O |
Yusuf
|
O |
|
67- "Yavrularım, şehre aynı kapıdan
girmeyiniz, değişik kapılardan giriniz. Gerçi ben
Allah'ın size ilişkin hiçbir ön kararını
başınızdan savamam. Egemenlik sadece Allah'ın
tekelindedir. Ben yalnız O'na güveniyorum. Tüm dayanak
arayanlar da yalnız O'na güvenmelidirler. "
Burada Hz. Yakub'un "Egemenlik sadece Allah'ın
tekelindedir" şeklindeki sözü üzerinde birazcık
durmak istiyoruz.
Sözün gelişinden açıkca anlıyoruz ki, bu cümlede
yüce Allah'ın kaçınılmaz ve karşı
konulmaz nitelikteki ezici takdiri ile bu takdirini yürürlüğe
koyan ve insanlara hiçbir müdahale yetkisi tanımayan ilahi
hükmü kasdediliyor.
İşte "hayır ve şerr" yönleri ile
"kader"e inanmak, budur.
Yüce Allah'ın bu "kader"ine ilişkin hükmü
insanlar üzerinde işler, yürür. Bu işlerlik ve yürürlük
konusunda onların iradelerinin ve tercihlerinin hiçbir rolü
olamaz. Bu ilahi hükmün yanısıra bir başka ilahi
hüküm türü daha vardır ki, insanlar onu kendi
rızaları ile, kendi tercihleri ile yürütürler. Bu
hükümler, yüce Allah'ın emirleri ile yasaklarında
somutlaşan, şeriat kaynaklı ilahi hükümlerdir. Bu
hükümler de tıpkı "kader"e bağlı
ilahi hükümler gibi yüce Allah'ın tekelindedirler, O'nun
iradesinden kaynaklanırlar. Yalnız birinci kategoriye
giren hükümleri ile aralarında şu fark vardır. Bu
hükümleri, insanlar özgür tercihleri ile yürürlüğe
koyabilecekleri gibi, yürürlüğe koymayabilirler de. Bu
tercihin olumlu ya da olumsuz olması insanlara birtakım
sonuçlar ve akıbetler getirir, onların gerek dünyadaki
hayatları ve gerekse ahirette görecekleri karşılık
üzerinde belirleyici rol oynar. Fakat insanlar, yüce Allah'ın
bu kategoriye giren hükümlerini benimseyip kendi istekleri ile
yürürlüğe koymadıkça müslüman olamazlar.
Hz. Yakub'un oğullarının oluşturduğu
kafile yola çıktı. Kafiledekiler, babalarının
bu yolculuğa ilişkin öğütlerine aynen uydular.
Okuyoruz:
68- Yusuf'un kardeşleri babalarının direktifi
uyarınca şehre girdiler. Gerçi bu önlem, Allah'ın
onlara ilişkin hiçbir ön kararını
başlarından savacak değildi. Sadece Yakub, içinden
gelen bir görev duygusunun gereğini yerine getirmişti.
Onun bu meseleye ilişkin, tarafımızdan kendisine öğretilmiş
bilgisi vardı. Fakat insanların çoğu bu meseleye
ilişkin gerçeği bilmezler.
Hz. Yakub'un bu öğüdünde kasdettiği şehir,
acaba hangi şehirdir? Niçin oğullarına "Aynı
kapıdan girmeyiniz, değişik kapılardan giriniz"
diyor?
Bu konuda ileri geri ve gereksiz birçok görüşler ve
yorumlar ileri sürülmüştür. Hatta bu yorumlar, ayetlerin
akışı ile bağdaşmayan zorlamalardır.
Eğer Kur'an, bu öğüdün sebebini açıklamak
isteseydi, bunu açıklardı. Fakat buna gerek görmediği
için sadece "Yakub, içinden gelen bir görev duygusunun
gereğini yerine getirmişti" demekle yetindi. Bu
durumda tefsir bilginlerinin Kur'an'ın amacının
önünde hurmaları, onun yansıtmak istediği
atmosfere bağlı kalmaları gerekir. Kur'an'ın
burada yansıtmak istediği atmosfer şudur: Hz.
Yakub'un çocukları hesabına çekindiği bir "şey"
vardı ve eğer ayrı kapılardan şehre
girerlerse, bu tehlikeden sakınmış, ona
karşı önlem almış olacaklarını düşünüyordu.
