İsrailoğulları yeni gelen dine karşı düşmanca
bir tutum içine girmişlerdi. Bir dizi hilelere ve
sapınmalara başvurmuşlardı. Çeşitli
yollara ve yöntemlere başvurarak ona karşı
savaşmışlar ve bu çirkin savaş o gün
bugündür devam etmektedir. İsrailoğulları önce
ona karşı ithamlarda bulunarak savaştılar. "Kendilerine
apaçık belgeler gelince bu apaçık bir büyüdür
dediler." Tıpkı ilahi kitabı olmayan ve
yeni dinin geleceğinden, müjdesinden haberi olmayan müşrikler
gibi. Sonra bu savaşlarını hile ve oyunlarla sürdürdüler,
islam ordusu içine şüphe ve desiseler sokmaya çalıştılar.
Medine'de Muhacir ile Ensarı birbirine düşürmeyi
planladılar. Ensar ile Evs ve Hazrec kabilelerinin
arasını açmaya çalıştılar. Sonra bazen
münafıklarla bazen de müşriklerle işbirliği
yaparak komplolar kurdular. Bu yolla islama karşı
savaştılar. Bazen Hendek savaşında olduğu
gibi islamın saldırgan düşmanlarına
katılarak bu mücadeleyi sürdürdüler. Hz. Aişe'ye
karşı oluşturulmuş iftira olayında
Abdullah İbni Übey İbni Selül vasıtasıyla
asılsız haberleri yayarak da bu çarpışmayı
sürdürmeye çalıştılar. Daha sonra Allah'ın
düşmanı Abdullah İbni Sebe vasıtasıyla
Hz. Osman dönemindeki kargaşayı körüklediler.
İslama karşı savaşlarını Hadise,
Siyere ve Tefsire karıştırdıkları
yalanlar ve uydurmalarla sürdürdüler. Çünkü onlar Kur'an-ı
Kerim'e yalan ve uydurma şeyler yakıştırmaktan
aciz düşmüşlerdi.
Şu ana kadar bu savaş bir an dahi dinmemiş ve
sona ermemiştir. Dünya siyonizmi ve haçlı zihniyeti
bugünde islama karşı hile ve tuzaklarını sürdürmektedir.
Nesiller boyunca aralıksız ve amansız bir
şekilde bu iki kitle islama karşı
saldırılarını ve mücadelelerini sürdürmüşlerdir.
Doğu'da haçlı seferleri ile ona karşı
savaşmışlar, batıda ise İspanya'daki
savaşlarla mücadelelerini sürdürmüşlerdir.
Ortadoğu'da ise son hilafet devletine karşı
iğrenç bir savaşa girmişler. "Hasta adam"
dedikleri bu ülkeyi paramparça edip bir miras gibi aralarında
paylaşmışlardır. İslam yurdunda sahte
kahramanlar yaratmaya ihtiyaç duyduklarında islama
karşı bu kinlerini kusmaya ve bu planlarını
uygulamaya kendini adayan sözde kahramanlar ileri sürmüşlerdir.
Bunlar "halifeliği" yıkmak ve islami idarenin
en son şekli ve görüntüsünü yok etmek istediklerinde .
..'de "bir kahraman" yarattılar!
Omuzlarından kaldırıp onu şişirdiler. Göstermelik
olarak başkenti işgal eden ve vatandaşların gözünde
bir kahraman yaratmayı amaçlayan müttefik güçlerin
orduları da bir bir geri çekildiler. Artık bu kahraman
vasıtasıyla rahatlıkla halifeliği
kaldıracak, Arap alfabesini yürürlükten kaldıracak ve
Türkiye'yi diğer müslüman milletlerden ayırabileceklerdi.
Türkiye'nin dinle ilgisi bulunmayan medeni, laik bir devlet olduğunu
söyleyebileceklerdi. Siyonizm ve haçlı zihniyeti
islamın herhangi bir ülkesinde islama ve islami hareketlere
son darbeyi indirmek istediğinde bu türden sahte kahramanlar
türetmeyi bir gelenek haline getirmiştir. Böylece bu sahte
kahramanı din bağının ve tutkusunun yerine geçirmekte,
dinin sancağını bir kenara itip onu
bayraklaştırmaktadır.
