O |
Yusuf
|
O |
|
83- Hz. Yakub dedi ki; `Herhalde nefsinizin kışkırtması
ile bir komplo düzenlediniz. Bana yaman bir sabır düşüyor.
Belki de Allah bana tüm oğullarımı birlikte
kavuşturacaktı. Hiç şüphesiz O, her şeyi
bilir ve her yaptığı yerindedir. "
"Herhalde nefsinizin kışkırtması ile
bir komplo düzenlediniz. Bana yaman bir sabır düşüyor."
Hz. Yakub,
Yusuf'unu yitirdiğinde de aynı sözü söylemişti.
Ancak bu kez, Allah'ın, Hz. Yusuf ve öz kardeşini,
ayrıca ettiği yeminden ötürü huzuruna gelmemiş
oğlunu, hepsini birden kendisine geri getirebileceğini
umduğunu da ekliyor. "Hiç şüphesiz O, her
şeyi bilir ve her yaptığı yerindedir." Allah,
onun yaşadığı durumu, ayrıca tüm bu
olayların ve sınamaların ardındaki hikmeti
kuşkusuz çok iyi bilmektedir. Ve yine kuşkusuz ki O,
olaylar ve sonuçları sıralamasındaki hikmet gerçekleştiğinde,
her işi en uygun zamana ayarlayabilecek güçtedir.
Bu yaşlı adamın yüreğine böylesine bir
ışık, nasıl ve nereden doğuyor?
Kuşkusuz ki, bu Allah'a bel bağlamanın, O'nunla güçlü
bir iletişimin, O'nun varlığını ve
merhametini gerçekten hissedebilmenin sonucudur. Bu türden
seçkin ve tertemiz yüreklerde doğan duygular, bundan
ötürüdür ki, ellerin uzanabildiği, gözlerin görebildiği
algılanabilir realiteden daha derinlikli ve daha
doğrudur.
84- "Hz. Yakub, yüzünü başka tarafa çevirerek; `Vah
Yusuf'um vah!' diye inledi. Gözleri hüzünden ağarmıştı,
buna rağmen acısını içine gömüyor, belli
etmiyordu. "
Dertli babaya ilişkin, tüyler ürpertici bir tasvirdir bu.
Kederiyle ve başına gelenlerle tek başına ve
yapayalnız bırakıldığını
hissediyor. Çevresindekiler onun acısını
paylaşmaya yanaşmıyor. Dolayısıyla o da
yalnızlığa gömülüyor. Sevgili oğluna, Yusuf
una ilişkin yarası yine depreşiyor. Onu halâ
unutamamıştır. Aradan geçen onca yıl, bu
acıyı onun yüreğinden söküp atamamıştır.
Şimdi de onun öz kardeşine ilişkin bu yeni
acı haberle yine onu hatırlâmış; sürdürdüğü
güzelim sabrına dayanamamıştır:
"Vah Yusuf'um vah!"...
Hüznünü içine atıp gizlemektedir. Ancak bu içine
atmasından ötürü sinirleri yıpranmış ve
sonuçta gözlerine üzüntüden ve yıkımdan aklar düşmüştür:
"Gözleri hüzünden ağarmıştı, buna
rağmen acısını içine gömüyor, belli
etmiyordu. "
Oğullarının yüreklerindeki çekemezlik öyle
bir noktaya varmıştı ki, babalarının bu
durumuna bile acımıyorlardı. Babalarının
Hz. Yusuf özlemi, onun gizliden gizliye halâ üzülmesi bile
onların yüreklerini sızlatmıyordu. Ne onunla
konuşup rahatlatmaya çalışıyorlar, ne teselli
ediyorlar, ne de ona umut veriyorlardı! Tam tersine, Hz.
Yakub'un yüreğiyle yakaladığı son umut
ışığını bile silmek
istiyorlardı:
85- "Oğulları; `Vallahi, Yusuf Yusuf diye diye
ya yatağa düşeceksin, ya da helâk olacaksın"
dediler..."
Kınayıcı, kin dolu bir sözdür bu. Vallahi,
halâ Hz. Yusuf'u sayıklayıp duruyorsun. Ona
üzülmekten yatağa düşeceksin artık. Üzüntüden
eriyip bittin. Boş yere kendini üzmekten, artık
mahvolacaksın. Yusuf'tan artık ümit yok sana! O gitti!
Artık asla geri gelmeyecek!
Bu sözlere karşılık Hz. Yakub onlardan,
kendisini Rabbiyle başbaşa bırakmalarını
istiyor. O, Allah dışında kimseye derdini açmak
istememektedir. O, onlardan farklı olarak Rabbiyle
iletişim içindedir. Bu nedenle de onların
bilmediği Allah gerçeği hakkında onlardan
farklı bir bilgiye sahiptir.
86- "Hz. Yakub, oğullarına dedi ki; "Ben
acımı ve ızdırabımı yalnız
Allah'a şikayet ediyorum ve ben Allah hakkında sizin
bilmediklerinizi biliyorum. "
Bu sözlerde, Allah'la bağlantılı bir yürekte,
ilahlık gerçeğini kavramış olmanın
verdiği duygu; ayrıca bizzat bu gerçekteki engin
yücelik ve bu noktadaki pırıl pırıl inciler gözleniyor.
Bir yanda, Hz. Yusuf'tan artık ümit kesmeyi gerektiren
görünürdeki olgu; bırakınız Hz. Yusuf'un dönmesini,
onun yaşamından bile ümit kestirebilecek denli onca
zaman geçmiş olması... Diğer yandan da bunca
ağır bir olgu karşısında aradan geçen
onca sürenin ardından Hz. Yakub'un yine de umuda
kapılışının, oğullarınca
acımasızca kınanması... Ama tüm bunlar,
rabbine bağlı bu yaşlı adamın
duygularının zerre kadar etkilememektedir. Çünkü O,
Rabbi hakkında, O'nun işleri hakkında
oğullarının bilemediklerini bilmektedir. Bu noktada
oğullarının gözleri ise, görünürdeki sıradan
bir realiteyle sözkonusu hakikati göremeyecek denli perdelenmiştir!
Burada Allah'a imanın; Hz. Yakub'un Allah'ı bu denli
tanımasının; gözle görüyorcasına bilmesinin;
O'nun gücünü ve yazgısını, merhametini ve görüp
gözeticiliğini yaşamasının; ilah olarak,
O'nun salih kullarıyla nasıl bir ilişki içinde
olduğunu kavramasının ne denli paha biçilmez bir
değer ifade ettiğini görüyoruz.
Hz. Yakub; "Ben
Allah hakkında sizin bilmediklerinizi biliyorum" diyor.
Bu gerçeği daha iyi ifade edebilecek, başka bir söz
bulamıyoruz. Bu sözlerdeki, ancak onu tadanın,
dolayısıyla da bu salih kul Hz. Yakub'un yüreğinde
bu sözün neler çağrıştırdığını
kavrayabilenin tadacağı zevki aktarabilme
noktasında bizim sözcüklerimiz yetersiz kalıyor.
Bu zevki tatmış bir kalbe, sıkıntılar
-hangi boyuta ulaşırsa ulaşsın-, ondaki gözle
görürcesine imanın verdiği duygu ve zevki
arttırmaktan başka bir şey yapamaz.
Daha fazla söyleyebilecek bir şey bulamıyoruz.
Sadece Allah'ın bu noktadaki lütuflarına şükretmekle
yetiniyoruz. Bizlerle Allah arasındaki ilişkiyi ise
O'nun bilgisine ve görüp gözeticiliğine
bırakıyoruz...
Ardından Hz. Yakub, oğullarına dönerek,
onlardan Hz. Yusuf'u ve kardeşini aramalarını;
onları arayıp bulma konusunda Allah'ın rahmetinden
ümit kesmemelerini istiyor. Zira Allah'ın rahmet ve lütfu
son derece geniştir. O'nun, imdada yetişivermesi, her an
için sözkonusu olabilir:
|
|
O |
|
O |
|