Ayetteki özgün sözcüğüyle "el-hatb": Başa
gelen önemli bir iş demektir. Bu sözüne bakılırsa
kral, kadınlarla yüzyüze konuşmazdan önce gerekli
tahkikatı yapmış ve onların ne
yapmış olduklarını anlamış
durumdadır. Böylesi durumlarda bu, son derece olağandır.
Bunun sonucunda kral, olaya ilişkin ipuçlarını
toplamış ve olayı suçlularla tartışmazdan
önce bunun hangi koşullar altında
yaşandığını anlamış
bulunmaktadır. Bu sebeple onların önemli ve etkili bir
durumla karşı karşıya geldiklerini işaret
ediyor.
"Yusuf'tan yatak yoldaşınız
olmasını istediğinizde neler oldu?"
Bu bağlamda bizler, başvezirin evindeki
tanışma partisinde olup bitenler; kadınların
Yusuf'a söyledikleri sözler, attıkları anlamlı
bakışlar, davetiye çıkartırcasına
yaptıkları hareketler; onun olmayı arzulamaya dek
varan ayartma çabalan hakkında az çok da olsa bir
şeyler biliyoruz. Buradan hareketle, tarihin derinliklerine gömülüp
giden sözkonusu dönemin panoramasını ve
kadınların karakterini çıkartabiliyoruz. Cahiliye
nerede ve ne zaman olursa olsun, sürekli aynı cahiliyedir.
Nerede bir konforlu yaşam varsa, nerede saraylar ve yardakçılar
varsa orada aristokratlık yaftası altında bir
çözülme, bir kokuşma ve cinsellik rezaletleriyle
karşılaşıyoruz!
Kralın huzurunda böylesi bir suçlamayla yüzyüze gelme
karşısında anlaşılan o ki, bunu inkâr
etmek olanaksızdır:
"Kadınlar: "Haşa Allah'a O'nun hiçbir
kötü davranışını görmedik" dediler."
Bu, sözkonusu türden kadınlar tarafından bile
reddedilemeyecek bir gerçektir. Zira Hz. Yusuf'un suçsuzluğu,
en ufak bir tartışmaya bile mahal bırakmayacak
denli apaçık ve gün gibi ortadaydı.
Bu noktada, Hz. Yusuf'a aşık olan kadın devreye
giriyor. Hz. Yusuf'tan ümidini kesmiştir artık, ama ona
bağlanmaktan kendini bir türlü kurtaramamaktadır.
Kadın bu noktada söz alarak, her şeyi açık açık
söylemektedir:
"Başbakanın eşi dedi ki; "Şimdi
gerçek meydana çıktı, Yusuf'u yatağıma ben
çağırmıştım, onun söylediği
doğrudur."
Artık, gerçek ortaya çıktı. Gizlenmesi
olanaksız bir biçimde her şey apaçık meydana çıktı.
"Yusuf'u yatağıma ben çağırmıştım,
onun söylediği doğrudur."
Tüm bu bekleyiş dönemi süresince Hz. Yusuf'un bir an
için bile olsa kalbinden çıkmadığını;
onun takdirini kazanabilme, dikkatini çekebilme beklentisini
halen koruduğunu açıkça belirtiyor. Bunun da ötesinde,
Yusuf'un inanç sisteminin, artık onun kalbine de
girdiği, onun da iman ettiği anlaşılıyor:
Bu itirafı ve daha sonrakileri Kur'an bizlere
anlatırken, anlam yüklü sözcükler kullanıyor. Böylece,
bu itirafların arka planındaki tepkiler ve duygular da
adeta bize fısıldanmaktadır. Yine o hassas sahnenin
anlatımındaki güzellik ve ifade gücünde de aynı
olguyu gözlüyoruz:
"Yusuf'u yatağıma ben çağırmıştım,
onun söylediği doğrudur."
Arılığıyla, aklığıyla, dürüstlüğüyle
dört dörtlük bir tanıklık. Bu ifadeden hareketle
kendisi hakkında birtakım söylentiler çıkarabileceğini
kadın zerre kadar umursamıyor... Onu, kralın ve
ileri gelen kimselerin huzurunda böylesine açık bir itirafa
iten, sadece ve sadece gerçeğin ta kendisi midir?
Bu noktada ayetlerde, bir başka faktöre daha işaret
ediliyor. Kadın artık, kendisinin cinsel fitnesine
kapılmamış bu imanlı adamın, kendisine
saygı göstermesini arzulamaktadır. Kadın
artık, imanı, dürüstlüğü ve ona gıyabında
ihanet etmemiş olması nedeniyle, Yusuf'un kendisini
takdir ederek, saygı göstermesini istemektedir:
"Böylece Yusuf bilsin ki, ona yokluğunda
kalleşlik etmedim."
Kadın, bu sözünün ardından, Yusuf'un sevip takdir
ettiği bir erdeme geçiyor:
"Allah kalleşlerin kurdukları tuzakları
başarıya erdir