"Onlar gözleriyle Allah'ın nurunu söndürmek
istiyorlar. Halbuki zalimler istemese de Allah nurunu
tamamlayacaktır."
Bu ayet-i kerime önemli bir gerçeği dile getirmekte ve
aynı zamanda ağıt yakmayı, hafife almayı
çağrıştıran bir tablo çizmektedir. Bu gerçeğin
ta kendisidir. Onlar kendi ağızlarıyla "Bu
Kur'an apaçık bir büyüdür" diyorlardı. Yine
dini yok etmek için çeşitli oyunlara ve tuzaklara
başvuruyorlardı. Burdaki tablo onların çirkin bir
çaba içinde olduklarını sergiliyor. Çünkü onlar
güçsüz, cılız imkanları ile kendi
üfürmeleriyle Allah'ın nurunu söndürmeye çalışıyorlar!
"Kafirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır."
Allah'ın sözü bütünüyle doğrudur, nurunu Hz.
Peygamber'in hayatında tamamlamış. Allah
tarafından seçilen ilahi sistemin gerçeğe dayalı
canlı bir örneği olarak islam toplumunu ortaya çıkarmıştır.
Belli başlı özellikleri bulunan ve çizilmiş bir
sınırı olan bir şekilde bu cemaati, bu toplumu
gün yüzüne çıkarmıştır. Kendisinden sonra
tüm nesillerin gözleri önüne getirmiştir. Bu seçkin
topluluğun kitapların sayfaları arasında
teorik olarak bulunan bir toplum olmasını istememiş,
realiteler dünyasında onu bir gerçek olarak gözler önüne
sermiştir. Nurunu tamamlamış, dinini eksiksiz
kılmış, böylece onlara büyük nimetini sunarak
islamı onlara din olarak seçmiştir. İslamı
sevdikleri, uğrunda savaştıkları, ateşe
girmeye razı olup onu terkederek küfre dönmeye razı
olmadıkları bir din kılmıştır. Böylece
din gerçeği hem gönüllerde hem yeryüzünde egemen olmuştur.
Bu gerçek bugün halâ yeryer dirilmektedir. Nabzı atmakta
ve silkinip ayağa kalkmaktadır. İslama ve müslümanlara
karşı sergilenen onca savaşlara, hilelere,
cezalandırmalara, soyutlamalara ve ağır zulümlere,
işkencelere rağmen! Çünkü Allah'ın nurunu
ağızlarıyla söndürmek, kulların ellerindeki
ateş ve demirle onu bastırmak mümkün değildir.
Azgın zalim diktatörler, siyonistlerin ve haçlı
zihniyetinin türettiği sahte kahramanlar bu uzak hedefe
ulaştıklarını hayal etseler de Allah'ın
bu nurunu söndüremeyeceklerdir.
Allah'ın takdiri bu dini hakim kılmayı
dilemiştir. Öyle ise bunun gerçekleşmesi zorunludur,
kesindir:
"Müşrikler istemeseler de dinini bütün dinlere
üstün kılmak için peygamberini hidayet ve hak ile
gönderen O'dur."
Yüce Allah'ın bu din için onun
olduğuna
tanıklık etmesi, tanıklığın en büyüğüdür.
Bu konuda söylenecek en kesin söz budur. Bunun ötesinde bir tanıklığa
gerek yoktur. Zaten Allah'ın iradesi tamamlanmış ve
bu din tüm dinlere karşı üstün gelmiştir. Bir
din olarak tüm dinlerin üstüne çıkmıştır.
Onun gerçekliği ve yapısı
karşısında hiçbir din ayakta duramaz. Putperest
dinler zaten bu konuda hiçbir şansa sahip değillerdir.
İlahi kitaba dayalı dinlere gelince bu din onların
sonuncusudur ve o halkanın en son, en kapsamlı ve en mükemmel
şeklidir. (Öyle ise bu din ilahi dinler içinde de sonuna
kadar onların en üstün ve en mükemmeli olmaya devam
edecektir.
