O |
Şuarä
|
O |
|
130- "Birini yakalayınca zorbaca yakalıyorsunuz.
"
Onlar katı kalbli, sert yapılı taşkın
insanlardır. Tuttukları zaman koparırlar.
Yakaladıkları zaman katı yürekle, kaba davranmakta
bir sakınca görmezler. Tıpkı sahip oldukları
maddi kaba kuvvetle övünen zorbalar gibi.
Burada Hz. Hud, onları Allah'tan korkmaya ve elçisine
itaat etmeye çağırmaktadır ki, bu kaba, zalim,
zorba karakterin önüne geçsin:
131- "Allah'tan korkunuz da çağrıma uyunuz.
"
Hz. Hud burada onlara Allah'ın nimetlerini
hatırlatıyor. İstifade ettikleri, birbirlerine
karşı övünç aracı yaptıkları
zorbalıklarına alet ettikleri nimetlerini. Bu durumda
onların öğüt almaları ve şükretmeleri
gerekirdi. Kendilerine verilen nimetlerin ellerinden alınma
endişesine kapılmaları, boşu boşuna,
zalimce, çirkin bir. şımarıklık ile saçıp-savurmaları
nedeniyle cezalandırılma hissini içlerinde duymaları
gerekirdi!
132- "Size bildiğiniz nimetleri
bağışlayan Allah'tan korkunuz. "
133- "O size davar sürüleri ile evlatlar bağışladı.
"
134- "Bahçeler ve pınarlar armağan etti. "
135- "Sizin hesabınıza 'büyük gün' ün azabından
endişe ederim.
Böylece önce onlara özet halinde nimeti ve nimet vereni hatırlatıyor:
"Size bildiğiniz nimetleri
bağışlamıştır."
Bu gözlerinin önünde bir şeydi. Biliyorlar,
tanıyorlar ve içinde yaşıyorlar. Sonra meseleyi
biraz açıyor. "O size davar sürüleri ile evlatlar
bağışladı. Bahçeler ve pınarlar
armağan etti." Bunlar o sırada bilinen,
alışılagelen nimetlerdi. Aynı zamanda her dönemdeki
nimetlerdir. Sonra onları büyük bir günün azabından
sakındırıyor. Bu azaba düşmelerine
dayanamadığı için şefkat örneği oluyor.
Zira o da kendilerinin kardeşi ve onlardan biridir. Bu günün
kuşkusuz azabının onlara dokunmamasını
şiddetle arzu etmektedir.
Ne var ki, bu hatırlatma ve korkutma, kurumuş,
katılaşmış, donuklaşmış
kalblere ulaşıp bir etki gösteremiyor. Bakıyoruz
ki, saçma sapan sözlerde, inatçılıkta ve
alaycılıkta ısrar ediyorlar.
136- Adoğulları dediler ki, "İster öğüt
ver, ister öğüt verenlerden olma, bizim için birdir.
"
Bu aşağılama, kaba söz ve yüreksizlik ifade
eden bir sözdür. Gerisindeki donukluğu, kireçlenmeyi ve
taklide dayanmayı ele vermektedir.
137- "Bu uygulamalarımız, eski
atalarımızdan bize gelen geleneklerden başka
birşey değildir. "
138- "Bizim azaba çarpılmamız sözkonusu değildir.
"
Hz. Hud'un reddettiği ve kendilerinin içinde bulundukları
halin delili, bu yaptıklarının daha öncekilerin
ahlakı ve yolu olmasıdır. Onlar, öncekilerin
yolunda giderler! Sonra onlar, kendilerinden öncekilerin azaba
düşme ihtimalini red ederler! "Bizim azaba çarpılmamız
sözkonusu değildir." Burada sure, onlar ile
peygamberleri arasında geçen tartışmanın
tamamını ve detayını vermiyor. Birden
işin sonuna adım atıyor!
139- Böylece peygamberlerini yalanladılar. Biz de
onları yokettik. Kuşku yok ki, bu olaydan alınacak
dersler vardır. Onların çoğu inanmamış
kimselerdir.
140- Ve yine kuşku
yok ki, senin
Rabb'in üstün iradeli ve merhametlidir.
İki kısa cümle ile iş bitiyor. Zorba olan Ad
toplumunun defteri dürülüyor. Yaptıkları fabrikalar
kapanıyor. İçinde yaşadıkları bol
nimetler: sürüler, hayvanlar, bağlar-bâhçeler, su
kaynakları ve kendilerine verilen çocuklar birden sona
eriyor!
Ad toplumundan sonra nice milletler bu şekilde düşünmeye
başlamış, bu türden nimetlerle övünmüş,
uygarlıkta ilerledikçe Allah'tan uzaklaşmış,
insanın artık Allah'a ihtiyacı
olmadığını sanmaya
başlamıştır. Kendisini korumak için başkasının
yok oluşuna neden olan etkenleri kullanmış ve düşmanlarının
başına gelenlerin kendisinin de başına
geleceğini düşünmemiştir. Bu yolda
sabah-akşam dolu dizgin ilerlerken bir de bakar ki, hangi
yola girerse girsin, altından ve üstünden azabın
üzerine gelmekte olduğunu görür.
|
|
O |
|
O |
|