O |
Zuhruf
|
O |
|
9- Andolsun onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?"
diye sorsan elbette "Onları, çok üstün, çok bilen
Allah yarattı" diyeceklerdir.
10- O; size yeri beşik kılan ve doğru gitmeniz için
yeryüzünde size yollar gösterendir.
11- Gökten bir ölçüye göre suyu indiren
O'dur. Biz onunla kupkuru ölü bir memlekete hayat verdik.
İşte böyle sizde tekrar diriltileceksiniz.
Arapların -Hz. İbrahim'in Allah'ın birliği
esasına dayalı dininin değişmiş, tahrif
edilmiş ve çeşitli efsanelere bulaşmış
kalıntısı olduğunu
sandığımız- bir inanç sistemleri vardır.
Bu inanç sisteminde, bu evrenin bir yaratıcısının
olması ve bu yaratıcının da yüce Allah olması
gibi insanın öz yaratılışının inkar
edemediği gerçekler vardı. Çünkü insanın öz
yaratılışının yalın ve net
mantığına göre bu evrenin bir yaratıcısı
olmadan bu şekilde meydana gelmiş olması, yine
Allah'tan başka birinin bu evreni yaratmış
olması mümkün değildir. Ne var ki Araplar,
insanın öz yaratılışının en
yalın şekliyle kabul ettiği bu gerçeğin
dış görünüşüne inanmakla yetiniyorlardı,
bu inancın doğal sonuçlarını kabul
etmiyorlardı.
"Andolsun onlara: `Gökleri ve yeri kim yarattı?'
diye sorsun elbette `Onları, çok üstün, çok bilen Allah
yarattı' diyeceklerdir:'
Ayetin orjinalinde geçen "Allah çok üstündür ve
bilendir" anlamına gelen "el -Aziz" ve "el-Alim"
sıfatlarının onların sözleri olmadığı
açıktır. Çünkü onlar gökleri ve yeri yaratanın
"Allah" olduğunu kabul ediyorlardı ama
islamın gösterdiği Allah'ın sıfatlarım
bilmiyorlardı. İslamın öğrettiği bu
aktivite içerikli sıfatlar yüce Allah'ın hem
onların içlerinde, hem hayatlarında, hem evrenin
hayatında aktif bir etkisinin olmasını
sağlamıştır. Onlar Allah'ı bu evrenin,
dolayısıyle kendilerinin yaratıcısı
olarak biliyorlardı. Ne var ki yine onlar Allah'ı bir
yana bırakarak birtakım düzmece tanrılar
ediniyorlardı. Çünkü onlar yüce Allah'ı şirk düşüncesini
ortadan kaldıran sıfatları ile bilmiyorlardı.
Bu yüzden kendi kendileri ilé aptalca bir tutarsızlık
içine düşüyorlardı.
Burada Kur'an-ı Kerim, göklerin ve yerin yaratıcısı
olduğunu kabul ettikleri yüce Allah'ın "üstün"
ve "bilen" olduğunu onlara öğretiyor. Onun güçlü,
dilediğini yapabilen, herşeyi bilen, herşeyden
haberdar biri olduğunu gösteriyor. Yani Kur'an-ı Kerim
önce onların kabul ettikleri gerçeği dile getiriyor,
sonra bu kabullenmenin ardından gelmesi zorunlu olan
adımı attırıyor.
Ardından Kur'an-ı Kerim, yüce Allah'ı
sıfatlan ile tanıtmak ve yaratılıştan
ve doğumdan
sonra insanlara lütfettiği nimetleri açıklamak
amacı ile onlara bir diğer adım attırıyor:
"O, size yeri beşik kılan ve doğru gitmeniz
için yeryüzünde size yollar gösterendir."
Yeryüzünün insanlar için beşik
kılınması gerçeğini her kuşaktan
akıllar değişik biçimde algılar. Bu Kur'an'la
ilk önce muhatap olanlar belkide yeryüzünün beşik
kılınması gerçeğini yeryüzünün ayaklarının
altında yürümeye, önlerinde ekip biçmeye, kısacası
yaşayıp gelişmeye elverişli oluşu
şeklinde algılamışlardı. Ama bugün
bizler -şayet teorilerimiz ve değerlendirmelerimiz
doğru ise yeryüzünün yapısına ve uzak yakın
tarihine ilişkin bilgilerimizin düzeyi ölçüsünde bu
gerçeği daha geniş boyutlu ve daha derin
algılıyoruz. Bizden sonra gelecek olan kuşaklar da
bu gerçeğe ilişkin olarak bizim
algılayamadığımız şeyleri
algılayacaklar. Dolayısıyle bu ayetin ifade
ettiği anlamın boyutları daha fazla
genişleyecek, daha fazla derinleşecektir.
İnsanların deneyimleri ve bilgi düzeyleri arttıkça
yeni ufuklar açılacak, mesele yeni boyutlar
kazanacaktır, insanın önünde bilinmezliklerin kapısı
açılacaktır.
