Bu sahne can çekişmesi sahnesidir. Ayet bu sahneyi somut
biçimde okuyucuların gözleri önüne seriyor. Sanki olay
şu anda oluyormuş, sanki ruh, sözcükler arasından
fırlayarak hareket ediyormuş gibi bir izlenim
bırakıyor. Tıpkı fırça darbeleri altında
tablonun hatlarının belirmesi gibi. Evet;
"Hayır hayır, can köprücük kemiğine
dayandığı zaman: '
Can köprücük kemiğine dayanınca son nefes verilmek
üzere demektir. Bu sahne, ölüm adayı için koma sahnesi,
gözleri faltaşı gibi açtıran çırpınma
sahnesidir. O sırada ölüm adayının çevresini
saran yakınları çırpınan ruhun
ızdırabını dindirmek için çare, son umutla
bir çıkar yol aramaya koyulurlar. İşte;
"Bu hastayı iyileştirecek var mı?' diye
sorarlar."
Ölüm adayı son nefes savaşının ve koma
halinin çırpıntılarını yaşıyor.
Öyle ki;
"Çırpınırken ayakları birbirine
dolaşır."
Artık çare yok. Hiç bir kurtuluş ümidi kalmadı.
Son aşamada her canlının çıkacağı
yolculuğun son yolu belirmiştir artık. Okuyoruz:
"O gün Rabbine doğru yolculuk vardır."
Sahne harekete geçecek ve konuşacak kadar
canlıdır. Her ayet bir başka hareketi
somutlaştırıyor. Her cümle, tabloya yeni bir
çizgi katıyor. Böylece can çekişme anı
donduruluyor; onunla birlikte yaş,
şaşkınlık, çaresizlik, çığlıklar
ve acı gerçekle yüzyüze gelmişlik de
somutlaşıyor. Öyle bir acı ve buruk gerçek ki, baştan
savılması, geriye çevrilmesi sözkonusu bile değil.
Sonra kaçınılmaz son ile yüzyüze geliniyor. Evet;
"O gün Rabbine doğru yolculuk vardır."
Bu buruk sahnenin perdesi ansızın iniveriyor. Ama gözlerde
görüntüsü, duyu organlarında sarsıcı etkisi,
çevredeki havada tüyler ürpertici suskunluğu vardır.
Bu ciddi, gerçeği yansıtıcı, çırpıntılı
ve acıklı sahneyi gerçeği yalanlayanların,
umursamazların sahnesi izliyor. Bu adamlar ölüm ve sonrası
için hiçbir hazırlık yapmazlar. Tersine günah ve yüz
çevirme biriktirirler. Zamanlarını oyunla, eğlence
ile öldürürler. Üstelik bu günahkâr ve gerçeğe yüz
çevirici tutumları ile çalım satarlar. Okuyoruz: