopyalar yaratır ve onlarla tatmin
eder kendisini. İslam ise, hayallerin gerçekleşmesini
ve onların gerçekleştirilmesi için çalışmayı
gerektirir. Bütün duyguları realite aleminde üstün bir
örnek olarak gerçekleştirmeye çalışır.
İslam insanların hayatın gerçeklerini olduğu
gibi karşılamayı onlardan kaçıp ütopya
türü hayallere yönelmemeyi tercih eder, sever. Eğer bu gerçekler,
onların hoşuna gitmiyorsa, uyguladıkları
programa uygun düşmüyorsa, islam bu durumda insanların
onları değiştirmelerini ve istediği
programı gerçekleştirmelerini öngörür.
Bu nedenle islam, insanların uçup giden kuruntulara,
hayallere mümkün ölçüde kapılmamalarını,
onların kökünü kazımalarını ister.
İslam insanın bu gücünü yüce hayallerin gerçekleştirilmesi
uğrunda harcamasını öngörür. Yüce ve geniş
kapsamlı programını gerçekleştirme
uğrunda bütün enerjisini harcaması gerektiğini
belirtir.
Bununla beraber islam, ayetlerin yüzeysel olarak ele alınışı
halinde anlaşılacağı gibi şiire ve
sanatın kendisine karşı savaş açmaz. Belki
ayetlerin yüzeysel olarak değerlendirilmesiyle böyle bir
yargıya varabilirse de gerçek öyle değildir.
İslamın karşı koyduğu
savaştığı şey, şiir ve sanatın
izlediği yol ütopyaların yolu: sınırsız
arzuların hiçbir ilkeye bağlı olmayan tepkilerin
yolu. İnsanları tasavvurlarını gerçekleştirmekten
alıkoyan ütopyaların yolu.
Ruh, İslam'ın yoluna girip oraya
yerleştiğinde, şiiri ve sanatı ile islami
prensiplerle yetiştiğinde,
olgunlaştığında ve aynı zamanda realite dünyasında
bu tertemiz duyguları gerçekleştirmeye çalıştığında
kuruntulara dayalı dünyalar yaratıp bunların içinde
yaşamakla yetinmediğinde, hayatın realitesini,
çarpık, geri kalmış ve çirkin halde yüzüstü bırakmadığında;
Ruhun islami bir amaca yönelik değişmez bir
programı bulunduğunda, dünyaya bakıp onu islam açısından
islamın ışığında
değerlendirdiğinde; sonra da bunların hepsini
şiir ve sanat ile ifade ettiğinde;
İşte bu durumda islam şiire soğuk bakmaz,
sanata karşı savaşmaz. Belki ayetleri yüzeysel
olarak değerlendirdiğimizde böyle bir bakış açısı
ilk etapta göze çarpar ama gerçekten öyle değildir.
Kur'an-ı Kerim kalpleri ve akılları bu evrenin
harika sanat güzelliklerine ve insan ruhunun derinliklerine
yöneltir. Dikkatlerini bu alanlara çeker. Bunlar ise şiir
ve sanatın ana malzemesidir. Kur'an'ı Kerim maddi ve
manevi varlıkların güzellikleri önünde bir takım
duruşlar yapar ki, şeffaflıkta, etkilemede bu sanat
üstünlükleri ve güzelliklerini bir bütün olarak sergilemede
hiç bir şiir Kur'an'ın bu tesbitlerine ulaşamaz.
Bu nedenle Kur'an-ı Kerim şairlerin bu genel
karakterinde bir istisna da yapar. Hükmünü mutlak olarak vermez.