Bizler Allah ve O'nun ışığı sayesinde
doğru yoldayızdır. Yolumuzu iyi biliriz. Bu yolda
her adımımızı görerek, anlayarak, bilerek
atarız. Ne kösteklenir, ne düşer, ne de sendeleriz!
Bizim için net mi net apaydınlık bir yoldur bu.
Allah'ı, O'nun ilahlığına yaraşmayacak
niteliklerden uzak tutarız. Kendimizi, Allah'a ortak
koşanlardan ayırır ve uzak tutarız:
"Ben, Allah'a ortak koşanlardan değilim."
Şirkin, Allah'a ortak koşmanın açığına
da gizlisine de yer yoktur bende! İşte benim yolum budur!
Dileyen gelsin katılsın! Gelip katılmayanlara
gelince, arzuları bilir! Onlar katılmasa da ben,
dosdoğru yolumda yürümeye devam ediyorum..:
Allah yolunun davetçisi konumundaki insanlar, işte bu
ayrımı mutlaka yapmak durumundadırlar. Kendilerinin
tek bir ümmet olduklarını; inançlarını
kabullenmeyenlerden, kendileri gibi hareket etmeyenlerden,
liderlerinin buyruklarını yerine getirmeyenlerden
ayrı olduklarını mutlaka açıkça duyurmak
durumundadırlar! Kısacası kendilerini net bir biçimde
ayırmak, kendileri dışındaki kimselerle içiçe
bulunmamak durumundadırlar. Bu dine mensup insanların,
cahili toplum içerisinde eriyip gitmiş bir biçimdeyken, başkalarını
kendi dinlerine davet etmeleri yeterli değildir! Zira böylesi
bir davetle, kıyamet-i harbiyesi olan hiçbir sonuç elde
edilemez! Bu insanların daha ilk günden itibaren yapacakları
birinci iş, kendilerinin cahiliyeden bütünüyle farklı
apayrı bir grup olduklarını açıkça söylemek;
kendilerini başkalarından ayırıp İslâm
inancının kaynaştırdığı ve
İslâmcı liderlerin yönettiği özel bir topluluk
haline getirmektir... Özetle Allah yolunun davetçileri,
kendilerini cahiliye toplumundan ayırmak zorunda
oldukları gibi, yöneticilerini de cahiliye toplumunun
yöneticilerinden ayırmak zorundadırlar!
Aksi taktirde, onların cahiliye toplumu arasına
karışmaları, bu toplumla kaynaşmaları,
cahiliye yönetiminin şemsiyesi altında kalmaları
durumunda sonuçta, inanç sistemlerinin tüm gücü, çağrılarının
yaratabileceği tüm etki, bu yeni çağrı için
sözkonusu olabilecek tüm çekicilik korkunç bir erozyona uğrayarak
silinip gidecektir.
Bu gerçek, sadece müşrikler arasında çağrıda
bulunan Peygamberimizin durumuyla sınırlı
değildir. Cahiliye hortladığı ve
insanların hayatına egemen olduğu her dönemde ve
her durumda geçerlidir... Üstelik yirminci yüzyıl
cahiliyesinin, temel öğeler ve ayırıcı
nitelikler açısından, İslâm çağrısının
tarih boyunca yüzyüze geldiği diğer cahiliye
sistemlerinden farklı olduğu da söylenemez!
Kimileri cahiliye toplumuna ve cahiliye çevrelerine karışarak;
bu tür toplumlara ya da çevrelere yavaşça sızarak
sonuçta İslâma davet noktasında birşeyler
yapabileceklerini sanıyorlar... Bu biçimde düşünenler,
İslâm inancının özünü kavrayamadıkları
gibi, insanların yüreklerine nasıl
girilebileceğinden de habersizdirler!..
Tanrıtanımaz (ateist) hareketler bile kendi kimliklerini,
düşüncelerini ve yaklaşımlarını bizzat
ortaya koymaktadırlar! Yani, İslâmın davetçisi
müslümanlar mı kendi gerçek kimliklerini ortaya
koymayacaklar? Müslümanlar mı kendi yollarını;
cahiliye yöntemlerinden büsbütün farklı kendi
sistemlerini açıkça ortaya koymayacaklar?