O

Zariyat

O

   

1- Esip savuranlara.

2- Yükünü yüklenenlere.

3- Kolayca süzülenlere.

4- İşi ayıranlara and olsun.

5- Size va'dedilen, mutlaka doğrudur.

6- Ceza muhakkak olacaktır.

Bu kısacık ve hızlı etkilerin böylesine anlamı kapalı ifadelerle gelmesi -giriş kısmında da belirtildiği gibi- insanın his ve duygularına bambaşka ilhamlar ve belirli duygular vermekte ve kalbi dikkate değer bir işe ve dikkat edilmesi gerekli bir duruma bağlamaktadır. İlk nesiller arasında da birçok kişi ayette geçen "zariyat", "hamilat", "cariyat" ve "mukassimat" kelimelerinin anlamını sormak zorunda kalmışlardır.

İbn-i Kesir tefsirinde derki: Haccac oğlu Şu'be, İbn-i Ar'ananın oğlu Halid oğlu Semmak'tan, o da Hz. Ali'den şunu duyduğunu belirtmiştir. Aynı şeyi Şu'be de Ebu Bezze oğlu Kasım'dan, Kasım Ebu Tufeyl'den o da Hz. Ali'den rivayet etmiştir. Ayrıca birçok kanallardan mü'minlerin halifesi Hz. Ali'nin aynı şeyleri söylediği nakledilmiştir. Buna göre Hz. Ali, Kufe Camiinde minbere çıkarak der ki: "Bugün bana, Allah'ın kitabından ve Resulullah'ın -salât ve selâm üzerine olsun- hadisinden ne sorarsanız size karşılığını vereceğim: ' Bunun üzerine İbn-i Keva ayağa kalkar ve ey mü'minlerin halifesi, Kur'an'da geçen Zariyat (esip savurana) kelimesinin anlamı nedir diye sorar. Hz. Ali "Rüzgardır" der. Ya, Hamilat (yükünü yüklenenlere) ne demektir der. Hz. Ali "O da buluttur" karşılığını verir. Sonra, Cariyat (kolayca süzülenler) ne demektir deyince, Hz. Ali "O da gemilerdir" der. Mukassimat (işi ayıranlar) ne demektir deyince Hz. Ali " Meleklerdir " der.

Temim kabilesinden Asel oğlu Sabiğ Hz. Ömer'e gelerek, bu kelimelerin anlamlarını sorar. Hz. Ömer, Hz. Ali'nin rivayet olunan görüşlerinin aynısı gibi cevap verir. Fakat Hz. Ömer; bu soruyu soran adamın inad ve yanıltmak için sorduğunu anlayarak onu izlettirmiş ve tevbe edip, önceki kanaatından artık içinde hiçbir fikir kalmadığına ağır yeminlerle yemin edene dek halk ile bir araya gelmesini yasak etmiştir.

Bir rivayet de gösteriyor ki; bu kapalı ifade ve tedbirleri birtakım yanıltıcılar, arkasına gizlendikleri paravana olarak kullanıp onu her rastladıklarını soruyorlardı.

Bu ifadeleri, İbn-i Abbas, İbn-i Ömer, Mücahid, Cübeyr oğlu Sait, El Hasen Katade, Süddi ve birçokları aynı şekilde tefsir etmişlerdir. İbn-i Kesir'in de dediği gibi, İbn-i Cerir ve İbn-i Hatem de bu yolda görüş belirtmişlerdir.

Allah Teala insanların gerek bildikleri gerekse bilmedikleri bir çok taneleri, tozları, birçok bitkileri aşılayan aşıları ve bulutları esip savuran "rüzgara", yine kendisinin dilediği yerlere sevk ettiği yağmur yükünü taşıyan "bulutlara" kudreti ile gerek suya gerek gemilere ve gerekse tüm kainata vermiş olduğu rahatça akıp süzülmeyi sağlayan özellik sonucu suyun yüzünde rahatça akıp süzülen "gemilere", sonra da Allah'ın emirlerini taşıyıp istediğine uygun olarak dağıtan, kendilerine özel işleri ayırıp kainattaki olayları ona göre ayıran "meleklere" yemin etmektedir.

Rüzgar da, bulut da, gemi de, melekler de Allah'ın yarattıklarından birer yaratıktır dırlar. Yüce Allah onları kendi kudreti için birer vasıta dileği için birer perde olarak kullanıyor. Ve onların kanalı ile Allah'ın gerek kainatında gerekse kulları hakkındaki kaderi gerçekleşiyor. Yüce Allah yöneltmeyi hedeflemektedir ki böylece kalpler onların gerisindeki gerçekleri idrak etsinler. Onları yoktan var eden kendilerini dilediği gibi kullanan ve belirlenmiş kaderi kendileri vasıtası ile gerçekleştiren Allah'ın kudret elini görsünler diye... Bu yaratıklardan özellikle bu biçimde söz edilmesi, kalbin dikkatini bunların gizli sırlarına ekmekte, sonra da bunlardan böylesine ruhlara ilham verecek tarzda sözedilmekte ardından insan kalbi bu yaratıkların yaratıcısı olan Allah a bağlanmaktadır.

Sonra bir başka yönden bu yaratıkların her halde rızık konusu ile de ilgisi olsa gerek. Nitekim surenin devamının hedefi insanı rızkın esaretinden özgür kılmak ve onun ağırlığı altında ezilmekten kurtarmaktır. Rüzgarların, bulutların, gemilerin rızık ile ve rızkın neden ve araçları ile ilişkisi gayet açıktır. Meleklere ve onların işleri taksim etmelerine gelince, şüphesiz ki meleklerin taksim ettikleri işler arasında bu rızık konusu da vardır. Bundan dolayı surenin bu iri kısmı ile sure içinde çeşitli yerlerde ele aldığı temel konu arasındaki ilgi apaçık ortaya çıkmaktadır.

Allah Teala bu dört yaratık üstüne yemin ederek, bu yemini ile "Şüphesiz ki size va'dolunan mutlaka doğrudur, ceza muhakkak olacaktır" hükmünü güçlendirmektedir. Allah Teala, insanların iyiliklerine iyilikle, kötülüklerine de kötülükle karşılık vereceğini va'detmiştir. Eğer bu dünyada hesaplarını geciktirecek olursa, öteki dünyada geciktirip onlara mühlet verecek değildir. O halde dünyada hesap mutlaka kaçınılmazdır. "Ceza muhakkak olacaktır."

Allah'ın va'di doğrudur. Mutlaka ya burada ya orada gerçekleşecektir. Allah'ın insanlara va'dettiği şeyler arasında onlara vereceği rızık ve bu rızkı kendi kutsal dileği uyarınca geniş veya dar olarak kendi üzerine alması da vardır. Allah'ın va'di her yerde doğru olduğu gibi bu rızık konusunda da doğrudur, haktır.

Elbette Allah'ın insanlara va'dettiği şeyler O'nun dilediği şekilde ve istediği zamanda gerçekleşecektir. Dolayısı ile bu konunun Allah açısından üzerine yemin edilmeye ihtiyacı yoktur. Allah Teala'nın bu dört yaratığın üstüne yemin etmekteki hedefi, -daha önce de belirttiğimiz gibi- insanların dikkatlerini bu yaratıklara çekmektir. Ki böylece kalpler bunların gerisindeki eşsiz yaratma sanatını Allah'ın kudretini, planlayıcılığını, yöneticiliğini idrak edip anlasınlar çünkü bu yaratma, bu kudret, bu idare, insanın ruhuna bu yaratıkların bu düzen ve bu ölçü içinde yaratıcısı olan Allah'ın va'dinin mutlaka hak ve doğru olduğunu ilham etmelerinin yanısıra, insanların hayırlı, şerli bozuk veya iyi olmalarına göre, hesaba çekileceklerini ilham etmektedir. Çünkü üzerine yemin edilen bu varlıkların benlikleri, bunların boşu boşuna, tesadüf eseri ve hassasiyetten uzak rast-gele yaratılmadıklarını ima etmektedir... İşte böylece, bu yaratıklar insanın dikkatini kendilerine çeken, duygularını kendilerine yönelten yeminin yardımı ile, güçlü alametler ve bambaşka güçlü ilham ve anlamlar içeren deliller haline gelmektedir. Bu da ilham ve terbiye yollarından birisi ve kainatın dili ile doğrudan doğruya insan fıtratına seslenmektir.

 

 

O

 

O