O |
Zümer
|
O |
|
53- De ki: "Ey kendilerine kötülük edip, aşırı
giden kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin.
Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O
çok bağışlayan, çok esirgeyendir. "
54- "Rabb'i nize
yönelin. Azap size gelmeden önce O'na teslim olun sonra size
yardım edilmez. "
55- "Ansızın ve hiç farkına
varmadığınız bir sırada size azap
gelmeden önce Rabb'inizden size indirilen en güzel söze,
Kur'an'a uyun. "
56- Kişinin "Allah'a karşı
aşırı gitmemden dolayı bana yazıklar
olsun! Gerçekten ben alay edenlerdendim " diyeceği günden
sakının.
57- Veya şöyle demesinden: "Allah beni doğru
yola ulaştırsaydı sakınanlardan olurdum.
"
58- Yahut azabı gördüğü zaman; "Keşke
benim için bir kez daha dünyaya dönüş olsa da iyilerden
olsam" diyeceği günden sakının.
59- Allah şöyle buyurur: "Evet, ayetlerim sana gelmişti
de sen onları yalanlamış, büyüklük taslamış
ve inkârcılardan o!muştun. "
60- Allah'a karşı yalan uyduranların yüzlerinin
kapkara olduğunu görürsün. Kibirlenenlere yetecek kadar,
cehennemde yer yok mudur?
61- Allah, sakınanları, başarılarından
ötürü kurtarır. Onlara hiçbir kötülük gelmez, onlar
üzülmezler.
Yüce Allah, zalimlerin kıyamet günündeki korkunç
hallerini, "Eğer yeryüzünde olanların hepsi ve
onunla birlikte bir misli daha fazlası o zalimlerin
olsaydı, kıyamet günündeki kötü azaptan kurtulmak
için onu fidye olarak verirlerdi. Çünkü hiç hesap etmedikleri
şeyler, Allah tarafından karşılarına çıkarılmıştır."
(Zümer suresi, 47-48) ayetiyle tasvir ettikten sonra
rahmetinin kapılarını ardlarına kadar açmıştır.
Yeter ki tövbe etsinler. Günahkârlar ne kadar günahlara batmış
da olsalar yeter ki O'nun rahmetine ve
bağışlamasına içtenlikle yönelsinler.
Yüce Allah, onları her şeye rağmen ümitsizliğe
kapılmadan ve karamsarlığa düşmeden kendisine
yönelmeye çağırıyor. Bu rahmet ve
bağışlama çağrısı ile birlikte
kendilerine verilen bu fırsat kaçmadan ve iş işten
geçmeden dönüş yapmadıkları, tövbe etmedikleri
taktirde kendilerini bekleyen azabın da bir tablosu
sergilenmektedir.
De ki: "Ey kendilerine kötülük edip, aşırı
giden kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin.
Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O,
çok bağışlayan, çok esirgeyendir."
Nasıl yorumlarsak yorumlayalım, bu bütün günahları
içine alan, Allah'ın geniş rahmet deryasıdır.
Bu, Allah'a dönüş çağrısıdır. Bu,
sapıklık çölünde kör, yalnız başına
kalmış, uzaklara düşmüş savurgan günahkâra
bir çağrıdır. Arzu, umut ve Allah'ın
bağışlamasına güvenme çağrısıdır
bu. Yüce Allah, kullarına merhametlidir. Onların
acizliğini ve zayıf olduklarını, içten ve dıştan
bünyeleri üzerine etki eden faktörleri çok iyi bilmektedir.
Şeytanın her konuda onları avlamak için tetikte
beklediğini, bir açıklarını
kolladığını, onları saptırmak için
bütün yolları kullandığını, piyade ve süvari
askerleriyle onlar üzerine akınlar düzenlediğini, bu
iğrenç eyleminde çok ciddi olarak çalıştığını
bilmektedir. Bunun yanında insan denen
varlığın zayıf bir bünyeye sahip, çok zavallı
bir yaratık olduğunu, kendisini bağlayan ipin
elinden kaçması ve yapıştığı kulpun
kopmasıyla çabucak yere serileceğini de bilmektedir.
Onun bünyesine yerleştirilen görevlerin, eğilimlerin
ve ihtirasların dengesinin çabucak bozulabileceğini,
onu sağa sola çarptırabileceğini, günaha
sokabileceğini ve buna karşı onun
sağlıklı dengeyi koruma konusunda zayıf düştüğünü
de bilmektedir.
Yüce Allah, insan denen yaratığın bütün bu
durumlarım biliyor. Bunun için de ona yardım elini
uzatıyor; rahmetinin geniş kapılarını ona
açıyor. Hemen günahlarının cezasını
vermiyor; hatasını düzeltmesi ve yolda doğru yürümesi
için ona bütün şartları hazırlıyor.
İsyana daldığından, günaha battığında
dolayı kovulduğu ve işinin bittiği, tövbesinin
kabul edilip yüzüne bakılacak halinin
kalmadığı
düşüncesine kapıldığı bir sırada...
Evet, işte bu umutsuzluk ve karamsarlığın
egemen olduğu bir sırada, rahmetin cazip tatlı çağrısını
işitiyor:
"De ki: "Ey kendilerine kötülük edip, aşırı
giden kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin.
Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O,
çok bağışlay an,
çok esirgeyendir."
İsyânkarlıkta aşırı gittiği, günahlara
daldığı, korunmuş sahadan kaçtığı
ve yoldan saptığı halde insan ile huzur veren,
tatlı rahmet ve O'nun diriltici, hoş görünümlü
gölgeleri arasında hiçbir engel yoktur. Onunla bunların
hepsinin arasında tövbeden başka bir şey yoktur.
Tek engel, tövbedir. Girenlere engel olan hiçbir kapıcının
bulunmadığı ve oraya dalan kimsenin bir
başkasından izin almaya mecbur olmadığı açık
kapıya dönüş yapmak yeterlidir.
"Rabb'inize yönelin, azap size gelmeden önce O'na teslim
olun; sonra size yardım edilmez."
"Ansızın ve hiç farkına
varmadığınız bir sırada size azap
gelmeden önce, Rabb'inizden size indirilen en güzel söze,
Kur'an'a uyun."
Dönüş... Ve islâm. İtaatin
bağışına ve teslim oluşun gölgesine
dönüş. İşte her şey bundan ibaret. Ayinsiz,
merasimsiz, engelsiz. Aracısız ve şefaatçısız
olarak!
Bu, kul ile Rabb'i arasında doğrudan bir
temastır. Yaratan ile yaratılan arasında
doğrudan bir ilişkidir. Yoldan çıkmış
olanlardan, dönüş yapmak isteyenler varsa dönsünler. Sapıklardan,
Rabb'ine yönelmek isteyenler yönelsinler. Günahkârlardan,
teslim olmak isteyenler teslim olsunlar. Gelmek isteyen durmasın
gelsin. Gelsin ve içeri girsin. Kapı açıktır.
Bağış, gölge, feyiz, bolluk ve bereket... Bunların
hepsi kapının arkasındadır. Önünde ne kapıcı
var, ne hesap soran!
Çabuk gelin! Çabuk gelin! Zaman geçmeden gelin! Çabuk
gelin! "Azap
size gelmeden önce O'na teslim olun; sonra size yardım
edilmez." Orada
hiçbir yardımcı yoktur. Çabuk gelin! Zamanın
garantisi yok. Gecenin veya gündüzün herhangi bir saniyesinde iş
işten geçebilir ve kapılar kapanabilir. Çabuk gelin! "Rabb'inizden
size indirilen
en güzel söze, Kur'an'a uyun." İşte O
da önünüzde durmaktadır. "Ansızın ve hiç
farkına varmadığınız bir sırada size
azap gelmeden önce Rabb'inizden size indirilen en güzel söze
Kur'an'a uyun." Çabuk gelin! Fırsatı kaçırmadan,
Allah hakkında asılsız görüşlere saplanmadan
ve Allah'ın sözüyle alay etmeden önce gelin:
"Kişinin "Allah'a karşı
aşırı gitmemden dolayı bana yazıklar
olsun! Gerçekten ben alay edenlerdendim" diyeceği günden
sakının."
Allah, kaderime sapıklığı yazmış,
eğer kaderime doğru yolu yazsaydı ben de doğru
yola girer ve sakınırdım demeden önce gelin!
"Veya şöyle demesinden: "Allah beni doğru
yola ulaştırsaydı, sakınanlardan ol urdum."
Bu, meseleyi asılsız bir sebebe bağlamadır.
Çünkü işte fırsat şimdi elinde bulunuyor.
Doğru yola götüren tüm vasıtalar da halâ ortadadır.
Tövbe kapısı da işte orada açık
durmaktadır.
"Yahut azabı gördüğü zaman: "Keşke
benim için bir kez daha dünyaya dönüş olsa da iyilerden
olsam" diyeceği günden sakının."
Bu, ulaşılmayacak bir ütopyadır. Bu dünya
hayatı sona erdikten sonra dönüş ve gidip-gelme olmaz.
İşte şimdi çalışma
yurdundasınız. Bu ise biricik fırsattır. Bunu
kaçırdınız mı artık dönüşü
olmaz. Hem siz bu fırsattan,
aşağılayıcı ve azarlayıcı bir
şekilde sorguya çekileceksiniz.
Allah şöyle buyurur: "Evet, ayetlerim sana gelmişti
de sen onları yalanlamış, büyüklük taslamış
ve inkârcılardan olmuştun."
Surenin akışı, kalpleri ve duyguları ahiret
sahasına ulaştırdıktan sonra devam ediyor. Bu
büyük divanda dururken, ilahi mesajı yalanlayanlar ile
takva sahiplerinin durumlarını tasvir eden bir sahneyi
sergilemeye geçiyor.
"Allah'a karşı yalan uyduranların yüzlerinin
kapkara olduğunu görürsün. Kibirlenenle re
yetecek kadar cehennemde yer yok mudur?"
"Allah, sakınanları,
başarılarından ötürü kurtarır. Onlara hiçbir
kötülük gelmez, onlar üzülmezler.'
İşte en son akıbet burasıdır. Burada
bir grup insanın yüzü rezillikten, üzüntüden ve
cehennemin alevlerinden kararmıştır. İşte
bunlar, yeryüzünde büyüklük taslayanlardır. Bunlar,
Allah'a çağrıldıkları ve bu çağrı,
onca günaha girdikten sonra bile aralarında sürekli tekrar
edildiği halde, kurtuluş çağrısına kulak
asmayanlardır. Bugün onlar, yüzleri kapkara eden bir
rezillik içindedirler. Diğer grup ise, kurtulmuştur.
Başarıya ulaşmıştır. Onlara bir kötülük
dokunmayacak ve onlar acı, keder çekmeyecekler. Bu, takva
sahiplerinin oluşturduğu gruptur. Bunlar, ahiret
endişesiyle yaşayanlardır. Allah'ın
rahmetinden umudunu kesmeyenlerdir. Bugün onlar kurtuluşa,
başarıya, güvene ve huzura kavuşmuş
bulunuyorlar: "Onlara
hiçbir kötülük gelmez, onlar üzülmezler."
Artık bundan sonra dileyen açık olan
kapının ardındaki feyizli, huzur verici rahmet çağrısına
kulak versin; dileyen de savurganlığında ve kötülükleri
içinde kalsın; farkında olmadıkları bir halde
azabın gelip kendilerini kıskıvrak
yakalamasına kadar yoluna devam etsin!
Şimdi surenin son bölümüne geliyoruz. Burada Tevhid
gerçeği, her şeyi yaratan ve her şeye hükmeden,
mülkün sahibinin birliği açısından ele
alınıyor. Burada müşriklerin, Peygamberimize -salât
ve selâm üzerine olsun- yaptıkları teklifin
tutarsızlığı sergileniyor. Müşrikler
O'na, sen bizim ilahlarımıza kulluk yap, biz de buna
karşılık senin ilahına kulluk edelim diyorlar.
Doğa1 olarak bunun saçma bir teklif olduğu
belirtiliyor. Zira yüce Allah her şeyin
yaratıcısıdır. Göklerin ve yerin çarkını
ortaksız olarak döndüren yalnız O'dur. Bu durumda,
yani göklerin ve yerin dizginleri O'nun elinde olduğu halde
nasıl onunla birlikte başka ilahlara kulluk
yapılabilir?
"Onlar, Allah'ı gereği gibi bilmediler."
O, kudret ve egemenlik sahibi yegâne mâbut iken, onlar O'na
8rtak koşuyorlar. Halbuki, "Kıyamet günü
yeryüzü bütünü ile O'nun avucu içindedir; gökler de O'nun
sağ elinde dürülmüştür."
Kıyamet günündeki bu gerçeğin bu şekilde
tasvir edilmesi nedeniyle eşsiz bir kıyamet sahnesi
sergileniyor. Bu kıyamet sahnesi, arş'ın çevresini
saran ve Rabb'lerinin adını yücelten meleklerin tutumu
ve bütün bir varlığın O'na övgüde bulunması
ile sona eriyor: "Övgü,
alemlerin Rabb'i olan Allah içindir." İşte
bu da
Tevhid gerçeği konusunda en kesin ve net ifadeyi sergiliyor.
|
|
O |
|
O |
|