8- Hani Yusuf'un üvey kardeşleri dediler ki; "Babamız,
Yusuf ile öz kardeşini bizden daha çok seviyor. Oysa biz
sayıca çok ve güçlü bir grubuz. Kuşku yok ki,
babamız açık biçimde hatalıdır. "
9- "Yusuf'u ya öldürünüz, ya da ıssız bir
yere bırakınız; o zaman babanızın
rakipsiz sevgilileri olursunuz, arkasından da tevbe eder iyi
kimseler olursunuz. "
10- Üvey kardeşlerden biri dedi ki; "Yusuf'u
öldürmeyiniz; eğer mutlaka bir şey yapmak
istiyorsanız, onu bir kuyunun dibine atınız da
yoldan geçecek kervanlardan biri onu çıkarıp
alsın. "
Ayetleri irdeleyen, arayan ve ilgilenen kimseler için Yusuf ve
kardeşleri olayında birçok gerçeğe ilişkin
nice ibret, nice ders bulunmaktadır. Böylesi bir ifade
kullanılarak tüm dikkatler, olayın üzerine çekiliyor.
Deyim yerindeyse perde bu sözle açılmaktadır.
Artık olaylar başlayacaktır.
Karşımızdaki tabloda, Yusuf'a karşı bir
şeyler yapabilme hazırlığı içerisinde
olan kardeşlerini görmekteyiz.
"Eski Ahid" yazarlarının ileriye sürdükleri
gibi, Yusuf onlara rüyasını anlatmış
mıydı acaba? Ayetlerin ifadesine . göre hayır!
Nitekim onların konuşmalarından, Yakub'un Yusuf ile
onun öz kardeşinin üzerine daha fazla düşmekte
olduğunu anlıyoruz. Gerçekten onların Yusuf'un rüyasından
haberleri olsaydı,konuşmalarında bundan da söz
etmeleri, kıskançlıktan ötürü ona dil uzatmaları
gerekirdi. Hz. Yakub'un, oğlu Hz. Yusuf'un rüyasını
kardeşlerine anlatması durumunda meydana gelmesinden
korktuğu şey, onların bambaşka bir noktadan
hareket etmeleriyle gündeme gelecekti. Onlar, babalarının
Yusuf'un üzerine titremesini çekememekteydiler. Yusuf'un
kaderinde belirlenmiş olan, onu yeni bir yaşama
hazırlayacak, ailesinden ayrı düşürecek, babasının
yaşlanmasıyla tekrar onu ona kavuşturacak olan yeni
koşulların ortaya çıkması için bu perdedeki
olayların meydana gelmesi gerekiyordu. Özellikle babanın
yaşlı olması durumunda en küçük çocuğun
diğer çocuklardan daha çok sevgi görmesi aslında
normaldi. Nitekim Yusuf, onun öz ve üvey kardeşlerine
baktığımızda bu olguyla
karşılaşıyoruz: Nitekim:
"Hani Yusuf'un üvey kardeşleri dediler ki;
Bahamız Yusuf ile öz kardeşini bizden daha çok seviyor.
Oysa biz sayıca çok ve güçlü bir grubuz."
Yani bizler, aslında tuttuklarını koparacak,ona
daha yararlı olabilecek denli güçte bir grubuz!
"Kuşku yok ki, babamız açık biçimde hatalıdır."
Zira,iki küçük oğluna olan sevgisinden, tuttuğunu
koparabilecek, ona daha yararlı olabilecek denli güçlü
olan diğer oğullarını adeta görmez hale gelmiştir!
Ardından içlerindeki çekemezlik duygusu kabarıyor.
Şeytan yüreklerine sızıveriyor. Böylece realiteyi
görebilme yeteneklerini kaybetmiş hale geliyorlar. Yüreklerindeki
kıskançlığın baskısı
altında o an tüyler ürpertici eylemleri bile normalmiş
gibi görüyorlar. Kendi kardeşleri durumundaki birinin
canına, kendini savunmaktan aciz masum bir çocuğun
canına kıymak gibi iğrenç bir eylem bile, onlara
son derece basit görünebiliyor. Peygamber olmasalar da en azından
peygamber çocukları olmalarına karşın yine de
bu eylemi son derece sıradan bir iş biçiminde düşünebiliyorlar.
