Kral, rüyasının yorumunu istiyor. Ancak
çevresindeki kimselerin ve kâhinlerin ileri gelenleri, bu rüyayı
yorumlayamıyorlar. Ya da rüyanın bir kötülüğe
işaret olduğunu sezinlemelerine karşın, bunu
kralın yüzüne karşı açıkça söylemeye yanaşmıyorlar.
Yöneticilere onları memnun kılacak şeyleri söyleme,
keyiflerini kaçıracak şeyleri ise örtbas etme ya da
anlatmaktan kaçınma; bu tür yardakçılar
sınıfının hep kullandıkları bir yöntem
değil midir zaten! Anlattığın "birtakım
karmaşık birbirinden kopuk hayallerdir." diyorlar.
Bu, bir anlam taşıyan bütün bir rüya değil,
tam tersine bir sürü rüyanın birbirine girdiği
karmakarışık bir hayal yumağı diyorlar.
Sonra da, karışık rüyalar adeta hiçbir anlam
ifade etmezmişçesine, ekliyorlar:
"Biz karmaşık hayallerin yorumunu bilemeyiz."
Şu ana dek üç rüyayla karşılaştık.
Hz. Yusuf'un rüyası, onun iki hapishane
arkadaşının rüyası ve kralın rüyası...
Herbirinde de rüyanın yorumu arandı. Bu rüyalara bu
denli önem verilmesi, -daha önce de belirttiğimiz üzere-
gerek Mısır'da gerek Mısır
dışında o dönemin karakteristiğinden bizlere
bir kesit sunmaktadır. Dolayısıyla Hz. Yusuf'a
bahşedilen bu ilahi yetenek, -peygamberlerin mucizelerinde de
gördüğümüz gibi, kendi çağının atmosferi
ve karakteristiğiyle bütünüyle uyuşmaktadır.
Acaba Hz. Yusuf'un mucizesi de bu mudur? Ancak bu
araştırmanın yeri, "Fï Zılâl-il Kur'an"
değil. Biz şimdi kralın rüyası meselesini
tamamlamaya bakalım.
Sözkonusu olay üzerine Hz. Yusuf'un hapishane arkadaşlarından
biri, hemen onu hatırlıyor... Bu kişi hapisten
kurtulmuş, ama şeytan ona, efendisine Yusuf'u
hatırlatmayı unutturmuştu. Şeytan saray, büyük
adamlar, âlemler, şaraplar ve içkilerin girdabı içinde
Yusuf'u hatırlamayı, ona unutturuvermişti... Ama
nihayet kralın rüyası üzerine bu kişi, kendisinin
ve arkadaşının rüyasını yorumlayan ve
dediği de gerçekten doğru çıkan kimseyi
hatırlatıyor: