5- Musa kavmine: " Ey kavmim! Benim Allah'ın size gönderdiği
elçisi olduğumu bildiğiniz halde niçin beni
incitiyorsunuz?' demişti. Onlar yoldan sapınca Allah da
kalplerini saptırmıştı. Allah, yoldan çıkan
millet; doğru yola eriştirmez.
6- Meryem oğlu İsa'da: "Ey
İsrailoğulları! Ben size gönderilmiş
Allah'ın elçisiyim, benden önce gelen Tevrat'ı
doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed
adında bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim, demişti.
Fakat o kendilerine açık deliller getirince, "Bu apaçık
bir büyüdür" dediler.
İsrail oğullarının kendilerini Firavun ve
ileri gelenlerinden kurtaran Peygamberi önderleri ve öğreticileri
olan Hz. Musa'ya karşı eziyetleri çok boyutludur. Hz.
Musa'nın
onların eksikliklerini, eğriliklerini kapatmak için
verdiği uğraş çok yorucu, zor ve sıkıntılı
bir uğraştır. Kur'an ı Kerim çeşitli
Kıssalarda bu bıktırıcı eziyetlerin ve
uğraştaki zorlukların değişik türlerinden
tablolar sunmaktadır.
Hz. Musa onları Firavundan kurtarmak için çalışırken
onun zulmüne ve baskısına karşı direnirken,
onlar Firavun'a boyun eğerek rahat içinde yaşıyorlardı.
Üstelik Hz. Musa'ya bu mücadelesinden dolayı da
kızıyorlardı. O'nu kınayarak eleştirerek
şöyle diyorlardı: "Sen gelmezden önce de,
geldikten sonra da işkence çektik." (Araf suresi, 129) Sanki
onlar Hz. Musa'nın Peygamberliğinden bir hayır görmediklerini
ifade ediyorlardı veya bu son uğradıkları
eziyetlerinin sorumluluğunu O'na yüklemek istiyorlardı.
Tek olan Allah'ın adıyla Firavun'un zulmünden kurtarır
kurtarmaz onlar tekrar Firavun'a ve ileri gelenlerine tapmaya
eğilim duymuşlardı. Halbuki yüce Allah onları
Firavundan kurtarmış ve onu gözlerinin önünde boğmuştu:
"İsrailoğullarını denizden
karşıya geçirdik. Yolda putlarına tapan bir
topluma rastladılar, bunun üzerine: `Ey Musa, bu adamların
nasıl ilahları varsa bize de öyle ilahlar yap' dediler.
Musa da onlara: `Siz gerçekten cahil bir toplumsunuz' dedi."
'(Araf suresi, 128)
Hz. Musa ilahi emirlerin yazılı olduğu
levhaları almak için sözleşmesi gereği Rabbinin
emrettiği dağa çıkar çıkmaz, hemen Samiri
onları sapıklığa düşürdü: "Samiri,
o erimiş altınlardan böğüren bir buzağı
heykelini yontarak İsrail oğullarının
önlerine dikti. Onlar da birbirlerine `İşte sizin ve
Musa'nın ilahı budur, fakat Musa onu unuttu' dediler."
(Taha suresi, 88)
Sonra onlar çölde yüce Allah'ın kendilerine
verdiği bıldırcın etini ve kudret
helvasını beğenmeyerek dediler ki:
"Hani dediniz ki, `Ya Musa, biz tek çeşit
yemeğe artık dayanamayacağız. Rabbine dua et
de yerin bitirdiği sebze kabağından,
sarımsağından, mercimeğinden
soğanından çıkarsın: Musa da `Siz
hayırlıyı daha değersizi ile mi
değiştirmek,istiyorsunuz? Öyleyse bir şehre ininiz.
