Peygamberimiz, -salât ve selâm üzerine olsun- yaşadığı
toplumdaki herkesin imana gelmesi için ısrarla çabalayan
bir kimseydi. O, kendileri için getirmiş bulunduğu gerçek,
hayır ve iyiliği onların herbirine benimsetebilme
arzusuyla yanıp tutuşuyordu. Onlara duyduğu
merhametten ötürü hiç kimsenin, dünyada perişanlıktan,
ahirette de azaptan kurtulamayacak olan müşriklerin
akıbetine uğramasını istemiyordu. Ancak Allah,
insanların yüreklerini en iyi bildiği gibi,
onların doğalarından, iç dünyalarından da en
iyi biçimde haberdardır. Bu nedenle de Peygamberimizi, ne
kadar uğraşıp çabalarsa çabalasın, çoğunluk
durumundaki müşriklerin imana yanaşmayacakları
noktasında uyarıyor. Çünkü onlar, Allah'ın
ayetlerinden yüz çeviren ve bunları zerre kadar umursamayan
kimselerdir. Bu yüz çevirmelerinden ötürüdür ki, bir türlü
iman edecek bir düzeye gelemezler. Yine bundan ötürüdür ki
bir türlü kendilerini çepeçevre kuşatmış
Allah'ın ayetlerinden yararlanarak gerçeği
yakalamasını bilemezler!
Ey Muhammed! Senin, onların imanına ihtiyacın
yoktur. Doğru yola iletme noktasında onlardan bir ücret.
de istemiyorsun. Doğru yol onlara, hiçbir ücret, hiçbir
karşılık beklenmeksizin apaçık
sunulmasına karşın, onların böylesine yüz
çevirmekte direnmelerine şaşırmamak elde
değildir.
"Oysa sen bu çabana karşılık onlardan
herhangi bir ücret istemiyorsun. Kur'an, tüm insanlara seslenen
bir hatırlatmadır sadece."
Onlara Allah'ın ayetlerini söylüyorsun. Onların gözlerini,
algılama güçlerini Allah'ın ayetlerinin üzerine
çekmeye çabalıyorsun. O ayetler ki, tüm insanlara sunulmuş
bulunmaktadır. O ayetler ki hiçbir ulusun, hiçbir
ırkın, hiçbir oymağın tekelinde değildir!
O ayetler ki bir ücret karşılığında
değildir! Dolayısıyla bu. noktada herhangi bir
kimsenin gücünün yetmemesi ya da zenginlerin yoksullara oranla
ayrıcalıklı olması sözkonusu değildir! O
ayetler ki hiçbir önkoşula
bağlanmamıştır! Dolayısıyla bu
noktada da herhangi bir kimsenin gücünün yetmemesi ya da
güçlülerin güçsüzlere oranla ayrıcalıklı
olması sözkonusu değildir! Tam tersine Allah'ın
ayetleri, tüm insanlara seslenen bir hatırlatma bir öğüttür;
isteyen herkesin buyurabileceği, tüm insanlara açık
bir ziyafet sofrasıdır.
"Göklerde ve yerde nice ayetler, nice ibret içerikli
belgeler vardır, yanlarından geçtikleri halde onları
umursamazlar."
Allah'ı, O'nun birliğini ve gücünü gösteren nice
ayetler, evrenin her köşesine serpiştirilmiş; göklerde
ve yerde insanların gözleri ve algılama güçleri
önüne açıkça serilmiş durumdadır. İnsanlar
gece gündüz demeden, sabah akşam her an Allah'ın
ayetleriyle karşılaşmaktadırlar. O ayetler ki
neredeyse dile gelmiş ve insanları açıkça çağırmaktadırlar.
İnsanların gözleri ve duyuları
karşısında apaçık durmaktadırlar.
İnsanların yüreklerine ve akıllarına durmadan
esinler fısıldamaktadırlar. Ne var ki, insanlar tüm
bu ayetleri görememekte, ayetlerin çağrısını
işitememekte ve onlardaki derin çağrışımları
sezinleyememektedirler.
Bir an için güneşin doğuşunu ve
batışını düşünün! Bir an için yavaşça
uzayan ya da kısalan gölgeyi düşünün! Bir an için
engin denizleri, gürül gürül akan pınarları,
insanların susuzluğunu gideren kaynakları düşünün!
Bir an için büyüyen bitkiyi, güzelim tomurcuğu, açılan
çiçeği ve nazlı nazlı sallanan ekinleri düşünün!
Bir an için yüzüyormuşçasına havada uçan kuşu,
suda yüzen balığı, sürünerek yürüyen kurtçuğu,
harıl harıl çalışan karıncayı,
diğer hayvan, haşarat ve böcekleri düşünün! Bir
an için, sabahın ve akşamın nasıl
olduğunu, gecenin sessizliğini, gündüzün kalabalıklığını
ibret gözüyle bir düşünün!.. İnsanın yüreği
bir an için bile, şaşılası varlıklar dünyasındaki
ritimleri yakalayabilir. O korkunç anlama ve etkilenim sürecinin
ürpertisiyle insanın yüreğinin titremesi için bir anlık
bir zaman dilimi bile yeterlidir. Ama insanlar, Allah'ın tüm
bu ayetlerinin "yanlarından geçtikleri halde, onları
umursamazlar." Bu sebeple de onların çoğu iman
etmezler!
İman edenlerden bile pek çoğunun yüreğine,
-şu ya da bu biçimde- şirk sızabilmektedir.
Dolayısıyla saf ve katışıksız
imanın, her şeyden önce tüm şeytani
sızmaları ve yeryüzü kökenli anlayışları
kalpten uzak tutabilmek için sürekli uyanık durmaya
ihtiyacı vardır. Her hareketin,her
davranışın Allah için olması, sadece ve
sadece O'na özgü kılınması gerekir. Saf ve
katışıksız imanın, kalp,
davranış ve hareketler üzerindeki otoritenin kime tanınacağı
noktasında kesinkes ve bütüncül bir tavra ihtiyacı
vardır. Kalp, sadece ve sadece Allah'a boyun eğmelidir.
Yaşamda, dilediğini dilediği biçimde isteyen ve
bir olan Allah dışında, hiç kimseye kulluğa
yer verilmemelidir. Ama insanların ne kadarı bunu
başarabilir?
"Onların çoğu Allah'a ortak
koşmaksızın O'na inanmazlar."
Olayları, olguları ya da kişileri
değerlendirirken, yeryüzü kökenli değer
ölçütlerini benimseyerek Allah'a ortak koşarlar! Yarar da
zarar da Allah'ın elinde olmasına karşın,
bunları sadece nedenlere bağlayarak bir tür
determinizmle O'na, Allah'a ortak koşarlar! Tek bir olan
Allah'ın şeriatını temel almamış bir
yönetici ya da yönlendiriciye itaat ederek; Allah'ın gücü
dışında bir güce boyun eğmek suretiyle O'na
ortak koşarlar! Allah'ın dışında, O'nun
kullarından birine umut bağlamakla Allah'a ortak
koşarlar! Aslında diğer insanların bir tür beğenisini
kazanabilmek amacıyla kendilerini feda ederek Allah'a ortak
koşarlar! Bir yarar sağlamak ya da bir zararı
bertaraf etmek için cihada katıldıklarında,
Allah'dan başkasının rızasını gözeterek
Allah'a ortak koşarlar! İbadet sırasında
Allah'ın yanısıra, başkalarının da
hoşnutluğunu kazanmaya çalışarak Allah'a
ortak koşarlar! .. Bu nedenledir ki Peygamberimiz: "İçinizdeki
şirk, karıncanın ayak seslerinden bile sessizdir!"
Hadislerde bu gizli şirke ilişkin, başka
örnekler de yeralmaktadır: Tirmîzî'nin, İbn Ömer'den
aktardığına göre, Peygamberimiz şöyle
buyurmuştur:
"Allah'dan başkasının adına üstüne
yemin eden, Allah'a ortak koşmuştur!"
İmam Ahmed, Ebu Davud ve diğer hadis
imamlarının, İbn Mesud'dan aktardıklarına
göre Peygamberimiz: "Büyücülük ve muskacılık,
şirktir!" buyurmuştur.
İmam Ahmed'in Müsned adlı eserinde, Ukbe bin
Amir'den aktardığına göre, Peygamberimiz şöyle
buyurmuştur:
"Muska ya da nazarlık taşıyan, Allah'a
ortak koşmuştu
İnananların kendilerini kollayıp
imanlarını koruyabilmeleri için sürekli dikkatli
olmaları gereken gizli şirk işte budur.
Bir de gözle görülür apaçık şirk vardır. Bu
da yaşama ilişkin herhangi bir meselede Allah
dışında herhangi bir kimseye boyun
eğilmesidir! Allah'ın şeriatı
dışında bir şeriatla yargılanmayı
kabul etmektir! -Bunun şirk olduğu tartışma götürmeyecek
denli kesindir!- Allah'ın belirlemediği bütünüyle
insanların çıkardığı bayramları ya
da törenleri benimsemek vb. biçimde herhangi bir geleneği
kabullenmektir! Allah'ın bırakacak, Allah'ın
buyruğuyla çelişecek bir kıyafet modelini
benimsemektir!..
Bu tür konularda, kulların Rabbinin apaçık
buyruğunu bir yana bırakarak, kulların çıkardıkları
yaygın sosyal bir geleneği benimseme ve kabullenme sözkonusu
olduğundan, yanlış hareket etme suretiyle
işlenen günah sınırlarının da ötesine
geçmektedir... Zira böyle bir durumda sözkonusu eylem, günah
değil, düpedüz şirktir! Neden diye sorulacak olursa,
bu tür bir eylem, Allah'ın buyruğunun tam tersine,
Allah dışında bir otoriteye boyun eğmenin göstergesidir!
Bu açıdan sözkonusu türden bir eylem, oldukça korkunç ve
tehlikeli bir iştir...
Nitekim bu noktada Allah'ın sözü de açıktır:
"Onların çoğu Allah'a ortak
koşmaksızın O'na inanm
Bu ayet, Arap Yarımadası'nda Peygamberimizle bizzat
karşılaşmış bulunan kimseler için
geçerli olduğu gibi, daha sonraki zamanlarda yaşayan ve
dünyanın neresinde olursa olsunlar, tüm insanları
kapsamı içine alan bir tespittir.
Varlıklar dünyasının dört bir yanında
karşılaştıkları Allah'ın ayetlerini
umursamayan; hiçbir ücret istenilmeksizin kendilerine sunulmuş
bulunan Kur'an ayetlerinden yüz çeviren bu insanlar, daha neyi
beklemektedirler acaba?
Evet, neyi beklemektedirler?
Acaba onlar, hepsini birlikte çarpacak, yaygın bir ilahi
azaba uğramayacaklarından ya da hiç farkında
olmadıkları bir sırada ansızın
kıyametin başlarına kopmayacağından emin
midirler?"
Bu, onları aymazlıklarından (gafletlerinden)
uyandırıp kendilerine getirebilmek, bu
aymazlıklarının beraberinde
taşıyacağı kötü sondan onları
sakındırabilmek için, sözkonusu kimselerin duygularına
yönelik güçlü bir dokundurmadır. Hiç kimsenin ne zaman
gerçekleşeceğini bilemediği Allah'ın
azabı, bir anda başlarında kopu verebilecek
kıyametle, onların tümünü birden kasıp
kavurabilir elbet. Kimbilir, belki de gelip kapıya
dayanmış durumdadır kıyamet. O
dehşetengiz, o korkunç gün belki de gelip ansızın
kapılarına dayanmıştır, ama onlar bunun
farkında bile değildirler. Gayb, bir başka
deyişle, yarının neye gebe olduğu, sözcüğün
tam anlamıyla kapalı bir kutudur! Bu bağlamda ne göz
işe yarar, ne de kulak! Bir anda neler olup biteceğini
hiç kimse bilemez! Dolayısıyla o aymazların, böyle
bir konuda nasıl güven içindedirler!
Bir yanda Kur'an'da Muhammed'in -salât ve selâm üzerine
olsun- peygamberliğini açıkça kanıtlayan ayetler
ve de insanlar görsün diye evrenin dört bir köşesine
serpiştirilmiş durumdaki Allah'ın diğer
ayetleri... Bir yanda da, yanlarından geçip durdukları
halde tüm bu ayetleri umursamayarak yüz çeviren; Allah'a ama
gizli, ama açık bir biçimde ortak koşan kimseler...
Varsın bu tür kimseler çoğunlukta olsunlar!
Peygamberimiz ve onun gösterdiği doğru yolun
yolcuları, yollarına devam etmektedirler! Onlar
sapıtmadıkları gibi, sapıklardan da zerre
kadar etkilenmemektedirler: