O |
Zuhruf
|
O |
|
51- Firavun kavmine şöyle seslenip dedi ki: "Ey
kavmim, Mısır mülkü ve şu altından akıp
giden ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz?
52- "Yoksa ben, kendisi zayıf ve neredeyse söz
anlatamayacak durumda bulunan şu adamdan daha
hayırlı değil miyim?"
53- "Ona altın bilezikler verilmedi, yahud
yanında kendisiyle beraber yardımcı melekler
gelmeli değil miydi?"
54- İşte Firavun bu şekilde kavmini küçümsedi.
Onlar da ona boyun eğdiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış
bir kavimdi.
Mısır mülkü ve Firavun'un ayaklarının
altından akan nehirler halk kitlelerinin gözleriyle
gördükleri ve görkeminden etkilenip büyüklendikleri
şeylerdi. Onlara işaret edilmiş olması
kitleleri etki altına alıp isteneni kabul ettirmek için
yeterliydi. Fakat göklerin, yerin ve her ikisinin arasındaki
varlıkların oluşturduğu olağanüstü
mülkü -ki Mısır mülkü bu mülk içinde hiçbir değer
ifade etmez- hissetmek için, onunla Mısır'ın basit
ve değersiz mülkünü yerli yerine koymak, gerçek değerlerini
vermek için mü'min kalpler gereklidir.
Görkemli, şatafatlı yıldızlı
şeyler, köleleştirilmiş, tağutların kulu
haline getirilmiş, çeşitli entrikalarla
aldatılmış halk kitlelerinin gözünü kamaştırır.
Aklını ve kalbini bunların aldatıcı
etkisinden kurtarıp ta uçsuz bucaksız evren mülkünü
düşünemez, olurlar.
Bu yüzden Firavun bu gönüllerin tellerine nasıl
dokunacağını, onları yalın,
yaldızlı ve şatafatlı mülküyle baştan
çıkaracağını bilmişti.
"Yoksa ben, kendisi zayıf ve neredeyse söz
anlatamayacak durumda bulunan şu adamdan daha
hayırlı değil miyim?"
Bununla Hz. Musa'nın bir kral, bir emir, gözle görülür
bir servet ve güç sahibi olmadığını
kastediyor. Belki de bununla, onun kul-köle haline getirilmiş,
horlanmış halka, yani İsrailoğullarına
mensup olduğuna işaret ediyor. "Neredeyse
söz anlatamayacak
durumda bulunan şu adam" sözüyle
de Mısır'dan çıkmadan önce, Musa'nın
dilindeki tutukluğu istismar etmek istiyor. Yoksa Hz. Musa yüce
Allah'a dua edip "Ya Rabbi gönlümü genişlet, görevimi
kolaylaştır. Dilimin düğümünü çöz."
(Taha suresi, 25-27) diye yalvarınca yüce Allah duasını
kabul etmişti. Dilindeki düğüm çözülmüş, açık
ve meramını anlatabilecek şekilde konuşur
olmuştu.
Kuşkusuz kandırılmış, sıradan
halk kitlelerine göre, Mısır'ın mülküne sahip
olan, ülkesinde baştan başa nehirler akan Firavun, gerçek
sözü söylemesine, peygamberlik makamında olmasına ve
insanı azaptan kurtulmaya çağırmasına
rağmen Musa'dan -selâm üzerine olsun- daha hayırlı
olacaktır(!).
"Ona altın bilezikler verilmeli değil miydi ?"
Evet! Şu basit ve değersiz süsleri altından
bilezikleri, bir peygamberin peygamberliğinin doğruluk
ölçüsü olarak görüyorlar. Onlara göre altın bilezikler,
yüce Allah'ın saygın peygamberini desteklemek
amacı ile sunduğu birçok mucizeye denktir. Belki de altın
bileziklerle onun krallık tacını giymiş
olmasını kastediyor. Çünkü o günkü gelenekleri
böyleydi. Buna göre peygamber mülk ve saltanat sahibi olmalıydı!
"Yahud yanında kendisiyle beraber yardımcı
melekler gelmeli değil miydi?"
Bu da bir başka itiraz. bir başka açıdan
çekiciliği var bunun. Halk kitleleri bu
yanıltıcı itiraza kanıyorlar. Aynı
zamanda bu, ilgi uyandıran, sık sık tekrarlanan ve
birçok peygambere karşı kullanılan bir
itirazdır.
Zorbaların, tağutların halk kitlelerinin
aklını çelmesinde, dolayısıyle
aşağılayıcı davranışlar
sergiletmesinde şaşılacak birşey yok.
Öncelikle zorbalar halk kitlelerini bilgi edinme yollarından
yoksun bırakırlar. Gerçekleri örtbas edip bunları
unutmalarını sağlarlar. Bu alanda objektif bir
araştırmaya izin vermezler. Bilinçlerini diledikleri
gibi şartlandırırlar. Öyle ki bir süre sonra
ruhları bu yapay etkenlere göre biçimlenir. Bundan sonra akıllarının
çelinmesi kolaylaşır. Onları yönlendirmek çok
rahat olur. Rahatlıkla onları bir sağa bir sola
çevirip dururlar.
Ku skusuz
halk kitleleri dosdoğru yürümeyen, Allah'ın ipine
sarılmayan, eşya ve olayları iman terazisiyle
ölçmeyen kimseler yani yoldan çıkmış
fasıklar olmasalar tağutlar, diktatörler bunu
yapamazlar. Mü'minleri ise, kandırmak,
akıllarını çelmek, yele kapılmış
bir tüy gibi onlarla oynamak son derece güçtür. Bu yüzden
Kur'an-ı Kerim, halk kitlelerinin Firavun'u
onaylamalarını bu açıdan yorumluyorlar ve şöyle
diyor:
"İşte Firavun bu şekilde kavmini küçümsedi,
onlar da ona boyun eğdiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış
bir kavimdi."
"İşte Firavun bu şekilde kavmini küçümsedi,
onlar da ona boyun eğdiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış
bir kavimdi "
Ve sınama, uyarma, gerçekleri gösterme aşaması
sona eriyor. Artık yüce Allah onların
inanmayacaklarını biliyor. Mü'minlere yönelik baskılar
artmış, halk kitleleri, büyüklenen, gurura kapılan
Firavun'a boyun eğmiş, Allah'ın ayetlerinden, gerçeği
gösteren belgelerden, nurdan kaçınmış, gözlerini
koparmıştır. Böylece yüce Allah'ın sözü
yerine gelmiş; tehdidin gerçekleşme zamanı
gelmiştir:
|
|
O |
|
O |
|