İşte saraylardaki atmosfer! İşte zorba
sistemin atmosferi! İşte aristokrat çevrelerdeki
atmosfer! İşte cahiliye atmosferi! Yusuf'un suçsuzluğuna
ilişkin şüpheye en ufak yer bırakmayacak
kanıtlar bulunduğunu görmüşlerdi... Kibirinden
kimseyi görmez hale gelen başvezirin eşi, kendisi için
yanıp tutuştuğu kölesini kadınlara göstermek
üzere, onlara bir parti düzenlemişti. Partide, bu köleye
vurulduğunu açıkça söylemiş, diğer
kadınlar da bu köleye vurulup onu baştan çıkarmaya
çalışmışlardı. O ise tüm bunlar karşısında,
kendisini kurtarıp koruması için Rabbinden yardım
istemişti. Üstelik başvezirin eşi, tüm kadınların
huzurunda -utanmaksızın ve arlanmaksızın- bu kölenin,
ya emrini yerine getireceğini ya da hapse
tıkılıp kahra uğrayacağını açık
açık söylemişti. Ama tüm bunlara karşı sonuçta
Yusuf, emrolunduğu üzere hapse atılıyor!
Tüm bunların ardından onlar yine de, onu bir süre
için hapse atmayı uygun görüyorlar!
Kadın, tehdit sonrası gösterdiği çabalardan da
umudunu kesmiş; bu mesele iyice dallanıp budaklanarak
belki de sokaktaki halkın bile diline düşmüş
olmalıydı... Artık, "aristokratlığın"
onurunu korumak gerekiyordu! Aristokrat hatunların beyleri,
ailelerine ve hanımlarına sahip çıkamasalar da,
"soylu sınıf (!)"a mensup, abayı
yakmış, aşkı ayyûka çıkmış,
halk arasında bile dilden dile anlatılır olmuş
bir kadının isteğini yapmadı diye, hiçbir
suçu bulunmayan bir genci hapse tıkıvermekten de aciz
değiller ya!
"İki genç, onunla birlikte hapse girmişlerdi."
Daha sonra bunların, bu iki mahkûmun kralın özel uşaklarından
olduklarını öğreneceğiz.
Buradaki ayetlerde, Yusuf'un hapiste ne işler
yaptığı, ne denli dürüst ve iyi bir insan olduğunun
anlaşıldığı, herkesin ona gıpta
ettiği, tüm tutukluların sonsuz güvenini kazandığı,
aralarında kara talihin sarayda çalışmaya ya da
hizmetçiliğe sürüklediği ve sırf yersiz bir
kaprisle kendilerine kızıldığı için
hapse atılmış kimselerin de bulunduğu vb.
hususlara değinilmiyor. Tüm bu ayrıntılar bir yana
bırakılarak hemen, Yusuf hapisteyken onunla arkadaş
olmuş iki delikanlının, gördükleri rüyaları
ona anlattıkları bir sahneye geçiliyor. Yusuf'un temiz,
dindar, sürekli Allah'ı hatırlayan iyi bir kul ve ahlâklı
bir insan olduğunu anlayan bu iki delikanlı, ondan rüyalarını
yorumlamasını istemektedir:
"Bunlardan biri "Ben rüyamda şaraplık
üzüm sıktığımı gördüm" dedi.
Öbürü de dedi ki; `Rüyamda başımın üzerinde
bir somun ekmek taşıdığımı gördüm,
onu kuşlar yiyorlardı. Bu rüyalarımızın
ne anlama geldiklerini bize anlat. Çünkü biz senin iyiliksever
bir adam olduğunu görüyoruz."
Yusuf bunu, tutuklular arasında doğru
inancını yayabileceği bir fırsat olarak
değerlendiriyor. Zira, yeryüzündeki yöneticileri rabb
konumuna yerleştirme, rabbliğin niteliklerini
kendilerine malederek Firavunlaşmış olan bu tür
insanlara boyun eğme temeline dayalı çarpık
anlayışları ve bozuk inançları düzeltme
noktasında, Yusuf'un tutuklu oluşu, onun bu konudaki yükümlülüğünü
kaldırmamaktadır!
Hz. Yusuf, bu iki hapishane arkadaşıyla
yaptığı konuşmaya, onların
kafasını kurcalayan konudan başlıyor. Önce,
rüyalarını yorumlayacağını söyleyerek
onları rahatlatıyor. Zira O, tıpkı kendisinden
önceki ataları gibi sadece ve sadece Allah'a kulluk
ettiğinden, kulluk noktasında O'na hiçbir şeyi
ortak koşmadığından, Allah da mükâfat olarak
kendisine özel bir bilgi bahşetmiştir... Böylece daha
ilk planda, onların kendi dinine karşı güvenlerini
kazandığı gibi, rüyalarını
yorumlayabileceği noktasında da güvenlerini kazanıyor: