O |
Zümer
|
O |
|
4- Allah çocuk edinmek isteseydi, yarattıklarından
dilediğini seçerdi. O bundan münezzehtir, yücedir. O, tek
ve kahredici Allah'dır.
Bu, düşünceyi düzeltmek için, tartışma
gereği olarak kabul edilmiş bir varsayımdır.
Buna göre, eğer yüce Allah bir evlat edinseydi, yarattıklarından
dilediği birini kendine evlat olarak seçerdi. Zira O'nun
iradesi sınırlı değil
sınırsızdır. Ne var ki, yüce Allah kendisini
bir evlat edinmekten tenzih etmektedir. Öyleyse kimsenin O'na bir
evlat yakıştırmaya hakkı yoktur.
İşte Allah'ın iradesi de, dilemesi de, takdiri de
budur. Bu da yüce Allah'ın, kendisini evlat ve ortaktan
tenzih etmesidir.
"O, bundan münezzehtir, yücedir. O, tek ve kahredici
Allah'dır."
Yüce Allah her şeyi yoktan var eden, her şeyi
yaratan ve her şeyi idare eden tek ilah olduğu halde, ne
diye evlat edinsin ki? Çünkü her şey ve herkes O'nun mülküdür.
Onu dilediği şekilde kullanır.
5- Allah, gökleri ve yeri hak ile yarattı. Geceyi gündüzün
üzerine örtüyor; gündüzü de gecenin üzerine sarıyor.
Her biri belli bir süreye kadar yörüngelerinde akıp giden
güneş ve ayı buyruk altında tutar. İyi bil ki,
O, aziz ve çok bağışlayandır.
Göklerin ve yerin çarkına, gece ve gündüz olayına,
güneş ve ayın dizgin altına
alınışına dikkat çeken bu ayet, insanın
fıtratına, vicdanına; kendisine ne bir evlat ve ne
de bir ortak yakışmayan ilahlık gerçeğini
aşılamaktadır. Bu varlığı yaratan ve
onu yoktan var eden yüce Allah, evlada ihtiyaç duymaz. O'nunla
birlikte bir ortak da söz konusu olamaz.
Allah'ın birliğine ilişkin deliller ise, göklerin
ve yerin yaratılışında izlenen metod
olayında ve bu evrene hükmeden genel yasada açıkça
gözlenmektedir. Göklere ve yere yalın bir bakış
dahi yaratan ve idare eden iradenin birliğini ortaya
koymaktadır. İnsanların bugüne kadar evrende keşfettikleri
birliğin delilleri de aslında yeterlidir.
İnsanların bugüne kadar -Allah'ın birliğini
ortaya koyan keşfettikleri deliller de yeterlidir. Bu
keşiflerin ışığında ortaya çıkmıştır
ki, insanların bildiği evrenin tamamı,
yapıları aynı olan atomlardan meydana
gelmiştir. Bu
atomların
hepsi de aynı karaktere, aynı özelliğe sahip olan
ışınlardan meydana gelmektedir. Yine bu
keşiflerle açıklık kazanmıştır ki,
bütün atomlar ve bunlardan meydana gelen bütün kütleler
sürekli bir hareket içindedirler. Bu konuda üzerinde yaşadığımız
ve gezegenlerin anası dünya ile diğer
yıldızların arasında hiçbir fark yoktur. Her
şeyi kuşatan bu hareket, değişmeyen bir
yasadır. Ne küçücük atomda, ne de kocaman yıldızlarda
bu hareket bir değişiklik göstermektedir.
Ayrıca bu hareketin bir de değişmeyen bir düzeni
olduğu da açıklık kazanmıştır. Bu
da ayrıca yaratma ve idare etmedeki birliği göstermektedir...
Her gün insanlar, bu varlığın özünde bulunan
birliğin delillerinden yeni birini keşfetmektedirler.
Yine bu özde gizli olan değişmez gerçeğin bir
kısmını ortaya çıkarmaktadırlar. Bu gerçek,
insanın şeytani arzularına göre değişmez.
Eğilimlerine göre sapma göstermez. Bir an dahi geri kalmaz
ve yönünü değiştirmez.
"Allah, gökleri ve
yeri hak ile
yarattı."
Kitab'ı da hak ile indiren O'dur. İşte bu, evren
kitabında ve Kur'an-ı Kerim'de bir olan hakkın, gerçeğin
kendisidir. Hem evren, hem de Kur'an, bu tek kaynaktan
gelmiştir. Her ikisi de, yoktan var eden, üstün güç
sahibi ve her şeyi yerli yerince düzenleyen Allah'ın
birliğini gösteren birer belgedir.
"Geceyi gündüzün üzerine örtüyor; gündüzü de
gecenin üzerine sarıyor."
Bu ifade hayret vericidir. Bu söze dikkat edenleri, son
zamanlarda keşfedilen, dünyanın
yuvarlaklığına ilişkin görüşü kabul
etmeye zorlamaktadır. Ben, bu "Fi-zilâl" kitabında
insanların keşfettikleri, ileri sürdükleri teorilerle
Kur'an-ı Kerim'i açıklamamaya özen gösteriyorum. Zira
insanların ileri sürdükleri teoriler yanlış da
olabilir, doğru da. Bugün isbatı, yarın
çürütülmesi mümkündür bunların. Kur'an ise
değişmeyen bir gerçektir. Doğruluğunun
belgesini bizzat kendi bünyesinde taşımaktadır.
Basit ve zayıf insanların keşfettikleri
şeylerin O'na uygun düşmesi veya aykırı düşmesi
Kur'an'ın bu gerçekliğini değiştiremez.
Evet, ben bu konuda onca özen göstermeme rağmen
Kur'an'ın bu ifadesi beni dünyanın
yuvarlaklığı konusuna eğilmeye mecbur
etmiştir. Bu ifade, yeryüzünde gözler önünde bulunan
somut bir gerçeği tasvir etmektedir: Yuvarlak olan dünya
kendi ekseni etrafında dönmekte ve güneşe bakan yüzü
sürekli değişmektedir. Dünyanın güneşe
bakan yüzeyini sürekli ışık kaplamakta ve
orası gündüz olmaktadır. Yalnız, gündüz olan bu
bölüm sürekli yerinde kalmamaktadır. Çünkü dünya
dönmektedir. Dünya döndükçe, gece, daha önce gündüz olan
yerlerin üzerini
kaplamaya başlar. Dünyanın yüzeyi yuvarlak olduğu
için onun üzerindeki gündüz gecenin üzerine yuvarlak bir aydınlık
halinde düşer. İşte bu şekilde hareket sürekli
devam eder. "Geceyi gündüzün üzerine örtüyor;
gündüzü de gecenin üzerine sarıyor." Bu cümle,
hareketin şeklini belirlemekte, konumunu
sınırlandırmakta, dünyanın
yapısını ve hareketinin türünü tayin etmektedir.
Dünyanın yuvarlaklığı ve kendi ekseni
etrafında dönüşü ile ilgili teori, Kur'an'daki
ifadeyi, bu teoriyi benimsemeyen diğer açıklamalardan
daha sağlıklı biçimde açıklamaktadır.
"Her biri belli bir süreye kadar yörüngelerinde akıp
giden güneş ve ayı buyruk altında tutar."
Güneş kendi yörüngesinde, ay da kendi yörüngesinde akıp
gidiyor. Her ikisi de yüce Allah'ın emrine
bağlıdır. Hiç kimse onların ikisine hükmettiğini
iddia edemez. Sağlıklı bir mantık bu ikisinin,
harekete geçiren bir güç olmadığı halde hareket
ettiklerini de kabul edemez. Milyonlarca senede bir zerre kadar
dahi şaşmayan böyle dakik bir düzenin sahipsiz olması
mümkün değildir. Güneş akıp gidecek, ay da
akıp gitmeye devam edecektir. "Belli
bir süreye kadar."
Bu sürenin ne zaman sona ereceğini Allah'dan başka
kimse bilemez.
"İyi bil ki, O, aziz ve çok bağışlayandır.
Gücü, kudreti ve üstünlüğü ile O, bol bol bağışlayandır.
Kendisi adına yalan uyduran, kendisini inkâr eden. O'nunla
birlikte başka ilahlar edinen, (daha önce kendilerinden söz
edilen) O'na evlat yakıştıranlardan tevbe edip
kendisine yönelenleri bağışlar. Üstün güç
sahibi ve çok bağışlayıcı olan Allah'a dönüş
yapmaları için önlerindeki yol açıktır.
Koca evrenin ufuklarına bu şekilde dikkat
çekildikten sonra şimdi de insanların iç dünyasına
bir dokunuşta bulunmaya geçiyor. Kendilerinin ve
hizmetlerine verilen hayvanların bünyesinde yer alan ve en
yakın mucize olan "hayat"a dikkatlerini çekmeye
geçmektedir:
|
|
O |
|
O |
|