83- Musa'ya soydaşlarının sadece bir bölüm
gençleri inanmıştı. Bunlar da hem Firavun'dan ve
hem de ileri gelen soydaşlarından kaynaklanan
işkence korkularına rağmen
inanmışlardı. Çünkü Firavun yeryüzünde koyu
bir diktatörlük kurmuş, iyice azıtmıştı.
84- Musa dedi ki; "Ey soydaşlarım eğer
Allah'a inandıysanız, eğer O'na teslim
olmuşsanız, O'na dayanınız.
85- Onlar da dediler ki; "Biz Allah'a dayandık ey
Rabbimiz, zalimler güruhunun bizi sapıklıklarına
gerekçe göstermelerine meydan verme.
86- "Rahmetinle bizi kâfirler güruhundan kurtar. "
87- Biz Musa ile kardeşine vahyettik ki; "Soydaşlarınıza
Mısır'da evler hazırlayınız, evlerinizi
namazgâh haline getiriniz,namaz kılınız ve mü'minleri
müjdeleyiniz. "
Kur'an-ı Kerim'in bu ayetleri açıkça ifade ediyordu
ki, İsrailoğulları'ndan Hz. Musa'ya iman
ettiklerini ve ona katıldıklarını açıklayanlar,
İsrailoğulları (Yahudi) milletinin tamamı
değil, sadece bu milletin küçük yaşta
sayılabilecek gençliği idi. Bu gençler soydaşlarının
eziyetlerinden çekiniyor ve Hz. Musa'ya bağlılıktan
alıkoyarlar diye endişe ediyorlardı. Bir taraftan
Firavun'dan, bir taraftan da iktidar sahipleri katında çıkar
sağlayan kendi büyüklerinin nüfuzlarından,
ayrıca bütün iktidar sahiplerine yaltaklık yapan ve
özellikle İsrailoğulları'nın bu özelliğini
taşıyan ayak takımının
ispiyonlamasından çekiniyorlardı. Firavun ise, büyük
ve geniş bir iktidara sahip otoriter bir diktatördü. Aynı
zamanda aşırı bir zorbaydı. Hiçbir sınırı
tanımaz, hiçbir zulüm çeşidinden çekinmezdi.
İşte burada bütün korkuları bastıran,
kalpleri huzura kavuşturan ve onları kendisine
doğru gidilen gerçek üzerinde direnmeye sevkedecek gerçek
bir imana ihtiyaç vardır:
"Musa dedi ki; "Ey soydaşlarım, eğer
Allah'a inandıysanız, eğer O'na teslim
olmuşsanız, O'na dayanınız."
Çünkü Allah'a dayanmak imanın göstergesi ve gereğidir.
Totaliter, dikta rejimine karşı azınlıkta
bulunan zayıf kitlenin direnme birikimine katkıda
bulunacak böylece onların güçlerini ve direnişlerini
katlayacak olan bir etkendir. Hz. Musa onlara imanı ve
islamı hatırlatıyor. İman ve islâmın
gereği olarak da tevekkülü, Allah'a dayanmayı gösteriyor.
Allah'a dayanmak, O'na iman etmenin, kendini O'na teslim etmenin
ve dilediğini yapmanın gereğidir.
İman edenler de peygamberlerinin diliyle gerçekleşen
iman çağrısına kulak verip kabul ettiler:
"Onlar da dediler ki; "Biz Allah'a dayandık."
İşte bu nedenle Allah'a yöneldiler ve dua ettiler:
"Ey Rabbimiz zalimler güruhunun bizi sapıklıklarına
gerekçe göstermelerine meydan verme."
Onların Allah'ın kendilerini zalim topluluğa
imtihan vesilesi kılmaması için dua etmelerinden amaç,
zalim topluluğun kendilerinden üstün kılınmaması
ve dolayısıyla insanlar, zalimlerin Allah'a iman
edenlere üstün gelişlerine bakarak onların inançlarının
da daha sağlıklı olduğu, bu nedenle zalimlerin
üstün geldiklerini, mü'minlerin ise yenilgiye uğratıldıklarını
zannetmesinler! Aslına bakılırsa üstün gelmeleri
halinde bile, bu Allah'ın onlara tanıdığı
bir fırsat olabilir ve sapıklıklarında
diretmeleri için bir deneme niteliğini taşıyabilir.
İşte burada mü'minler, bu türden bir imkân tanıma
dahi olsa, Allah'ın zalimlere fırsat vermemesini ve
kendilerini onların zulmünden korumasını
dilemektedirler. İkinci ayet istenen sonuç açısından
daha açık bir ifadeye yer vermektedir:
"Rahmetinle bizi kâfirler güruhundan kurtar."
Allah'ın, kendilerini zalim bir topluluk için deneme vasıtası
kılmamasına ve rahmetiyle kendilerini kâfir toplumun
belasından kurtarmasına ilişkin bu dilekleri,
Allah'a dayanma ve O'ndan güç alma eylemiyle çelişmez.