Orada ne isterseniz var' dedi." (Bakara suresi, 61)
Kesmekle yükümlü kılındıkları inek
olayında da bir sürü tartışmışlar,
neden ve sebep aramışlar. Kendi peygamberlerine ve
Rabblerine karşı terbiyesizlik ve edebsizlik yaparak
şöyle demişlerdi:
"Onlar `Rabbine dua et de o sığırın
nasıl olduğunu açıklasın' dediler. Musa da; `Rabbim,
`O sığır ne yaşlı ve ne de körpe olup bu
ikisi arasında orta yaşlıdır' diyor, haydi
size emredileni yapın' dedi:
'
"Onlar: "Rabbine dua et de bize o
sığırın rengini bildirsin' dediler. Musa da: `Rabbim,
`O sığır görenlerin gözüne hoş gelecek
parlak sarı renktedir' diyor' dedi:
'
"Onlar: `Rabbine dua et de bu sığırı
bize iyice tanımlasın. Biz sığırları
birbirinden ayırd edemez olduk. Allah dilerse bu
karışıklığın içinden çıkarır'
dediler." (Bakara suresi, 68-70)
Sonra kendileri için kutsal bir tatil günü istemişler.
Cumartesi günü kendilerine kutsal bir gün olarak tayin edilince
bu sefer onun yasaklarını çiğnemişlerdi.
Yüce Allah'ın kendilerine fethedeceklerini müjdelediği
kutsal yurdun önünde durmuşlar, yüz çevirerek, boyun
bükerek Hz. Musa'ya şöyle demişlerdi:
"Dediler ki: `Ya Musa, orada zorba bir kavim var. Onlar
oradan çıkmadıkça biz oraya kesinlikle girmeyiz. Eğer
çıkarlarsa o zaman oraya gireriz." (Maide suresi,
22)
Teşvikler ve cesaretlendirmeler ard arda tekrar edilince
bu sefer şımarıp inkara
kalkışmışlardı:
"Dediler ki: `Ey Musa, onlar orada oldukları sürece
biz oraya kesinlikle girmeyiz. Git sen Rabbin ile birlikte savaş,
biz burada kalıyoruz." (Maide suresi, 24)
Bazı hadislerde ifadesini bulduğu gibi, onlar Hz.
Musa'ya karşı yersiz sorular, teklifler, isyanlar
diretmeler ve saçma temellere dayalı kişisel ithamlarla
dikilip durmuşlardır.
Burada ayet-i kerime Hz. Musa'nın sevgi ve sitem içerisinde
onlara söylediği şu sözleri hatırlatmaktadır:
"Musa kavmine: `Ey kavmim! Benim, Allah'ın size gönderdiği
elçisi olduğumu bildiğiniz halde niçin beni
incitiyorsunuz?' demişti. Onlar yoldan sapınca Allah ta
kalplerini saptırmıştı. Allah yoldan çıkan
milleti doğru yola eriştirmez
."
Onlar gerçekten bunu kesin biliyorlardı. Bu ifade
hatırlatma ve sitem üslubunu kullanmaktadır.
Sonuçta doğrulmaları için gereken bütün
şartlar ortaya konmasına rağmen onlar
sapıklığı tercih ettikleri için Cenabı
Allah ta onların sapıklığını
artırmış, kalplerini de saptırarak hidayete
elverişsiz bir hale getirmiştir. Onlar
sapıklığı tercih etmiş, Cenabı Allah
ta onlara ebedi sapıklığı vermiştir: "Allah
sapıklığı tercih eden topluluğu
doğru yola eriştirmez."
Böylece onların Allah'ın dinini ayakta tutma görevleri
de sona ermiş, bu sapıklık ve eğrilik hali
üzerinde bulundukları için, sözkonusu büyük görevi
üstlenme yeteneklerini yitirmişlerdir.
Ardından Meryem oğlu Hz. İsa gelmiştir.
İsrailoğullarına şu gerçeği bildirmek için:
"Ey İsrailoğulları ben, Allah'ın size
gönderdiği Peygamberiyim."
Yoksa Hz. İsa onlara: "İlahı oluşturan
üç unsurdan biri kendisinin Allah olduğunu, Allah'ın
oğlu olduğunu ya da ilahı oluşturan üç
unsurdan biri olduğunu söylememiştir."
"Meryem oğlu İsa'da: ``Ey
İsrailoğulları! Ben size gönderilmiş
Allah'ın elçisiyim, benden önce gelen Tevrat'ı
doğrulayıcı ve benden sonra da gelecek Ahmed
adında bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim' demişti:'
Bu ifade peygamberliğin birbirine bağlı
halkalarını tasvir etmektedir. Bu halkaların biri
diğerine görevi devretmekte, fakat esas itibariyle her biri
diğerine bağlı bulunmaktadır. Hepsinin yönelişi
ve hedefi birdir. Gökten yere uzanmaktadır. Birbirine
bağlı uzun bir zincir içindeki halkalar ardarda
gelmektedir. Bu tablo ayrıca Allah'ın işine ve
sistemine uygun bir tablodur. Bu sistemin temeli birdir sadece
şekilleri değişmektedir.
İnsanlığın hazırlığına,
ihtiyaçlarına, güçlerine uygun olarak. Deneyimlerine ve
bilgi seviyesine uygun olarak. İnsanlık, aklı
olgunluk ve bilinç aşamasına
ulaştığında bu zincirin son halkası
gelmektedir. En son şekli ile kuşatıcı ve
eksiksiz olarak sözkonusu deneyimlerin
ışığı altında olgun akla hitap
etmektedir. Bu aklın kendi sınırları içinde
çalışması için onu özgürlüğe
kavuşturmaktadır. Bütün insanlık için belirlenmiş
ilahi sistemin çerçevesi içinde bu sistem insanın
yetenekleri, gücü ve enerjileriyle uyum içinde bulunmaktadır.
Hz. İsa'nın bizim peygamberimiz olan Hz. Ahmed'i müjdelediği
Kur'an'ın bu ayetiyle sabittir. İster eldeki
İnciller bu müjdeye yer versin, ister yer vermesin. Bu
İncillerin yazılmasında izlenen yol ve bu yolu
kuşatan şartlar nedeniyle bu konuda İncilleri
kaynak olarak kullanamayacağımız apaçık bir
gerçektir.
Kur'an-ı Kerim Arap yarımadasında bulunan yahudi
ve hristiyanlara okunmuş ve onlara şu ayet
duyurulmuştu:
"Onlar adını ellerindeki Tevrat'ta ve
İncil'de yazılı buldukları şu okuma
yazmasız (ümmi) peygambere uyarlar. O onlara iyiliği
emreder, kötülüğü yasaklar, temiz şeyleri helal
eder, murdar şeyleri haram kılar, omuzlarındaki
aşırı yükümlülükleri boyunlarındaki
zincirleri kaldırır:'
Onların Abdullah İbni Selam gibi sonradan müslüman
olan samimi bazı bilginleri hahamların gizlemek üzere
anlaştıkları ve birbirlerine tavsiye ettikleri bu
gerçeği itiraf etmişlerdir. Tarihi kaynaklardan da açıkça
anlaşılıyor ki: Yahudiler o sırada zamanı
yaklaşan bir peygamberin gelmesini bekliyorlardı.
Aynı şekilde Arap yarımadasında yalnız
başına yaşayan bazı hristiyan bilginlerde onun
gelmesini bekliyorlardı. Ne var ki yahudiler bu peygamberin
kendilerinden olmasını istiyorlardı. Yüce Allah
O'nun başka bir kavimden, Hz. İbrahim'in soyundan
olmasını dileyince bu ilahi takdiri beğenmediler ve
ona karşı savaştılar!
Hangi açıdan bakarsak bakalım bu tür haberler
konusunda Kur'an'ın açık hükmü en kesin kaynaktır
ve bu konuda en son söz O'nundur.
Surede bundan sonra gelen ayetlerden anlaşılıyor
ki bu ayetler yahudi ve hristiyanı ile tüm İsrail
oğullarının kendi kitaplarında müjdelenen
peygamber nasıl karşıladıkları ile ilgili
olarak gelmişlerdir. Onların peygamberimizin bu
şekilde karşılamalarını
yadırgamaktadırlar. Yüce Allah'ın tüm diğer
dinlere üstün kıldığı ve son din olarak
belirlediği yeni dine karşı ne tür tuzaklara başvurduklarını
anlatmaktadırlar. "Fakat O kendilerine açık
deliller getirince. ,
Bu
apaçık bir büyüdür' dediler."