Böyle düşünürken yüce Allah'ın takdirini evlâtlarının
başından hiçbir önlemin savamayacağının
da bilincindeydi. Hüküm yetkisi tümü ile yüce Allah'ın
tekelinde idi. Güvenilecek tek dayanak O'ydu. O sadece içinde doğan
bir duyguyu, dile getiriyor,kalbinde beliren bir önlem alma gereğini
yerine getiriyordu. Yüce Allah'ın iradesinin eninde sonunda
gerçekleşeceğinden kuşkusu yoktu. Bunu ona öğreten
yüce Allah'dı ve o da bunu iyi öğrenmişti. Devam
ediyoruz:
"Fakat insanların çoğu bu meseleye ilişkin
gerçeği bilmezler."
Hz. Yakub'un evlâtlarının
karşılaşabileceklerden korktuğu tehlike göz
değmesi olabilir, delikanlılık çağlarını
yaşayan oğullarının kalabalık bir halde
şehre girmelerinin, kralın kıskançlık
duygularını depreştirmesi olabilir, yol kesicilerin
oğullarının peşine düşmeleri olabilir,
ya da başka herhangi bir şey olabilir. Bu tehlike ne
olursa olsun konumuza hiçbir katkıda bulunmaz. Sadece tefsir
bilginlerine ve belge aktarıcılarına (ravilere)
Kur'an-ı Kerim'in etkileyici atmosferinden ayrılıp
dedikoduya dalmanın açık kapısını
sağlar. Oysa bu sapma, çoğu kez, Kur'an'ın
atmosferini tümü ile yokeder.
Şimdi biz de ayetlerin akış temposuna uyarak
gerek bu öğüdün ve gerekse bu yolculuğun üzerinden hızla
geçelim ve yolculuğun bittiği yerde Hz. Yusuf'un
kardeşleri ile aşağıdaki sahnede
buluşalım:
HZ. YUSUF'UN PLANI
69- Yakub'un oğulları, Yusuf'un yanına
girdiklerinde o öz kardeşini bağrına basarak
"Ben senin öz kardeşinim, onların
yaptıkları kötülüklerden ötürü sakın
tasalanma" dedi.
Ayetlerin bu noktada da akış temposunu
hızlandırdığını görüyoruz. Amaç
Hz. Yusuf'u öz kardeşi ile tenha bir köşede
buluşturmaktır. Buluşmada Hz. Yusuf, kardeşine
ağabeysi olduğunu haber veriyor ve onu vaktiyle öbür
kardeşlerinden gördüğü kötülüklerin anılarını
kalbinden silmeye çağırıyor. Bu acı
anılar mutlaka küçük çocuğun kalbinde olumsuz duygu
birikimine yolaçmıştır, içinde yaşadığı
aileden öğrenmiş olduğu bu anılar, mutlaka küçük
kardeşin kalbinde kardeşlerine yönelik düşmanca
tepkiler doğurmuştur. Üstelik bu acı olayları,
Kenan ilindeki çevresinde hiç duymamış olması, bu
üzücü geçmişin kendisinden saklanmış
olabileceği de düşünülemezdi.
Dediğimiz gibi ayetler, akış temposunu
hızlandırarak sözü hemen bu buluşmaya
getiriyorlar. Oysa doğal olarak anlıyoruz ki, kafile Hz.
Yusuf'un yanına varır varmaz, hemen arkasından
meydana gelen olay, bu konuşma değildi. Daha önce Hz.
Yusuf, mutlaka küçük kardeşi ile
tanışmış, samimiyet kurmuş olmalı
idi. Fakat kuşku yok ki, kafile kahramanımızın
yanına girdiğinde ve Hz.
Yusuf, uzun yıllardır ayrı
kaldığı öz kardeşini gördüğünde aklına
gelen ilk iş, ona bu çağrıyı yöneltmekti.
İşte Kur'an-ı Kerim, bu yüzden bu çağrıyı,
yapılmış ilk iş olarak sunuyor. Çünkü akla
ilk gelen iş oydu. İşte bu nükte, bu harikulâde
kitabın, yani Kur'an'ın anlatım inceliklerinden
biridir!
Ayetlerin akışı, kafilenin konukluk dönemini de
atlıyor. Bu süre içinde Hz. Yusuf ile kardeşleri
arasında neler geçtiğinden de söz etmiyor. Bunları
bir yana bırakarak kafilenin son geriye dönüş
sahnesini gözlerimizin önüne getiriyor. Bu sahnede bize Hz.
Yusuf'un öz kardeşini yanında alıkoymak için başvurduğu
önlem anlatılıyor. Amaç, hem kardeşlere son
derece önemli olan bir ders vermek, hem de her zaman ve her yerde
bütün insanların ibret alacakları bir örnek sunmaktır.
Önce ayetleri okuyoruz:
|
|
O |
|
O |
|