O

Yusuf

O

   

87- "Ey oğullarım, gidiniz Hz. Yusuf'u ve kardeşini arayınız, Allah'ın lütfundan ümit kesmeyiniz. Çünkü Allah'ın lütfundan, sadece kafirler ümitsiz olur. "

Allah'la bağlantısı ne kadar güçlü bir kalptir bu!

"Ey oğullarım, gidiniz Yusuf'u ve kardeşini arayınız."

Bu noktada tüm gücünüzü kullanarak, bıkmadan, yılmadan, aramaktan usanmaksızın arayınız. Allah'ın rahmetinden, lütfundan, imdadınıza yetişeceğinden ümit kesmeksizin arayınız! Ayetin orijinalinde, Allah'ın lütfundan söz edilirken "lütuf", "ravh" sözcüğüyle ifade ediliyor. "Ravh", birçok inceliği ve anlamı kapsayan bir sözcüktür. Dolayısıyla bu sözcük, ruhları kuşatıveren Allah'ın rahmetinin ve lütfunun serinliğiyle, en boğucu keder ve üzüntülerden bile kurtulup iyice dinlenebilmeyi de çağrıştırmaktadır.

"Çünkü Allah'ın lütfundan, sadece kâfirler ümitsiz olur.."

Allah'a yürekten bağlanmış mü'minlere gelince... Onlar, Allah'ın rahmet ve lütfunun serinliğini yaşarlar. İçlerinde, Allah'ın rahmet ve lütfunun tatlı mı tatlı püfür püfür estiğini hissederler. Kendileri büyük kederler içinde bile olsalar, iyice sıkıntıya bile düşseler, Allah'ın rahmet ve lütfundan asla ümitlerini kesmezler. Mü'min en şiddetli sıkıntılar, en çaresiz dertler içinde bile bulunsa, kendisini sürekli, imanının gölgesi altındaki serinlik, Rabbiyle bağının verdiği bir cana yakınlık, O'na güvenmesinden doğan bir iç huzur içerisinde hisseder...

GERÇEK ORTAYA ÇIKIYOR

Hz. Yusuf'un kardeşleri, üçüncü kez yine Mısır'dalar. Açlıktan perişan olmuş, parasız pulsuz durumdalar. Ellerindeki son birkaç işe yaramaz eşyayı da vererek, bunun karşılığında biraz zahire alabilmek üzere Mısır'a gelmişlerdir. Bu defa ki konuşmalarına baktığımızda, daha öncekilerden bütünüyle farklı bir biçimde, artık bitip tükendiklerini sezinliyoruz. Günlerdir yollarda olmanın beraberinde getirdiği perişanlık ve açlıktan yakınmaktadırlar:

88- Yakub'un oğulları, Yusuf'un yanına girdiklerinde dediler ki; `Ey vezir, biz ve ailemiz sıkıntıya düştük, yanımızda düşük değerli bir bedel getirdik, fakat sen erzağımızı eksiltmeden ver, bize bağışta bulun. Çünkü Allah hayırseverleri ödüllendirir... "

Onların bu denli sıkıntıya düştüklerini, bitip tükendiklerini, acınacak hale geldiklerini gören Hz. Yusuf, artık Mısır başveziri rolünü oynamayı sürdürememekte ve onlara gerçek kimliğini açmaktadır. Zaten onlar, gerekli dersi de almış durumdadırlar. Onların akıllarının ucundan bile geçmeyecek olan o büyük sürprizi yapmanın tam zamanıdır artık. Gerçek kimliğini nazik bir biçimde açıklarken, onlara sadece kendilerinin bildiği ve gerçek anlamda sadece Allah'ın vâkıf olabildiği ta geçmişteki bir olayı hatırlattı:

89- Hz. Yusuf kardeşlerine; `Cahillik döneminde Yusuf'a ve kardeşine neler yaptığınızı hatırlıyor musunuz'? dedi. "

90- Kardeşleri "Yoksa sen Yusuf musun?" dediler. O da dedi ki; "Evet, ben Yusuf'um, bu da kardeşimdir. Allah bize lütufta bulundu. Kuşku yok ki, kim kötülükten sakınır ve sabrederse, Allah iyilik edenleri asla ödülsüz bırakmaz. "

Kulaklarında çın çın çınladı bu ses. "Evet, tanıdıkları birinin sesiydi bu! Evet, onun yüzü olmalıydı bu yüz! Ama o ana dek, onu hep Mısır başveziri diye düşündüklerinden, bu yüzü böylesine dikkatle incelememiş olmalıydılar. İşte nazik bir biçimde kendi kimliğini de açıklıyordu nitekim. Gözlerinin önünde ta geçmişte yaşanmış bir olayın anısı canlandı:

"Kardeşleri; `Yoksa sen Yusuf musun?' dediler."

Ne diyorsun?! Sen o Yusuf musun?! Yürekleri, kulakları, kısacası tepeden tırnağa etkilenmiş bir biçimde, o küçük Yusuf'a ait hayalı, büyüyüp kocaman bir adam haline geliverdiğini gördüler...

"O da dedi ki; `Evet, ben Yusuf'um, bu da kardeşimdir. Allah bize lütufta bulundu: Kuşku yok ki, kim kötülükten kaçınır ve sabrederse, Allah iyilik edenleri asla ödülsüz bırakmaz'.."

Tam bir sürprizdi bu! Hem de hiç beklenmedik bir sürpriz! Kendisine ve kardeşine karşı bir cahillik ederek yaptıkları işi güzellikle ve sadece hatırlatmakla yetiniveren Hz. Yusuf'un yaptığı bir sürpriz! Hz. Yusuf, onlara başka hiçbir şey dememişti. Sadece bunların kendisine ve kardeşine Allah'ın bir lütfu olduğunu; bu lütfun da sakınarak iyilik etmenin, sabrın ve Allah'ın adaletinin bir sonucu olduğunu belirtmekle yetinmişti.

Bu durumda ister istemez, bir zamanlar Hz. Yusuf'a yaptıkları geldi gözlerinin önüne. Onlar kötülük etmişlerdi, O ise kendilerine iyilikte bulunuyordu. Onlar bir cahillik etmişlerdi, O ise kendilerine son derece yumuşak davranıyordu. Onlar insanlık onuruna yakışmayacak bir iş yapmışlardı, O ise kendilerine karşı onurluca davranıyordu. Bu durumda o anda, ister istemez tüm bunların ezikliği ve utangaçlığını duyuyorlardı:

 

 

O

 

O