O |
Zariyat
|
O |
|
50- O halde Allah'a koşun. Çünkü ben, sizi O'ndan açık
bir şekilde korkutuyorum.
51- Allah ile beraber başka tanrılar uydurmuyorum.
Ben size O'nun tarafından görevlendirilmiş apaçık
bir uyarıcıyım.
Burada "koşma" sözcüğünün yer alması
gerçekten hayret vericidir. Bu ifade insanın ruhunu şu
yeryüzüne bağlayan, serbest kalmaması için üzerine ağırlık
gibi çöken, ruhu her yönden kuşatan, tutsak eden ve kelepçeye
vuran, ağırlıkları, kayıtları, bu
ağları ve kementleri ima etmektedir. Ve özellikle de rızık
ve ihtiras ile va'dedilen payların (rızkın) gözle
görülen ağaçları ile oyalanma tuzaklarını
ima etmektedir... Bundan dolayı, silkinip harekete geçmek,
bu yüklerden ve kayıtlardan kurtularak Allah'a koşmak için
yapılan sesleniş güçlü olmaktadır. Her türlü
şirkten uzaklaşarak sadece bir olan Allah'a koşmak
için yapılan sesleniş güçlü olmaktadır.
İnsanlara delillerinin olmayacağı ve özürlerinin
kalmayacağı hatırlatılması için güçlü
seslenişte bulunulmaktadır. "Ben size O'nun
tarafından görevlendirilmiş apaçık bir
uyarıcıyım." Yanyana iki ayette bu
uyarının
tekrar edilmesi
uyarma ve sakındırmayı daha da artırmak içindir.
Ve sanki gökyüzündeki, yeryüzündeki ve yaratıklardaki
Allah'ın varlığını ve kudretini gösteren
delillere işaret, peygamberlik ve peygamberlerin mucizeleri
ile birbirinin uzantısı şeklinde bir bütünlük
gösteriyordu.
Şimdi bu işaretler son bulunca ayetin
yukarısında geçen Peygamber hikayelerine ilişkin
değerlendirmeler geliyor.
52- İşte böyle, onlardan önce de ne kadar elçi
geldiyse mutlaka: "Büyücü veya cinlenmiş"
dediler.
53- Bunu birbirlerine vasiyet mi ettiler? Hayır onlar
azgın bir topluluktur.
54- Onlardan yüz çevir, sen kınanacak değilsin.
55- Ancak yine de hatırlat, çünkü hatırlatmak, mü'minlere
fayda verir. Yalancıların
karekteri ve mizaçları hep aynıdır. Sapıklar
Hakkı ve Peygamberi hep aynı şekilde
karşılamışlardır.
"İşte böyle, onlardan önce de ne kadar elçi
geldiyse mutlaka: `Büyücü veya cinlenmiş' dediler."
Tıpkı şu müşriklerin dediği gibi. Ve
sanki çağlar boyu bu çeşit karşılamayı
birbirlerine öğütlemişlerdir. Gerçekte onlar
birbirlerine birşey öğütlememişlerdir. Böyle bir
şey yoktur. Ama azgınlığın ve doğru
yoldan sapmanın özelliği var ya bu hep
aynıdır. İşte eskilerle yenilerin ortak
özellikleri budur.
Azgınların sanki birbirlerine öğüt vermiş
gibi çağlar boyu tekrarlayıp durdukları bu
tutumlarının doğal sonucu Resulullah'ın -salât
ve selâm üzerine olsun-müşriklerin yalanlamalarına
aldırmamasıdır, önem vermemesidir. Peygamber onların
sapıklığından dolayı kınanacak
değildir, hidayete ermemelerinde kusurlu
sayılmayacaktır. "Onlardan yüz çevir, sen kınanacak
değilsin." O sadece bir
hatırlatıcıdır. Dönekler ne kadar yüz
çevirirlerse çevirsinler, yalanlayanlar ne kadar yalanlarsa
yalanlasınlar o bir uyarıcıdır, görevi öğüt
vermektir ve öğüt vermeye de devam edecektir.
"Çünkü hatırlatmak mü'minlere fayda verir." Mü'minlerin
dışında inkarcılara fayda vermez. Peygamberin
görevi öğüttür. Bir kimsenin doğru yola ermesi veya
sapık olarak kalması bu görevin dışındadır.
Her iki konu da yetki sadece, insanları dilediği duruma
göre yaratan, Allah'ın yetkisindedir.
Burada surenin son vurgulaması geliyor. Ve burada Allah'a
koşmanın anlamı ortaya çıkmakta ve
insanın görevini yerine getirmek için yüklerden ve tutsaklıktan
kurtulmasının ne demek olduğu belli olmaktadır.
Bu öyle bir görev ki Allah kullarını o görevi yerine
getirsinler diye yaratmış ve onu yapsınlar diye
onları bu varlık alemine göndermiştir.
|
|
O |
|
O |
|