O

Zuhruf

O

   

23- İşte böyle senden önce hangi memlekete uyarıcı gönderdiysek, mutlaka oranın ileri gelen zenginleri: "Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız" dediler.

24- "Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu gelişmiş olsam da yine babalarınızın yolunu mu tutacaksınız?" deyince. Dediler ki: "Doğrusu biz seninle gönderileni inkar ediyoruz."

25- Biz de onlardan intikam aldık. Bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu?

"Böylece doğru yola girmekten kaçınanların, burun kıvıranların karekterlerinin aynı olduğu, sürekli aynı kanıtı ileri sürdükleri ortaya çıkıyor: "Biz babalarımızı bu din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz" veya "onların izlerine uyuyoruz..." Sonra bu taklitçilikten dolayı kalpleri kilitleniyor, akılları köreliyor. Daha doğru, daha üstün ve kanıtla kesinleşse bile yeni birşeyi düşünemez oluyor. Sonra görmek için gözlerini, hissetmek için kalbini, anlamak için aklını açmak istemeyen bu tiplerin yok olmaları, tarih sahnesinden silinip gitmeleri kaçınılmaz oluyor.

İşte bu tip insanların kaçınılmaz akıbetleri Kur'an-ı Kerim, izledikleri yolup nereye varacağını belki görürler diye bu akıbeti gözlerinin önüne seriyor.

HZ. İBRAHİM'İN SOYU

Kureyşliler, Hz. İbrahim'in -selâm üzerine olsun- soyundan geldiklerini söylüyorlardı. Bu doğrudur. Bunun yanında Hz. İbrahim'in dinine bağlı olduklarını ileri sürüyorlardı, ama bu doğru değildir. Çünkü Hz. İbrahim Tevhid mesajını, yani Allah'ın birliği gerçeğini vargücüyle, hiçbir karşılığa ve kapalılığa yer vermeden, açık ve anlaşılır bir şekilde duyurmuştu. Öldürülme ve ateşe atılma girişimleri ile karşı karşıya kaldıktan sonra bu mesaj uğruna babasını ve soydaşlarını terketmişti. Hayat sistemini, şeriatını bu temele dayalı olarak kurmuştu. Soyuna bu gerçeğe bağlılığı tavsiye etmişti. Onun getirdiği inanç sisteminde şirkin gölgesi, silik bir izi bile yoktu.

Surenin bu bölümünde ayetlerin akışı onları bu tarihsel gerçekle karşı karşıya getiriyor. Amaç savundukları iddialarını bu gerçeğe bakarak yeniden gözden geçirmelerini sağlamaktır. Sonra Peygamber efendimizin -salât ve selâm üzerine olsun- bu görev için seçilişine yönelik itirazlarını ve bu amaçla sarf ettikleri şu sözleri aktarıyor: "Bu Kur'an iki şehrin birinden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?" Sonra Kur'an-ı Kerim onların bu sözlerini ve içerdiği yanlışları yüce Allah'ın hayat için belirlediği temel değerlerle, onların uydurdukları kendilerini hak ve doğru yoldan alıkoyan geçici değerlere göre tartışma konusu yapıyor. Bu meseleye ilişkin gerçeğin vurgulanmasının ardından Allah'ın mesajından yüz çevirenlerin akıbetlerini onlara haber veriyor. Bundan önce de bu körükörüne tutumun nedeninin şeytanın vesvesesi olduğunu bildiriyor. Surenin akışı dersin sonunda Peygamber efendimize yöneliyor; onların yan çizmelerinden, körükörüne reddetmelerinden dolayı Peygamberimizi teselli ediyor, ona moral veriyor. Çünkü peygamber körleri doğru yola iletmekle, mesajını sağırlara duyurmakla yükümlü değildir. Peygamberimiz görse de veya yüce Allah onları cezalandırmayı peygamberimizden sonraya ertelese de onlar hakkettikleri karşılığı göreceklerdir. Bunun yanısıra yüce Allah Peygamber efendimize kendisine vahyedilen kitaba uyması direktifini veriyor. Çünkü bu kitap bütün peygamberlerin getirip toplumlarına sundukları gerçeği içermektedir. Bütün peygamberler tevhidi yani Allah'ın birliği gerçeğini getirip insanlara sunmuşlar: "Senden önce gönderdiğimiz peygamberlere sor. Biz Rahman olan Allah'tan başka tapılacak tanrılar mı yapmışız?"

Sonra Hz. Musa'nın -selâm üzerine olsun- kıssasından bir bölüm sunuluyor. Bununla Arapların peygamberlerine karşı takındıkları tavır örneklendiriliyor. Sanki aynı itirazları içeren bir fotokopi gibi Arap müşriklerinin övünüp durdukları değerlerin aynısı ile övünen Firavun'un ve onun yönetim kadrolarında yeralan elit zümrenin tutumları sunuluyor.

 

 

O

 

O