Babalarının Hz. Yusuf'a olan sevgisi ise gözlerinde
giderek büyüyor ve onları Yusuf'u öldürmeyi -Allah'a
şirk koşmanın ardından yeryüzündeki en
büyük günah durumundaki bir eylemi gerçekleştirmeyi- düşünmeye
sevkediyor:
"Yusuf'u ya öldürünüz ya da ıssız bir yere
bırakınız."
Aslında iki öneride bir anlamda aynı kapıya çıkmaktadır.
Zira bir çocuğun ıssız ve yaşamdan eser
bulunmayan bir yere bırakılıvermesi de, büyük bir
ihtimalle onun ölümüyle sonuçlanacaktır... Gerekçesi
nedir bu korkunç düşüncenin?
"O zaman babanızın rakipsiz sevgilileri
olursunuz."
Ama onlar babalarının yüreklerindeki sevgiye
talipseler, Yusuf buna engel değil ki... Babaları sanki
Yusuf'u artık göremediğinde, yüreğinde ona
karşı beslediği sevgi de uçup gidecek ve tüm
yüreğini böylelikle diğer oğullarına açacaktır!
Ancak ya işleyecekleri bu suç? Bu da önemli değildir!
Tevbe ediverirler! Böylece bu suçtan ötürü kendilerine yazılan
günahları siliverip, yeniden iyi birer insan oluverirler!
"Arkasından da tevbe eder, iyi kimseler olursunuz."
İşte şeytan insanları böyle kandırmaktadır.
İnsanlar öfkelendiklerinde, iradelerinin ipini kaçırdıklarında,
olayları değerlendirmedeki sağduyularını
yitirdiklerinde şeytan, işte yüreklere böylesine
kolayca sızabilmeyi başarmaktadır. İşte
onların yüreklerindeki kıskançlık duygusunun
giderek büyümesinin ardından şeytanın devreye
girip onların iç dünyalarına sızarak, onlara
akıl verdiğini görüyoruz; Onu öldürün! Bundan sonra
tevbe ederek suçunuzu telafi edersiniz. Fakat tevbe bu değildir.
Tevbe kişinin bilmeden, anlayamadan, farkına varamadan
işlediği hatalar için pişmanlık duyup tüm
yüreğiyle af dilemesidir. İslâmda sözkonusu türden
"hazır tevbeler" yoktur! Suçu işlemezden
önce hazırlanan "Sonra tevbe ediveririm!"
kılıfı, asla tevbe olamaz!
sadece suçu
örtbas etme çabası, şeytanın suçu işletebilmek
için allayıp bezediği bir kendini aklama yöntemidir!
Hz. Yusuf konusunda bu öneriyi gündeme getiren kardeşler
arasından sadece birinin vicdanının, bu sözü
duyar duymaz tir tir titrediğini görüyoruz. Dolayısıyla
da o, onları Yusuf'tan kurtaracak ve Yakub'u onlara
bırakacak olan birbaşka çözüm öneriyor. Buna göre
Yusuf ne öldürülmelidir ne de yok olmakla yüzyüze kalabileceği
ıssız bir yere bırakılmalıdır. En
iyisi Yusuf, kervanların uğrak yolu üzerindeki bir
kuyuya bırakılmalıdır. Zira böyle yapılırsa
büyük bir ihtimalle, kervancılar onu bulup kurtaracak,
sonra da yanlarına alıp götüreceklerdir.
"Üvey kardeşlerden biri dedi ki; "Yusuf'u
öldürmeyiniz; eğer mutlaka bir şey yapmak
istiyorsanız, onu bir kuyunun dibine atınız da
yoldan geçecek kervanlardan biri onu çıkarıp
alsın."
"Eğer mutlaka bir şey yapmak istiyorsanız"