Bu dinler tahrifata uğramış,
değiştirilmiş, paramparça edilmiş,
kendilerinden olmayan şeyler ilave edilmiş, bazı
yerleri çıkarılmış ve artık hayata yön
verebilecek yeteneklerini ve özelliklerini yitirmiş bir hale
düşmüşlerdir. Bunlar oldukları gibi kalıp,
tahrif edilmemiş değiştirilmemiş
olsalardı bile bunlar zamanı geçmiş dinlerdir., Sürekli
değişen hayatın bütün ihtiyaçlarına cevap
verecek kapsamlılıktan uzaktırlar. Çünkü bunların
her biri Allah'ın takdirinde sınırlı bir zaman
içinde gönderilmiştir.
İşte bu, Allah'ın dininin yapısı ve
gerçekliği açısından gerçekleşmesidir.
Hayattaki gerçeklik açısından
baktığımızda ise Allah'ın vaadi bir kere
gerçekleşmiş ve bu din bir güç, bir geçeklik ve bir
idare biçimi olarak bütün dinlere üstün gelmiştir. Yeryüzünün
büyük bir bölümü bir asır içinde ona boyun onun hükmü
altına girmiştir. Sonra bu din barışçı
bir yolla Asya ve Afrika'nın içine doğru açılmış
ve bu dine sırf çağrı yoluyla ilk cihad
hareketlerinin süresi boyunca islama girenlerin beş
katı onunla müşerref olmuştur. Dünya siyonizmi ve
dünya haçlı zihniyetinin ....... deki son halifeliği
kendilerinin türettiği kahramanlar vasıtası
ile ortadan kaldırmasından bu yana islam halâ hiçbir
devlete dayanmadan ve dünyanın dört bir yanında
aleyhinde sergilenen savaşlara ve tuzaklara rağmen
yayılmaya devam etmektedir. Bu yayılmasına dünya
siyonizmi ve dünya haçlı zihniyetinin elbirliği ile
ortaya çıkardıkları sözde "
vasıtasıyla
islam ülkelerinden herhangi birinde meydana gelen islami diriliş
hareketlerini yok etme çabalarında islamın
yayılışına engel olmamaktadır
Bu din hala insanlık tarihinde tarihi misyonunu ve gücünü
korumaktadır. Allah'ın sözünün bir gereği olarak
bu din tüm dinlere karşı üstün gelecektir.
İnsanlar güç, tuzak ve saptırma konusunda ne kadar
ileri giderlerse gitsinler islamın bu yükselişini
insanların basit çabaları ile durdurmak asla mümkün
olmayacaktır
Bu ayetler kendileri ile muhatap olan müminler için itici bir
güç niteliğindeydi. Yahudi ve hristiyanların
artık gereğini yerine getirmedikleri emaneti
taşımaya Allah'ın kendilerini seçtiği bu göreve
sarılmaya bir teşvik niteliğindeydi Yine bu ayetler
onların kalplerini huzura kavuşturuyordu. Gönül huzuru
ile Allah'ın üstün kılmayı dilediği dinin yüceltilmesine
ilişkin Allah'ın kaderini gerçekleştiriyorlardı.
Onlar bu kaderin gerçekleşmesinde bir araç oluyorlardı.
Yine bu ayetler bu günde Rabbinin sözüne güvenen müminlerin
gönüllerine huzur vermekte, onlar için itici bir güç olmaktadır
ve bu ayetler gelecek nesiller içinde aynı duyguları
diriltme kaynağı olacaklardır. Allah´in izniyle
Allah'ın sözü hayatta bir kere daha gerçekleşinceye
kadar bu ayetler mesajlarını vermeye devam edecekler.
İnanç davasının tarihi süreci içinde ve
Allah'ın bu son dinin yeryüzüne hakim kılınacağına
dair sözü doğrultusunda Kur'an-ı Kerim inananlara
seslenmektedir. Bu hitapla ilk defa karşılaşan
inananlara ve onlardan sonra kıyamet gününe kadar gelecek
imanlı nesillere çağrıda bulunmaktadır.
Onlara dünya ve ahiretin en kârlı ticaretinin Allah'a iman
ve Allah yolunda cihad ticaretinin olduğunu göstermektedir.