Bugün bizler, yeryüzünün insan türünün yaşama
imkanı bulacağı bir beşik
kılınması gerçeğine ilişkin olarak bu
gezegenin ardarda çeşitli evrelerden geçtiğini sonuçta
insanların yaşamasına elverişli bir beşik
haline geldiğini biliyoruz. Bu evreler sürecinde
yeryüzünün sert, kuru kayalık yüzeyi tarıma
elverişli bir toprağa dönüşmüştür.
Hidrojen ve oksijenin birleşmesi ile yeryüzünde su meydana
gelmiştir. Dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesi
ile, ısısını dengeleyecek, yaşamaya
elverişli olmasını sağlayacak günler oluşmuştur.
Dönüş hızı da üzerindeki canlı ve
cansız varlıkların dengede durmasına,
dağılıp saçılmamasına, uzay
boşluğuna uçmamasına elverişli bir hal
almıştır.
Yine bir gerçeğe ilişkin olarak yüce Allah'ın
bu gezegene çekim gücü gibi bazı özellikler verdiğini
biliyoruz. Bu sayede yaşamaya elverişli bir hava
tabakası korunmuştur. Şayet bu gezegeni saran hava
tabakası gezegenin çekim gücünden kurtulacak olursa
yüzeyinde hayatı sürdürmek mümkün olmayacaktır.
Nitekim çekim gücü yeterli olan, dolayısıyle
çevrelerindeki hava tabakası dağılan ay gibi
bazı gezegenlerde hayat yoktur. Yüce yaratıcı
bizzat bu çekim gücünü yine yeryüzünün hareketinden
kaynaklanan itim gücünü dengeleyici bir unsur olarak varetmiştir.
Böylece canlı ve cansız varlıklar
dağılmaktan, boşluğa uçmaktan korunmuşlardır.
Bu denge unsuru insanların ve diğer canlıların
yeryüzünde hareket etmelerine de imkan hazırlamıştır.
Şayet dünyanın çekim gücü olması gereken düzeyden
fazla olsaydı canlı ve cansız varlıklar yere
yapışacaklardı, hareket etmeleri
imkansızlaşacaktı veya zorlaşacaktı. Öte
yandan dünyaya yönelik hava basıncı da artacaktı.
Bu da insanların yere yapışmalarına neden
olacaktı. Veya zaman zaman bizim sinekleri, böcekleri elimiz
değmeden üzerlerine basıncı
yoğunlaştıran bir darbe ile ezdiğimiz gibi bu
durumda hava basıncı tüm canlıları ezecekti.
Eğer dünya üzerindeki hava basıncı şimdiki düzeyinden
biraz daha hafiflese, o zaman göğüsler ve damarlar
patlayacak içindekileri dışarı atacaklardır.
Aynı şekilde yeryüzünün beşik
kılınması ve içinde yaşamaya elverişli
imkanların bulunması gerçeğine ilişkin
olarak, herşeyden üstün ve herşeyi bilen yüce yaratıcının
şu yeryüzüne birbiriyle uyuşan çeşitli faktörler
bahşettiğini biliyoruz. Bunlar hep birlikte insanın
varolmasına, hayatını sürdürmesine yardımcı
oluyorlar. Eğer bu faktörlerden biri ortadan kalkacak
olursa insanın yaşaması imkansız hale
gelecek veya zorlaşacaktır. Sözünü ettiğimiz bu
uyumlu faktörlerden biri, yeryüzünde okyanuslardan ve
denizlerden oluşan büyük su kitlesinin, yeryüzünde
gerçekleşen çok sayıdaki kimyasal reaksiyonlar sonucu
açığa çıkan gazları emecek nitelik
olması, dolayısıyle dünyanın atmosferini sürekli
canlıların yaşamasına elverişli durumda
tutmasıdır. Yine bu uyumlu faktörlerden biri,
bitkilerin, canlıların yaşamak için solunum
yoluyla içlerine çektikleri oksijen ile bitkilerin gerçekleştirdikleri
fotosentez olayı sonucu dışarıya verdikleri
oksijeni dengeleyici bir rol üstlenmeleridir. Eğer bu denge
olmasaydı, bir süre sonra canlılar
boğulacaklardı.
Böyle, böyle... "O,
size yeri beşik kılan ve doğru gitmeniz için
yeryüzünde size yollar gösterendir" gerçeğinin
ifade ettiği birçok anlamı gün geçtikçe görme imkanına
kavuşuyoruz. Ve bunlar ilk kez bu Kur'an'la muhatap
olanların algıladıkları anlamlara
ekleniyorlar. Hiç kuşkusuz bunların tümü gökleri ve
yeri yaratan üstün iradeli ve herşeyi bilen yüce Allah'ın
gücüne ve bilgisine tanıklık etmektedir. Nereye
bakarsa baksın, neyi düşünürse düşünsün insan
kalbine herşeye gücü yeten, herşeyi yönlendiren ilahi
eli göstermektedir. Boşuna
yaratılmadığını, başıboş
bırakılmadığını, bu ilahi elin
kendisini tuttuğunu, adımlarını
attırdığını, dünya hayatında, bu
hayattan tince ve sonra attığı her adımı
onun yönlendirdiğini düşünmesini sağlıyor.
"doğru gitmeniz için.." Çünkü bu evrenin
planı ve evrene egemen olan birbiriyle uyumlu yasalar sistemi
insan kalbinin bu evrenin yaratıcısı ve evrendeki
bu ince ve akıllara durgunluk veren düzenin kurucusu yüce
Allah'a doğru yol almasının garantisidir.
SU VE HAYAT
Ardından surenin akışı, yeryüzünün insanın
yaşamasına elverişli hale getirilişinden ve
yeryüzünde yaşam sürdürmek için gerekli imkanların
hazırlanmasından sonra ortaya çıkan hayat ve
canlılar alanında onlara bir başka adım
attırıyor.
"Gökten bir ölçüye göre suyu indiren O'dur. Biz
onunla kupkuru ölü bir memlekete hayat verdik. İşte böyle
sizde böyle tekrar diriltileceksiniz."
Gökten inen suyu herkes biliyor, herkes görüyor. Ne var ki
çoğu insan, uzun süre alışmış olmaktan,
sık sık tekrarlanmaktan dolayı bu hayret verici
olayı, ürpermeden, uyanmadan bakıp gidiyor. Fakat Hz.
Muhammed -salât ve selâm üzerine olsun- gökten inen suyun
damlalarını sevgiyle, sevinçle, coşkuyla,
mutlulukla karşılardı. Çünkü bu damlalar ona
Allah'ın katından geliyorlardı. Çünkü onun diri
kalbi, bu yağmur damlaları içinde yüce Allah'ın
canlı sanatını algılıyordu, onun
harikalar yaratan elini görüyordu. Zaten Allah'a bağlı
olan ve Allah'ın varlık alemine egemen
kıldığı yasalar sistemi ile iletişim
kuran bir kalp bu olayı bu şekilde
algılamalıdır. Çünkü o da bu evrende
yürürlükte olan yasalar sisteminin bir ürünüdür. Yüce
Allah'ın gözü her an bu yasaların üzerindedir, her
seferinde ve her damlasında Allah'ın eli işin içindedir.
Gökten inen suyun aslının yeryüzünden yükselen ve
gökyüzünde yoğunlaşan buharın olması bu gerçeğin
etkisini yoketmez, sıcaklığını
kaybettirmez. Şu yeryüzünü yaratan kimdir? Kim
yeryüzünde suyu varetmiştir? Sıcaklığı
yeryüzüne yansıtan kimdir? Suya
sıcaklığın etkisiyle buharlaşma özelliğini
kim vermiştir? Buhara yükselme ve uzayda yoğunlaşma
yeteneğini kim bahşetmiştir? Şu evrene,
yoğunlaşan buharın elektrikle yüklenmesini, bu
elektriklerin sürtüşüp ayrılmalarım
dolayısıyle yağmurun yağmasını
sağlayan diğer özellikleri kim yerleştirmiştir?
Sonra nedir bu elektrik? Elbirliği ile suyun
yağmasını sağlayan şu özellikler,
şu sırlar nedir? Bu konularda elde edilen bilgiler
şu dehşet verici evrenin mesajını
algılamamızı önleyen bir perdeye dönüşmüştür.
Oysa bu bilgi sayesinde daha duyarlı hale gelmeliydik,
kalbimiz daha çok incelmeliydi.
"Gökten bir ölçüye göre suyu indiren O'dur."
Buna göre yağmur, bir ölçüye, bir plana göre yağıyor.
Ne bütün canlıları boğacak kadar çok, ne de
toprağı kurutacak, dolayısıyle hayatı
zorlaştıracak kadar az... Biz akıllara durgunluk
veren bu dengeyi, bu uyumu bizzat gözlemleyebiliyoruz ve bugün
yüce Allah'ın dilediği şekilde hayatın ortaya
çıkıp süreklilik kazanması için bunun ne kadar
zorunlu olduğunu anlıyoruz.
"Biz onunla kupkuru ölü bir memlekete hayat
verdik."
Canlıların yaratılışı ve
hayatın ortaya çıkışı suya
bağlıdır. Çünkü her canlı varlık
canlılığını suya borçludur.
"Siz de böyle tekrar diriltileceksiniz:'
Çünkü hayatı ilk kez meydana getiren, aynı
şekilde bu işlemi tekrarlayacaktır. ilk kez ölü
topraktan canlı varlıklar çıkaran yüce Allah kıyamet
günü tekrar bu canlıları topraktan çıkaracaktır.
Çünkü bir şeyi tekrar yapmak ta ilk kez yapmak gibidir. Yüce
Allah'a göre bunun zor bir tarafı yoktur.
Sonra bir kısmını Allah'a bir
kısmını da Allah'tan başkasına
ayırdıkları şu hayvanlar, yüce Allah'ın
insanlara yönelik bir nimeti olsun, insanlar gemilere bindikleri
gibi onlara da binsinler, böyle bir nimeti hizmetlerine sunduğu
için Allah'a şükretsinler ve nimetine gereği gibi
karşılık versinler diye
yaratılmışlardır:
|
|
O |
|
O |
|