Evet, onlar, yüce Allah'ı gereği gibi takdir
edemediler. Onlar, Allah'ın bazı kullarım,
yarattıklarını O'na ortak koştular. O'na gerçek
anlamda kulluk yapmadılar, O'nun birliğini ve büyüklüğünü,
ululuğunu kavrayamadılar. O'nun yüceliğini ve
kuvvetini düşünemediler, anlayamadılar.
Sonra yüce Allah'ın büyüklüğü, ululuğu ve
kuvvetinin bir tarafı Kur'an'ın tasvir metoduna
bağlı olarak açıklanıyor. Kur'an'ın
tasvir metodu, küllî ve kapsamlı olan gerçekleri, insanların
sınırlı olan kavrayışlarının
tasarlayabileceği küçük kesitler halinde vererek meseleyi
rahat anlamalarını sağlıyor.
Oysa kıyamet günü yeryüzü, bütünü ile O'nun avucu
içindedir. Gökler de O'nun sağ elinde dürülmüştür.
O, müşriklerin ortak koşmalarından uzak ve yücedir.
Kur'an-ı Kerim'de ve hadisi şeriflerde bu tablolara
ve sahnelere ilişkin her şey, insanların
anlayabilecekleri ifadeler şekline sokulmadan ve düşünebilecekleri
tablolar halinde sergilenmeden insanların anlaması mümkün
olmayan gerçeklerin anlaşılmasını
kolaylaştırmak içindir. İşte
sınırsız kudret gerçeği de bu tür
gerçeklerden biridir. Bu kudret, hiçbir şekïlde sınırlandırılamaz.
Hiçbir yere sığmaz. Hiçbir sınırla
sınırlandırılamaz.
Bundan sonra kıyamet sahnelerinden birine geçiliyor. Bu
sahne, her şeyin ölüm fermanı niteliğindeki
birinci nefha ile başlıyor. Duruşmanın sona
ermesi; cehennemliklerin cehenneme, cennetliklerin cennete sevk
edilmeleri, şanı yüce Allah'ın tek
başına her şeye hâkim oluşu ve bütün bir
varlığın hamd ve takdis ile yalnız O'na yönelişi
ile sona eriyor.
Bu sahne, çok şahane ve kalabalık bir sahnedir.
Hareketli bir halde başlamaktadır. Çok sesli olarak
sürmektedir. Nihayet, tek başına her şeye egemen
olan yüce Allah'ın huzurunda bütün bir hareket
hareketsizliğe ve bütün bir canlılık
sessizliğe gömülüyor. Bütün mahşer
alanını sessizliğin görkemli halı ve Allah
korkusunun ürpertisi kuşatıyor.
İşte şu anda, her şeyin ölüm fermanı
niteliğindeki birinci çığlık kopuyor.