Hatta bu onların Allah'a dayandıklarını ve
O'na güvendiklerini daha açık olarak gösterebilir. Mü'min,
bela istemez, fakat düşmanla
karşılaştığında ciddi bir
şekilde direnmesini bilir.
Kâfirler ile mü'minlerin birbirinden ayrıldığı
bu birinci çıkıştan ve Hz. Musa'ya iman edenlerin
iman ettiği bu birinci olaydan sonraki bekleyiş döneminde
yüce Allah, Hz. Musa'ya ve Harun'a vahiy ile direktiflerini
gönderiyor. İsrailoğulları için özel evler
yapmalarını öneriyor. Allah'ın belirlediği
zaman geldiğinde Mısır'dan göç etme hazırlığı
içinde teşkilâtlanmalarını ve örgütlenmelerini
öngörüyor. Kendi evlerini temizlemelerini, nefislerini tezkiye
etmelerini ve Allah'ın yakında gelecek olan zaferini
birbirlerine müjdelemelerini bir yükümlülük olarak getiriyor:
"Biz Musa ve kardeşine vahyettik ki; "Soydaşlarınıza
Mısır'da evler hazırlayınız, evlerinizi
namazgâh haline getiriniz, namaz kılını
z
ve mü'minleri müjdeleyiniz."
İşte bu sistemli, sosyal düzenlemenin hazırlığı
yanında, manevi (ruhi) hazırlığın da, ta
kendisidir. Bu iki hazırlık hem bireyler, hem de
topluluklar (cemaatler) için zorunludur. Özellikle zorluklardan
ve savaşlardan önce böyle bir hazırlık kaçınılmaz
bir zarurettir. Bazı insanlar bu manevi
hazırlığı hafife alabilirler.
Şu kadar var ki, şu ana kadar elde edilen deneyimler
savaşlarda ilk ve en önemli silahın inanç olduğunu
göstermektedir. İnancını yitirmiş bir askerin
elindeki savaş araç-gereçlerinin çarpışma
esnasında fazla bir önem taşımadıklarını
göstermektedir.
Yüce Allah'ın örnek alsınlar diye mü'min topluluğa
sunmuş olduğu bu deneyim, sırf
İsrailoğulları'na has değildir. İman
kafilesinin elde ettiği pürüzsüz iman deneylerinden
biridir. Bir gün başka mü'minler de cahili toplumda
kendilerini dışlanmış bulabilirler.
Başlarına gelen musibet yaygınlık kazanabilir
ve içinde bulundukları çevre kokuşabilir. Zaten bu dönemde
Firavun'un iktidarı sırasında durum bundan ibaretti.
İşte böyle bir durumla karşılaşan mü'min
topluluğa yüce Allah, şu şekilde yol göstermektedir:
1- Mümkün olduğu kadar bütün pislikleriyle,
bozukluklarıyla ve kötülükleriyle cahiliyeden ayrılmak.
Bu tür pisliklerden tertemiz olan seçkin mü'min grubun oluşturduğu
kitleye katılmak. Böylece kendisini arındırıp
tezkiye etmek ve eğitip düzene koymak, Allah'ın va'di
gelip çatıncaya kadar sistemli bir düzene girmek.
2- Cahiliyenin ibadethanelerini terketmek, müslüman topluluğun
evlerini mescid (cami) edinmek. Böylece orada cahiliye
toplumundan ayrı olduğunu bütün atmosferi ile
hissetmek ve orada sağlıklı bir şekilde kendi
Rabbine ibadet etmek. Bu tertemiz ibadet atmosferi içinde bizzat
bu ibadetle bir tür örgütlenmeyi gerçekleştirmek.
HZ. MUSA'NIN ALLAH'A YÖNELİŞİ
Hz. Musa -selâm üzerine olsun- Rabbine yöneldi. O Firavun'da
ve ileri gelen yakınlarında herhangi bir iyiliğin
varolabileceğinden, iyiliğin bir
kırıntısını bulundurabileceklerinden
umudunu kesmişti. Artık onların düzeleceklerini
beklemiyordu. İşte bu sırada Rabbine yönelen Hz.
Musa, Firavun'a ve onun ileri gelen iktidar ortaklarına
beddua etti. Çünkü onlar pek çok insanın zaaf gösterdiği,
kendisine aldandığı, sonuçta mal ve makam karşısında
eğilmelerine ve doğru yoldan sapmalarına neden olan
mala ve servete sahip bulunuyorlardı... Hz. Musa, Rabbine yönelerek
bu malları yok etmesini ve onların kalplerini de
inanmanın artık fayda veremeyeceği zamana kadar
katılaştırmasını niyaz etti. Yüce Allah
da onun duasını kabul buyurdu: