Sonra bu taklitçilikten dolayı kalpleri kilitleniyor,
akılları köreliyor. Daha doğru, daha üstün ve
kanıtla kesinleşse bile yeni birşeyi düşünemez
oluyor. Sonra görmek için gözlerini, hissetmek için kalbini,
anlamak için aklını açmak istemeyen bu tiplerin yok
olmaları, tarih sahnesinden silinip gitmeleri kaçınılmaz
oluyor.
İşte bu tip insanların kaçınılmaz
akıbetleri Kur'an-ı Kerim, izledikleri yolup nereye
varacağını belki görürler diye bu akıbeti gözlerinin
önüne seriyor.
HZ. İBRAHİM'İN SOYU
Kureyşliler, Hz. İbrahim'in -selâm üzerine olsun-
soyundan geldiklerini söylüyorlardı. Bu doğrudur.
Bunun yanında Hz. İbrahim'in dinine bağlı
olduklarını ileri sürüyorlardı, ama bu doğru
değildir. Çünkü Hz. İbrahim Tevhid mesajını,
yani Allah'ın birliği gerçeğini vargücüyle,
hiçbir karşılığa ve kapalılığa
yer vermeden, açık ve anlaşılır bir
şekilde duyurmuştu. Öldürülme ve ateşe
atılma girişimleri ile karşı karşıya
kaldıktan sonra bu mesaj uğruna babasını ve
soydaşlarını terketmişti. Hayat sistemini,
şeriatını bu temele dayalı olarak
kurmuştu. Soyuna bu gerçeğe
bağlılığı tavsiye etmişti. Onun
getirdiği inanç sisteminde şirkin gölgesi, silik bir
izi bile yoktu.
Surenin bu bölümünde ayetlerin akışı
onları bu tarihsel gerçekle karşı
karşıya getiriyor. Amaç savundukları
iddialarını bu gerçeğe bakarak yeniden gözden
geçirmelerini sağlamaktır. Sonra Peygamber efendimizin
-salât ve selâm üzerine olsun- bu görev için seçilişine
yönelik itirazlarını ve bu amaçla sarf ettikleri
şu sözleri aktarıyor: "Bu Kur'an iki
şehrin birinden bir büyük adama indirilmeli değil
miydi?" Sonra Kur'an-ı Kerim onların bu sözlerini
ve içerdiği yanlışları yüce Allah'ın
hayat için belirlediği temel değerlerle, onların
uydurdukları kendilerini hak ve doğru yoldan
alıkoyan geçici değerlere göre tartışma
konusu yapıyor. Bu meseleye ilişkin gerçeğin
vurgulanmasının ardından Allah'ın
mesajından yüz çevirenlerin akıbetlerini onlara haber
veriyor. Bundan önce de bu körükörüne tutumun nedeninin
şeytanın vesvesesi olduğunu bildiriyor. Surenin
akışı dersin sonunda Peygamber efendimize yöneliyor;
onların yan çizmelerinden, körükörüne reddetmelerinden
dolayı Peygamberimizi teselli ediyor, ona moral veriyor.
Çünkü peygamber körleri doğru yola iletmekle,
mesajını sağırlara duyurmakla yükümlü değildir.
Peygamberimiz görse de veya yüce Allah onları
cezalandırmayı peygamberimizden sonraya ertelese de
onlar hakkettikleri karşılığı göreceklerdir.
Bunun yanısıra yüce Allah Peygamber efendimize
kendisine vahyedilen kitaba uyması direktifini veriyor.
Çünkü bu kitap bütün peygamberlerin getirip toplumlarına
sundukları gerçeği içermektedir. Bütün peygamberler
tevhidi yani Allah'ın birliği gerçeğini getirip
insanlara sunmuşlar: "Senden önce gönderdiğimiz
peygamberlere sor. Biz Rahman olan Allah'tan başka
tapılacak tanrılar mı yapmışız?"
Sonra Hz. Musa'nın -selâm üzerine olsun- kıssasından
bir bölüm sunuluyor. Bununla Arapların peygamberlerine
karşı takındıkları tavır
örneklendiriliyor. Sanki aynı itirazları içeren bir
fotokopi gibi Arap müşriklerinin övünüp durdukları
değerlerin aynısı ile övünen Firavun'un ve onun
yönetim kadrolarında yeralan elit zümrenin tutumları
sunuluyor.