İnsan, kendisinin yaratmadığı ve nasıl
yaratıldığı hakkında Allah'ın
verdiği bilgiden başka bir şey bilmediği kendi
bünyesini düşündüğü zaman, onun değişiklik
göstermeyen bir bünye olduğunu, karakterinin ve
özelliklerinin aynı olduğunu görür. Bu özellikler,
onu diğer varlıklardan ayıran özelliklerdir.
İnsanların tüm bireyleri, bu özellikleri taşımakla
bir çerçevede buluşurlar. Bütün bir insanlığın
yapısı aynıdır. Yeryüzünde dağılmış
milyonlarca bireyin bütün nesilleri ve bütün bölgeleriyle bu
yapı aynıdır, değişmemektedir.
İnsanın eşi de kendisindendir. Kadın, bu
özelliklerin detaylarındaki ayrılıklara
rağmen erkeğin taşıdığı
beşeri özelliklerin hepsini taşımaktadır. Bu
da insan denen bu varlığın ana özünün bir olduğunu
ortaya koymaktadır. Erkek ve kadın öz itibariyle birdir.
sekiz
"çift" "eş" hayvan, bir ayette açıklandığına
göre koyun, keçi, sığır ve devedir. Her birinin
erkeği ve dişisi vardır. Erkek de, dişi de
birleştikten sonra "eş" adını
alırlar. Toplam olarak bunlar sekiz tanedir. Ayet-i
Kerime'nin ifadesi, bunların Allah katından gönderildiğini
söylemekle onların insanların hizmetine verildiklerini
belirtmiş oluyor. Yani insanın hizmetine verilme,
Allah'ın katından gelmiştir. Bu, Allah'ın yüce
katından insanlık dünyasına indirilmiştir. Yüce
Allah'ın katından insanların onlara hükmetmelerine
izin verilmiştir.
İnsanlarda ve hayvanlarda bulunan bu çift olma özelliğinin
birliğine böylece işaret edildikten sonra bebeklerin,
annelerinin karınlarında geçirdikleri yaratılış
aşamaları sırasıyla gözden geçirilmektedir:
"Sizi annelerinizin karnında üç karanlık içinde
yaratılıştan yaratılışa (zigottan
embriyoya, embriyodan et giydirilmiş kemiklere) geçirerek
yaratmıştır."
Bir damla sudan kan pıhtısına, bir çiğnem
ete, kemiklere... Bundan sonra da insanların tüm
özelliklerini taşıyan her şeyi belli olmuş
bir organizmaya varıncaya kadar...
"Üç karanlık içinde..."
Bebeği çepeçevre kuşatan kesenin
karanlığı, bu kesenin içine yerleştiği
rahmin karanlığı ve rahmin içine yerleştiği
karnın karanlığıdır bu üç karanlık.
Yüce Allah'ın eli bu küçücük hücreyi aşamadan
aşamaya geçirerek şekillendirir. Yüce Allah'ın gözü
bu nazik yaratığı koruma altına alır ve
ona çoğalma, gelişme ve ilerleme gücü verir.
İnsan bünyesinin izlediği adımları
aşamaları takip etme gücü bağışlar. Böylece
yaratıcısının kendisi için belirlediği süreyi
izleyerek insan haline gelir.
Kısa zamanda gerçekleşen, ancak çok geniş
boyutları bulunan bu dönüşümün seyrini izlemek, bu
değişimleri ve gelişimleri düşünmek, bu
basit, güçsüz hücrenin söz konusu karanlıklarda hayret
verici seyrinde kendisine kılavuzluk yapan ilginç
özellikler üzerinde kafa yormak, insanın bilgisini, gücünü
ve gözlerinin ulaşabileceği
sınırlarını aşar.
Bütün bunların, insan kalbinin, kendisini yoktan var
eden ve yaratan yüce Allah'ın elini görmesini sağlaması
gerekir. İnsan, bu eli, canlı, apaçık ve somut
halde bulunan eserleriyle görmelidir. Bu gerçek, insanı,
yaratma ve yoktan var etme yolundaki eserleriyle apaçık
ortada bulunan birlik gerçeğine inanmaya iletmelidir.
Özelliklerini yitirmemiş bir kalb nasıl olur da bu gerçeği
görmezlikten gelebilir?
"İşte Rabb'iniz olan Allah budur. Mülk O'nundur.
O'ndan başka ilah yoktur. Öyleyse nasıl oluyor da O'na
kulluktan döndürülüyorsunuz?"
Allah'ın kesin birliğini ve O'nun
sınırsız kudretini gösteren bu belgeyi apaçık
olarak gösterdikten sonra onları vicdanları ile
baş başa bırakıyor. Küfür ile şükür
arasındaki yol ayrımında, yolu tercih etmenin
bireysel sorumluluğuna doğrudan katlanma ile onları
karşı karşıya bırakıyor.
Yolculuğun sonunu ve orada kendilerini bekleyen hesaba
çekilmeyi gözlerinin önüne seriyor. O günde, kendilerini üç
karanlık içinde yaratan ve kalblerin kendi içlerinde
gizleyebileceği her tür gizliliği bilen Allah'ın
onları hesaba çekeceğini bildiriyor: