11- De ki: "Dini Allah'a halis kılarak O'na kulluk
etmekle emrolundum.
"
12- "Ve mü
slümanların
ilki olmakla emrolundum. "
13- De ki: "Ben, Rabb `ime isyan edersem, büyük günün
azabından korkarım.
"
Hz. Peygamberin -salât ve selâm üzerine olsun- yalnız
Allah'a kulluk yapmakla, dini yalnız O'na has kılmak ve
bu eylemiyle müslümanların ilki olmak Allah'a
karşı geldiği takdirde dehşet verici günün
azabından korkmak durumunda olduğunu açıklaması...
Evet, işte bu açıklamanın da Tevhid
inancının İslamın öngördüğü biçimde
yalın halde kalması konusunda gerçekten büyük önemi
vardır. Bu
konuda
Hz. Peygamber -salât ve selâm üzerine olsun- Allah'ın bir
kuludur. O'nun konumu budur. Bunun sınırları
dışına taşamaz O. İbadet. konumunda bütün
kullar sıra halindedir. Bir safta yer alırlar.
Yalnız Allah'ın zatı yücedir. Tüm kulların
üstünde tek başına yücelir O. İşte amaç da
budur zaten.
Bu durumda ilahlığın anlamı ile
kulluğun anlamı tam mànasıyla belirlenmiş
olmaktadır. Bu iki konum birbirinden tamamen
ayrılır. Artık ne birbirine
karışırlar, ne de aralarında herhangi bir
benzeşme söz konusu olur. Yüce Allah'ın bir olma (vahdaniyet)
sıfatı, ortaksız ve benzersiz bir biçimde, yalın
halde ortaya çıkar. Mademki Hz. Muhammed (s.a.s.)
yalnız Allah'a kulluk makamında bu kadar açıkça
ve net bir tutum içinde hareket edip O'na karşı
gelmekten bu kadar korktuğuna göre putların veya
meleklerin şefaat etmelerinden söz edilebilir mi? Allah ile
birlikte veya Allah'ın dışında onlara kulluk
etmenin yararından bahsedilebilir mi?
Şimdi Hz. Peygambere, bir kere daha yolunda diretmesi; müşrikleri,
yolları ve bu yollarının acıklı
sonları ile baş başa bırakmasını
ilan etmesi emrediliyor:
14- De ki: "Ben, dinimi Allah'a halis kılarak O'na
kulluk ederim."
15- "Ey müşrikler, siz de Allah'dan başka
dilediğinize kulluk edin.
"
De ki: "Ziyana
uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini, hem de
ailelerini ziyana sokanlardır. Dikkat edin, işte bu, apaçık
bir ziyandır. "
Bir kere daha ilan ediyor. Ben yoluma devam ediyorum.
Yalnız Allah'a kulluk ediyorum. Yalnız O'na boyun
eğiyorum. Siz ise dilediğiniz yolda yürümeye devam
edin. Allah'ın dışında dilediğinize
kulluk edin. Fakat bu gidişinizin sonu öyle bir hüsranla
neticelenecektir ki, ondan daha büyük bir hüsran düşünülmez.
Cehenneme varıp dayanacak olan canlarının hüsranı.
Mü'min de olsalar, kâfir de olsalar ailelerini yitirme hüsranı.
Müşrikler iman eden ailelerinden mahrum kalırlar. Zira
onlar bir yola, kendileri başka bir yola gideceklerdir.
Kendileri gibi müşrik olan ailelerini de hepsi birlikte
cehenneme yuvarlanarak yitirirler:
"İşte bu, apaçık bir ziyandır."
Şimdi de bu apaçık hüsranın manzarası
sergileniyor:
16- Onların üstlerinde ateşten gölgeler, altlarında
da ateşten gölgeler vardır. İşte Allah,
kullarını bu azabıyla korkutuyor. Ey kullarım!
Benden korkun.
Bu, gerçekten dehşet verici bir manzaradır.
Kendileri de bu karanlık ateş tabakaları
arasında. Ateş kendilerini sarıyor ve üzerlerine
çöküyor. Her yerlerini ateş sarıyor.
Bu, gerçekten korkunç bir manzaradır. Yüce Allah bu
tabloyu, daha kulları bu yeryüzündeyken sunuyor kendilerine.
Belki kendilerini bu ateşin yolunda alıkoyacak
işler yaparlar diye. O günün azabıyla korkutuyor
onları; umulur ki, bu yolla sakınırlar:
"İşte Allah kullarını bu azabıyla
korkutuyor."
Ayrıca sakınmaları, korunmaları ve teslim
olmaları için onlara çağrıda bulunuyor:
"Ey kullarım! Benden korkun."
Tablonun öbür yanında kurtulanlar duruyor. Bu kötü akıbetten
korkup sakınanlar yer alıyor: