Yüce Allah'ın Hz. İbrahim soyuna
bağışladığı lütfun gelecekteki
mirasçısı, küçük bir çocuk durumundaki kardeşleri
Yusuf'u sözkonusu malûm amaçlarını gerçekleştirmek
üzere, kendileriyle birlikte götürebilmek için babalarından
izin koparma noktasında ne denli ısrar edip dil döktüklerini
ayetlerdeki ifadelerden çok iyi anlıyoruz:
"Ey bahamız!.."
Böyle diyerek önce, kendileri ile babaları
arasındaki maddi ve manevi bağı
hatırlatıyorlar. Ardından ekliyorlar:
"Niçin Yusuf konusunda bize güvenmiyorsun?"
İğneli, gizli bir kınama yüklü bir soru! Hz.
Yakub'u, sorunun taşıdığı
anlamını silmeye, yani isteklerinin tam tersine Hz.
Yusuf'u kendilerine teslim etmeye çağıran bir soru!
Oysa Hz. Yakub, Yusuf'un kendi yanında kalmasından
yanaydı. Yusuf'unu sevdiğinden, onun başına
bir şey gelmesinden çekindiğinden, onu
kardeşleriyle de olsa, diğer oğullarının
sürekli gittikleri çayırlara ve ıssız yerlere
salmak istemiyordu. Zira diğer oğullarının
hepsi büyüktü. Oysa Hz. Yusuf oralarda bir tehlike sözkonusu
olursa, kendini koruyamayacak denli küçüktü. Yoksa Hz.
Yakub'un Yusuf'u salmak istemesinin nedeni, diğer
oğullarına güvenmemesi değildi. Ne var ki,
oğulları bu tür bir soruyla kendisine, babaları
olmasına karşın kardeşleri Hz. Yusuf'u onlara
emniyet etmek istemediğini ima ediyorlardı. Onların
bu kanaatleri doğru değilse, Hz. Yakub, Yusuf'u onlara
teslim ederek bunu kanıtlamalıydı. Nitekim Hz.
Yakub, onların kendisine bunca yüklenmeleri sonucunda, Hz.
Yusuf'u kendi yanından hiç ayırmama düşüncesinden
ister istemez ödün verecektir. Gerçekte ise onların bu
sorusu, iğrenç bir tuzak girişiminden başka bir
şey değildir:
"Niçin Yusuf konusunda bize güvenmiyorsun? Oysa biz onun
sadece iyiliğini istiyoruz."
Hz. Yusuf'a karşı yüreğimiz, en ufak bir kötülüğe
yer vermeyecek denli tertemizdir! Onların bu sözleri karşısında,
hedef seçilmiş, Yusuf'un bile neredeyse, "Ne olur beni
de götürün" diye yalvarası gelecek. İyi niyetin,
içtenliğin ifadesi olan "iyiliğini istemek" sözcüğünü
kullanmalarındaki amaçları ise, Hz. Yusuf'u ortadan
kaldırmak olan asıl hedeflerini gizleyebilmektir:
"Yarın onu bizimle birlikte kıra gönder;
yesin-içsin, eğlensin, biz ona kesinlikle göz-kulak oluruz."
Babalarını, isteklerini kabul edip Hz. Yusuf'u
kendileriyle birlikte salmaya ikna için, kardeşlerinin de
gezip oynamaya, biraz spor yapmaya ihtiyacı olduğunu
belirterek, ricalarının normal olduğunu
vurguluyorlar.
Onların, başlangıçtaki kınama yüklü
sorularına karşılık olarak Hz. Yakub,
-dolaylı yoldan- onlara güvenmemesi diye bir olgunun
sözkonusu olmadığını belirtiyor. Onlara, Hz.
Yusuf'u yanından ayırmak istememesinin gerçek nedeninin,
ondan ayrı kalmaya dayanamaması ve de kurtların ona
bir zarar vermesinden korkması olduğunu söylüyor:
"Babaları dedi ki; "Onu götürmeniz beni üzer,
ayrılığına dayanamam; ayrıca
korkarım ki, siz farkında olmadan onu kurt kapar."
Onun ayrılığına dayanamam!.. Hz. Yakub'un
-kendisine söylenildiği üzere gezip oynamak üzere de olsa,
Hz. Yusuf'un kendisinden birkaç güncük bile olsa ayrı
kalmasına dayanamayacağını; onu bu denli
sevdiğini söylemesi, onların yüreklerindeki kıskançlık
duygularını daha da körükleyecektir. Hz. Yakub, bu
sözünün ardından eklemektedir:
"Siz farkında olmadan onu kurt kapar."
Babalarının bu sözünü duyar duymaz, aramakta
oldukları kılıf için bir ipucu yakalıyorlardı...
Belki de yüreklerindeki o şiddetli kıskançlığın
etkisiyle hiçbir şeyi göremez olduklarından,
niyetlendikleri suçu işlediklerinden sonra babalarına
nasıl bir gerekçe uyduracaklarını bile bilemez
durumdaydılar. Ancak babalarının bu sözüyle
birlikte kafalarında bir şimşek çakıyordu!
Babalarının yüreğindeki bu kaygıyı
silebilmek için, onu etkileyebilecek bir yöntemle
sürdürüyorlardı konuşmalarını:
"Üvey kardeşleri dediler ki, "Bu kadar çok kişi
olmamıza rağmen, eğer onu kurt kaparsa yandık
demektir."
Biz bu denli güçlü bir grupken, onu kurtlara yem eder miyiz
hiç? Böyle bir şeyin olabileceğini düşünmek,
bizim kendimize bile bir hayrımız yok; biz her
şeyden aciziz, hiçbir işe yaramayız demektir!
Tüm sevecenliğine ve Hz. Yusuf'una düşkünlüğüne
karşın Hz. Yakub, oğullarının kendisini köşeye
sıkıştırmaları ve bunca taahhütleri karşısında,
onların ricasını kabul etmek zorunda
kalmaktadır... Allah'ın kaderinin gerçekleşmesi,
kıssanın diğer olaylarının
yaşanabilmesi için de böyle olması zaten kaçınılmazdı!