Bu, korkunç ifade arasına serpiştirilen dehşet
verici bir durumdur. Eğer bu zalimlerin -En büyük zulüm
olan Allah'a ortak koşmak suretiyle zulmedenlerin-; evet,
eğer zulmedenlerin "Yeryüzünde olanların hepsi"
kadar malları olsa, hatta "Onunla birlikte bir
misli daha fazlası" servetleri bulunsa,
zamanında ihtirasla peşinde koştukları ve
onunla övünerek İslam'dan uzaklaştıkları bu
servetlerinin hepsini kıyamet gününde gördükleri kötü
azaptan kurtulmak için fidye olarak verirlerdi.
Birbirine sarılmış olan bu ifadede dehşet
verici bir olay daha var:
"Çünkü hiç hesap etmedikleri şeyler, Allah
tarafından karşılarına çıkarılmıştır."
Allah tarafından kendilerine gösterilen ve onların
beklemedikleri şeyin ne olduğu açıklanmıyor.
Öyle kapalı bırakılıyor. Ama öyle bırakılması
daha korkunç, daha akılları durduracak bir hal
alıyor. Allah'dır O. Bu zayıf, güçsüz yaratıklara
beklemedikleri şeyleri gösteren Allah! İşte bu
kadar! Hiçbir tanıtma, hiçbir sınırlama
getirmeden mesele geçiştiriliyor.
"Yaptıkları işlerin kötülükleri
kendilerine görünmüştür ve alay ettikleri şeyler
onları kuşatmıştır."
Bu da aynı şekilde durumu daha da
fenalaştırıyor. Yaptıklarının
çirkin bir iş olduğu kendilerine açıklanıyor.
Onlar bu acıklı ve dehşet verici durumdayken
tehditleri ve uyarıları alaya almalarının da
gelip kendilerini çepeçevre kuşattığı
belirtiliyor.
Kendisine ortaklar koştukları, tek olarak
anıldığı zaman kalblerinin nefretle çarptığı,
sahte ilahları ile birlikte sözü edildiği zaman ise yüzlerinin
güldüğü Allah'a dönecekleri günde müşriklerin
hallerini ortaya koyan bu ara sahneden sonra... Evet, bundan sonra
onların hayret verici hallerinin tasvirine tekrar dönülüyor.
Onlar Allah'ın birliğini inkâr ediyorlar. Fakat bir
zarara uğradıklarında, sıkıntıya düştüklerinde
başkasına değil, yalnız O'na yöneliyorlar.
Yalvarıyor, yakarıyorlar O'na. Yüce Allah onlara
lütufta bulunup nimetler bağışlayınca
şımarıyorlar ve inkâra kalkıyorlar: