Arap toplumunda cinlerin kendilerine haber getirdiklerini iddia
eden kahinler vardı. İnsanlar bunlara
sığınıyor ve onların haberlerine güveniyorlardı.
Bunların çoğu yalancıydı. Onlara inanmak ise,
kuruntulara ve yalanlara paçayı kaptırmaktı.
Herhalde kahinler insanları doğru yola çağırmıyorlardı,
Allah'tan korkmalarını istemiyorlardı. Onları
imana iletmiyorlardı. İnsanları Kur'an- Kerim ile
sağlıklı bir hayat yoluna çağıran
peygamberimiz ise -salat ve selam üzerine olsun- onlar gibi bir
insan değildi.
Onlar bazan Kur'an'a şiir diyorlardı. Hz. peygamberin
de -salat ve selam üzerine olsun- şair olduğunu söylüyorlardı.
Bununla beraber, insanların kalplerine inen,
duygularını harekete geçiren, karşı
koyamayacakları bir şekilde onların iradelerine
egemen olan eşine asla rastlamadıkları bu sözü
nasıl karşılayacaklarını kestirmemenin
şaşkınlığı içindeydiler.
Bu suredeki Kur'an ayetleri Hz. Muhammed'in -salat ve selam
üzerine olsun yolu ve Kur'an yolunun asla şairlerin yolu ve
şiir yolu ile ilgisi olmadığını açıklıyorlardı.
Çünkü bu Kur'an apaçık bir yol izliyordu.
Belirlenmiş bir amaca çağrı yapıyordu.
Dosdoğru bir yolla bu amacına doğru ilerliyordu.
Peygamber -salat ve selam üzerine olsun- bugün söylediğiyle
yarın çelişmiyordu. Değişen arzulara ve
duygusal tepkilere bağlı bir yol izlemiyordu. Bir çağrı
üzerinde ısrar ediyor, bir inanç üzerinde yoğunlaşıyor,
zikzakları olmayan bir yolda ilerliyordu. Şairler ise böyle
değildir. Şairler değişebilen tepkiler ve
duygusal hareketlerin esiridirler. Duyguları onlara hakim
durumdadır. Bu da onları diledikleri gibi bu
duyguları ifade etmeye iter. Aynı şeyi bir zaman
siyah görürken başka bir zaman beyaz görürler. Bazı
mutlu oldukları zaman bir söz söylerler. Öfkelendiklerinde
ise başka bir söz söylerler. Sonra onlar aynı düzeyde
durmayan oynak karakterlerin sahibi kimselerdir!
Bunun yanında kuruntudan dünyalar yaparak bu dünyalarda
yaşarlar. Bazı işleri ve sonuçları hayal
ederler. Sonra onları yaşanan bir gerçek olarak hayal
eder ve ondan etkilenirler. Eşyanın hakikatına, gerçeklerine
çok az ilgi duyarlar. Zira onlar hayallerinde, içinde yaşadıkları
başka bir realite oluştururlar.
Belli bir davası olan ve bu davasını realite dünyasında,
insanların yaşadığı dünyada gerçekleştirmek
isteyen insan ise böyle değildir. Dava sahibinin bir hedefi,
bir programı, bir yolu vardır. Açık göz, açık
kalb, uyanık akıl ile programına göre yolunda
ilerlemeye devam eder. Kuruntuya razı olmaz. Rüyalarla yaşamaz.
İnsanlar dünyasında bir realiteye dönüşmedikleri
müddetçe hayallerle yetinmez. Onlarla tatmin olmaz.
Buna göre peygamberin -salat ve selam üzerine olsun- programı
ile şairlerin
programı birbirine taban tabana zıttır. Bu
konuda hiçbir kuşku da yok. Olay apaçık ve net olarak
ortadadır.