10- Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak
ticareti size göstereyim mı.
11- Allah'a ve Resulüne inanır, mallarıyla
canlarıyla Allah yolunda savaşırsınız.
Eğer bilirseniz bu sizin için en iyi yoldur.
12- Böyle yaparsanız Allah günahlarınızı
bağışlar, sizi altlarından akan cennetlere Adn
cennetlerindeki güzel meskenlere koyar İşte en büyük
kurtuluş budur.
13- Seveceğiniz bir şey daha var Allah'tan bir zafer
ve yakın bir fetih, müminleri müjdele!
Bu ayetlerdeki ifade biçimi ayırma ve bitiştirme
soru ve cevap, ileri alma ve geriye alma. yöntemleri ile bilinen
bir anlatım üslubudur. İfade gücünün tüm etkileme
araçlarını kullanarak bu çağrının
kalpler üzerinde daha fazla etki yapmasını amaçlamaktadır.
Bu bölüm iman adı ile yapılan bir çağrıyla
başlamaktadır.
"Ey
iman edenler."
Bunun ardından anlamlı bir soru gelmektedir. Burada
onlara soru yönelten ve onları cevaba teşvik eden yüce
Allah'tır:
"Sizi acıklı azaptan kurtaracak bir ticareti
size gösteriyim mi?"
Yüce Allah'ın böyle bir ticareti kendisine göstermesini
kim istemez ki? İşte burada birinci ayet sona eriyor.
Araya, dikkat çekilen şiddetli bir bekleyişle
cevabı duymaya teşvik eden iki cümle giriyor. Sonra
cevap geliyor. Kalpler ve kulaklar ona pür dikkat kesilmiş
durumdadır: "Allah'a ve Peygamberine
inanırsınız?" Onlar zaten Allah'a ve
Peygamberine inanmışlardır. Böylece kalpleri cevabın
bu ilk yarısını duyduğunda bunun kendilerinde
bulunduğu sevinci ile parlamaktadır! "Mallarınız
ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz." Bu,
surenin ele aldığı temel konudur. Burada bu
üslupla verilmektedir, böyle tekrar edilmektedir, ve bu tür bir
anlatım içinde değinilmektedir. Çünkü yüce Allah
insanın iç dünyasının böyle bir tekrara, böyle
bir çeşitlemeye ve böyle bir hatırlatmaya
ihtiyacı olduğunu bilmektedir. İlahi sistemin yeryüzünde
kurulması ve bunun bekçiliğini yapması için;
böyle zorunlu ve kaçınılmaz bir görevi yüklenmesi
için sürekli teşviklere ihtiyacı olduğunu .bilmektedir.
Süsleyip güzel gösterdiği bu ticaretin ardından
şöyle demektedir: "Eğer bilirseniz bu sizin için
daha hayırlıdır." Gerçek bir bilgi,
bilenleri bu köklü ve değerli iyiliğe götürür.
Sonra bu iyiliği ardından gelen başka bir ayette açıklanmaktadır.
Çünkü önce özet halinde verip sonra ayrıntılara
girmek kalbi sözü edilen iyiliğe teşvik etmekte, onu
duygulara yerleştirmekte ve orada pekiştirmektedir.
"Günahlarınızı
bağışlar." Bu
bile yalnız başına yeterlidir. Kim insanlara günahlarının
bağışlanacağını garanti edebilir ki?
İnsan bunun ötesinde başka şeyleri niye
arasın? Ya da onun yolunda birtakım azıklar niye
hazırlamasın? Fakat Allah'ın lütfu sınırsızdır.
"Sizi
altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. Adn
cennetlerinde güzel evlere yerleştirir." Hiç
şüphesiz bu müminlerin şu kısacık
hayatları boyunca yapabilecekleri en kârlı ticarettir.
İsterse bu ticaret onların hayatlarına mal olsun.
Ardından onlara bunun yerine güzel cennetler ve güzel evler
verilecektir. Sürekli nimetler içinde. Ve gerçekten "bu
en büyük kurtuluştur."
Sanki burada kazançlı ticaretin son
sınırına ulaşmaktadır. Bu gerçekten çok
büyük ve önemli bir kazançtır. Mümin dünyasını
vermekte ahiretini satın almaktadır. Pazarda bire on
kazanan tüccarlara pazardaki herkes gıpta eder. Bu yeryüzündeki
sayılı birkaç gününü ve bu dünya hayatının
sınırlı bazı nimetlerini eğlencelerini
vererek bunlarla Allah'ın dilemesi dışında hiç
kimsenin bir sonu olacağını bilemediği ebedi
bir hayatı, sınırsız ve bitmez tükenmez
nimetleri elde eden insana nasıl gıbta edilmez?
Akabe gecesinde Hz. Peygamber ve Abdullah İbni Revaha
-Allah ondan razı olsun- arasındaki bey'atlaşma
tamamlanmıştı. O Hz. Peygambere şöyle demişti:
"Rabbin ve kendin için şartlar ileri sür." Hz.
Peygamber: "Rabbim için şartım, O'na kulluk
etmeniz ve O'na hiçbir şeyi ortak
koşmamanızdır. Kendim için şartım ise,
canlarınızı ve mallarınızı
koruduğunuz gibi beni de korumanızdır." dedi.
Abdullah: Böyle yaptığımız zaman bize ne var?
diye sordu. Hz. Peygamber: "Cennet"
karşılığını verdi. Hep beraber:
"Bu alış-veriş mübarek olsun. Artık ne
bunu bozar ne de bozulmasına müsaade ederiz" dediler.
Fakat Allah'ın lütfu büyüktür ve O biliyor ki insanların
gönülleri sınırlı beşeri
yapılarına uygun olarak bu yeryüzündeki yalan
şeylere takılırlar. Bunun içindir ki O, gizli olan
ilmindeki takdirini müjdeleyerek onların bu isteklerini
karşılıyor. Bu dinin yeryüzünde hakim olacağını,
sisteminin gerçekleşeceğini ve kendi
nesillerinde
onun hayata hakim olacağını haber veriyor: "Diğeri
sevdiğiniz bir şeydir. Allah katından gelen
yardım ve yakın bir fetih. Müminleri müjdele!"
İşte, burada kazanç zirveye ulaşıyor. Bu
kazancı Allah'tan başkası veremez. Çünkü O'nun
hazineleri tükenmez ve kimse O'nun rahmetini sınırlayamaz.
Ahirette günahların bağışlanması,
cennetlere, güzel evlere yerleştirilme ve sürekli nimetler
bu kazancın içindedir. Bunlardan başka kazançlı
alış-veriş ve kazançlı anlaşmadan
başka Allah'ın yardımı ve yakın vadeli
zafer var. Kim Allah'ın gösterdiği bu ticareti görür
de ondan geri kalır veya başka tarafa yönelebilir?
Burada gönüllere yönelik bu teşvik ve sevdirme
yanında birde hatırlatma yapılıyor. Evrene ve
hayata ilişkin imana dayalı düşüncenin gerçeğini
anlayan ve kalbiyle bu düşüncenin atmosferinde yaşayan,
bu alemin ufuklarına, derinliklerine ulaşan bir mümin,
bundan sonra hayata imansız bir şekilde küçük ve dar
sınırları içinde, düşük ve alçak düzeyi
içinde, basit ve değersiz uğraşları içinde
ona baktığında bu kalp sözkonusu iman olmadan bir
an dahi yaşayamaz. Adı geçen geniş kapsamlı yüce
düşünceyi gerçekler dünyasında ortaya koymak, bu dünyada
yaşamak ve insanlarında orada yaşamasını
sağlamak için cihad etmekte bir an dahi tereddüt etmez ve
herhalde o bu cihadına karşılık ondan
ayrı bir mükafat istemez. Çünkü bu cihad, onun
gönüllere doldurduğu sevinç ve hoşnutluk kendi
başına bir mükafattır. İşte bu mümin
imansız bir dünyada yaşayamaz. İmanın egemen
olduğu bir dünyayı kurmak için cihad etmeden oturamaz.
Sonucu ne olursa olsun o kendisini hep cihad arzusu içinde bulur.
Ona doğru atılır.
Fakat yüce Allah gönüllerin zaafa düşeceğini bu
arzuların sönebileceğini, çabaların tükenebileceğini
ve rahatlık sevgisinin tüm bu duyguları
bastırabileceğini ve onları alçak bir hayata razı
olmaya götürebileceğini bilmektedir.
İşte bu nedenle Kur'an-ı Kerim sözkonusu
gönüllere cihad aşkını aşılamaya ve
onları bu şekilde tedavi etmeye çalışır.
Çeşitli vesilelerle defalarca pekiştirdiği çağrılarda
bulunur. Değişik mesajlar ve etkileyici çağrılarla
onları beslemeye çalışır. Onları sadece
imanları ile başbaşa bırakmaz. Bu iman
adıyla yaptığı bir çağrı ile
yetinmez.
İşte yine Kur'an, sureyi yeni bir çağrı
ile sona erdiriyor. Bu çağrı yeni bir karakter, yeni
bir teşvik ve yeni bir mesaj taşıyor: