4- Din gününün sahibi (maliki)
Bu ayet, insan hayatı
üzerinde derin etkisi olan önemli bir ilkeyi ifade eder.
"Malik (sahip) olmak" el altında tutmanın ve
egemenliğin en üst derecesidir. "Din Günü" de
Ahiretteki ceza günü demektir.
İnsanlar çoğu
zaman, yüce Allah'ın ilâhlığına ve evrenin
yaratıcısı olduğuna inanmışlar, fakat
bununla birlikte ceza gününe inanmamışlardır.
Kur'an-ı Kerim bu gibilerin bir kısmı hakkında
şöyle diyor:
"Eğer onlara
"Gökleri ve yeryüzünü kim yarattı?"
diye soracak olursan kesinlikle "Allah" derler." (Zümer
Suresi, 38)
Yine Kur'an-ı Kerim'in
başka bir yerinde onlar hakkında şöyle deniyor:
"Onlar kendilerinden
olan bir uyarıcının gelmesini şaşkınlıkla
karşıladılar ve kâfirler; "Bu şaşılacak
bir şeydir. Bizler ölüp toprak olduktan sonra yeniden mi
dirileceğiz? Bu uzak ihtimalli bir dönüştür"
dediler." (Kaf
Suresi, 2-3)
"Din Günü"ne
inanmak, İslâm'ın inanç sisteminin önemli ilkelerinden
biridir. Bu ilke, insanların bakışlarını dünya
hayatının ardından bir Ahiret aleminin varlığına
çevirmesi dolayısıyla büyük bir değere sahiptir.
Bu inanç
sayesinde insanlar dünya hayatının zorlayıcı
şartlarına bağımlı hale gelmekten
kurtulurlar. Böyle olunca da, bu zorlayıcı şartların
üzerine çıkarak onlara egemen olurlar. Yine bu inanç
sayesinde emeklerinin ve çalışmalarının karşılığını
sadece günleri sayılı kısa ömürleri içinde ve sınırları
belirli yeryüzü alanında görme endişesinin tutsağı
olmazlar. O zaman da Allah'a güven, iyiliğe inanç, hakka
ısrarlı bağlılık, gönül rahatlığı,
hoşgörü ve kararlılık içinde Allah rızası
için çalışma; Allah'ın gerek dünyada ve gerekse
Ahirette vermeyi takdir edeceği karşılığı,
bu ikisi arasında ayrım gözetmeyen bir hoşnutlukla
karşılama imkânına kavuşurlar.
Bundan dolayı bu
ilke, arzu ve ihtirasların tutsağı olmakla, insanlığa
yaraşır bir "insanca özgürlük" arasında
tercih noktasıdır. Diğer bir deyişle Ahirete
iman, beşerî ideolojilerin, değer yargılarının
kölesi olmuş ve cahiliye sisteminin sapık ve çarpık insan
tabiatı ile Allah'ın, kulları için arzuladığı
mükemmel insan tipi arasındaki yol ayrımını oluşturur.
Bu ilke insanların düşüncesinde
yer etmedikçe, insanlar emek ve çalışmalarının
karşılığını yalnızca dünyada değil,
Ahirette de göreceklerine kesin olarak inanmadıkça, ömrü sınırlı
olan fertler, uğrunda çalışılması, emek
harcanması gereken başka bir hayatın varlığından
kesinlikle emin olmadıkça ve o hayatta karşılığını
alacağına güvenerek hakkın ve iyinin zaferi için
fedakârlıkta bulunmadıkça, ideal ilâhi nizama uygun bir
insanlık hayatı gerçekleşemez.
Ahirete inananlar ile onu
inkâr edenler ne düşünce ne ahlâk ne davranış ve
ne de pratik uygulamalar bakımından bir olamazlar. Bu iki
tür insan ne dünyadaki işleri ve ne de Ahirette görecekleri
karşılık bakımından ortak noktaları
bulunmayan taban tabana zıt iki ayrı sınıfı
teşkil ederler. İşte yol ayrımı derken
kasdettiğimiz budur.
|