63- Yusuf'un kardeşleri babalarının yanına
dönünce dediler ki; "Ey babamız, erzak almamız
yasaklandı, kardeşimizi bizimle birlikte gönder ki,
erzak alabilelim, biz onu kesinlikle koruruz. "
64- Babaları Yakub dedi ki; "Daha önce kardeşi
konusunda size duyduğum güvenin aynısını
şimdi de onun hakkında mı size duyayım? En iyi
koruyucu Allah'dır. O merhametlilerin merhametlisidir. "
65- Zahire yüklerini açıp da ödemiş oldukları
bedelin kendilerine geri verildiğini gördüklerinde dediler
ki; "Ey babamız, senden yanlış birşey
istemiyoruz. İşte ödemiş olduğumuz bedel bize
geri verilmiş. Ailemize erzak getiririz, kardeşimizi
koruruz, böylece bir deve yükü daha fazla zahiremiz olur. Bunu
sağlamak kolay bir iştir artık. "
66- Babaları "Hep birlikte ölüm çemberine düşmeniz
ihtimali dışında, onu kesinlikle geri
getireceğinize ilişkin bana Allah adına sağlam
bir güvence, bağlayıcı bir söz vermedikçe onu
sizinle birlikte göndermem " dedi. Oğullarının
istediği güvenceyi vermeleri üzerine dedi ki; "Bu
söylediklerimize Allah vekildir. "
Anlaşılan Hz. Yakub'un oğulları,
babalarının yanına varır varmaz, daha yüklerini
çözmeden erzak almalarının
yasaklandığını, küçük kardeşlerini
beraberlerinde götürmedikçe Mısırlı bakanın,
(yani aslında Hz. Yusuf'un) kendilerine zahire
vermeyeceğini söylediler. Arkasından babalarından
kardeşlerini yanlarına vermesini ve böylece zahire
almalarının yolunun açılabilmesini istediler. Bu
arada kardeşlerini iyi koruyacaklarına söz verdiler.
Okuyalım:
"Yusuf'un kardeşleri, babalarının
yanına dönünce dediler ki; `Ey babamız, erzak
almamız yasaklandı, kardeşimizi bizimle birlikte gönder
ki, erzak alabilelim; biz onu koruruz."
Oğullarının bu vaadi, Hz. Yakub'un
yarasını tazelemiş olmalıdır. Çünkü
onlar Hz. Yusuf'u kır gezintisine götürürken de aynı
sözü vermişlerdi! Zaten tazelenen bu eski
yarasının acısını açıkça dile
getirdiğini, oğullarının bu sözünün içinde
uyandırdığı fırtınalı çağrışımları
kelimelere dökmekten kaçınmadığını görüyoruz.
Okuyalım:
"Babaları Yakub dedi ki; `Daha önce kardeşi
konusunda size duyduğum güvenin aynısını
şimdi de onun hakkında mı duyayım?"
Sizin vereceğiniz sözler sizin olsun, koruyuculuğunuz
da sizin olsun. Ben oğlumun korunmasını ve ona
merhamet edilmesini istediğimde başvuracağım güvenilir
kapı vardır. Okuyoruz:
"En iyi koruyucu Allah'dır. O merhametlilerin
merhametlisidir."
Biraz dinlenip yol yorgunluklarını geçirdikten sonra
getirdiklerini sandıkları zahireyi çıkarmak için
yüklerini çözdüler. Bir de baktılar ki, zahire bedeli
olsun diye giderken yanlarında götürdükleri mallar
çuvallarında duruyor. Buna karşılık yüklerinde
hiç zahire yok!
Meğer Hz. Yusuf, onlara zahire vermemiş. Zahire
bedeli olsun diye getirdikleri malları da yüklerine geri
koymuş. Babalarının yanma dönüp de "ey
babamız bize zahire v
erilmek
istenmedi" dedikten
sonra açtıkları yüklerinde giderken götürdükleri
zahire bedelleri ile karşılaştılar. Hz. Yusuf,
küçük kardeşlerini yanlarına alarak geri gelmeye
mecbur olsunlar diye böyle yapmıştı. Bu,
onların almak zorunda oldukları derslerden biri idi.
Her neyse. Hz. Yusuf'un kardeşleri, zahire bedellerinin
geri çevrilmiş olmasını, kardeşlerinin
yanlarına verilmesine ilişkin isteklerinin yerinde bir
istek olduğunun, babalarından haksız bir istekte
bulunmadıklarının delili olarak kullandılar.
Okuyoruz:
"Dediler ki; `Ey babamız, senden yanlış bir
şey istemiyoruz. İşte ödemiş olduğumuz
bedel bize geri verilmiş."
Arkasından ailelerinin erzak sağlamaya ilişkin
hayati çıkarını özendirme unsuru olarak kullanıp
babalarına baskı yapmaya girişiyorlar. Okuyoruz:
"Ailemize erzak getiririz."
"Erzak" "yiyecek maddeleri" demektir. Bu
arada kardeşlerine göz kulak olacaklarını, bunda
kesin kararlı olduklarını, tekrar vurguluyorlar.
Okuyoruz:
"Kardeşimizi koruruz."
Ayrıca eğer kardeşleri yanlarında olursa
bir deve yükü daha fazla zahire alacaklarını söyleyerek
babalarını özendirmeye çalışıyorlar.
Okuyoruz:
"Böylece bir deve yükü daha fazla zahiremiz olur."
Kardeşleri yanlarında olduğu takdirde bunu elde
etmeleri kolaydır. Okuyoruz:
"Bunu sağlamak kolay bir iştir.
"
Hz. Yakub'un oğullarının "Böylece bir deve
yükü daha fazla zahiremiz olur" şeklindeki sözlerinden
anlıyoruz ki, Hz. Yusuf, adam başına -belli
ağırlığı olan bir deve yükü erzak
veriyordu, her müşteriye istediği kadar zahire
satmıyordu. Bu da kıtlık yıllarının
şartlarına uygun, yerinde bir politika idi. Böylece
herkese erzak yetiştirebiliyordu.
Hz. Yakub, oğullarının teklifine istemeyerek
"evet" dedi. Fakat oğlunu, kardeşlerinin
ellerine teslim etmek için şöyle bir şart koştu:
"Babaları `Hep birlikte ölüm çemberine düşmeniz
ihtimali dışında onu kesinlikle geri
getireceğinize ilişkin bana Allah adına sağlam
bir güvence, bağlayıcı bir söz vermedikçe onu
sizinle birlikte göndermem."
Yani Allah adına bağlayıcı bir yemin
edeceksiniz ki, küçük kardeşinizi mutlaka bana geri
getireceksiniz. Bu yemininizin geçersiz sayılabilmesi için
hep birlikte bir çıkmazın ağına düşmeniz,
oradan çıkmanın hiçbir yolunu bulamamanız,
kardeşinizi savunmanızın hiçbir yarar sağlamayacağı
bir belaya uğramanız gerekir. Ayetin o bölümünü bir
kez daha okuyalım:
"Hep birlikte ölüm çemberine düşmedikçe..."
Bu cümlecik, "bütün çıkış
yollarının yüzlerine kapanması" anlamına
gelen kinayeli bir ifadedir. Hz. Yakub'un oğulları
babalarının koştuğu bu yemin etme
şartını yerine getiriyorlar. Devam ediyoruz:
"Oğullarının, istediği güvenceyi
vermeleri üzerine dedi ki; `Bu söylediklerimize Allah vekildir."
Böylece vurgulamayı ve pekiştirmeyi güçlendirmiş,
katmerlendirmiş oluyordu.
Hz. Yakub istediği güvenceyi aldıktan sonra
oğullarına, sevgili yavrusu ile birlikte çıkacakları
bu yolculuk hakkında aklına gelen, içine doğan
bazı öğütler vermeye girişiyor. Okuyoruz: