Bu, bir göz açıp kapatacak kadar kısa sürede
geçen yolculukta bir de bakıyoruz ki, toparlanmış
ve birden kıskıvrak yakalanmış olan insanlar dünya
yolculuklarının gerçekten çok kısa olduğunu
kavramışlardır. Sanki bütün dünya hayatı
tanışmakla geçen birkaç saate iniyor ve hemen ardından
perde kapanıyor.
Yahut da bu dünya hayatının ve bu dünya hayatına
gelip-gidenlerin halinin, karşılaşma ve
tanışmadan öte hiçbir şey yapmaya fırsat
bulamayan insanların haline benzetilmesidir!
Gerçekten de bu bir teşbihtir. Fakat bu, aynı
zamanda gerçeğin ta kendisidir. Yoksa insanlar bu yeryüzünde
tanışma faslının ötesine geçebiliyorlar mı?
Onlar geliyorlar ve gidiyorlar. Fakat bir kişi dahi
diğerleriyle tam tanışma imkânı elde edemiyor.
Bir topluluk diğer toplulukları tanımadan, zaman
doluyor ve gidiyorlar...
Acaba bu birbirleriyle boğuşanlar, savaşanlar,
hep yanlış anlamadan kaynaklanan aralarında çıkmış
kavgalarla çatışanlar... Evet bütün bu eylemleri
yapan insanlar, olması gerektiği kadar birbirlerini
tanıyabilmiş midirler?
Şu birbirleri ile savaşan milletler, birbirine düşmanlık
yapan devletler gerçekten birbirlerini tanımışlar
mıdır? Bu milletler ve devletler evrensel bir hak için,
sağlıklı bir sistem için savaşmazlar. Sadece
zenginlik kaynakları ve dünya malı için savaşırlar.
Bunlar daha bir savaştan kurtulmadan, başka bir
savaşa girişmektedirler.
Bu ayet dünya hayatının
kısalığını ortaya koymak için verilen
bir benzetmedir. Fakat bu, dünya hayatında insanlar
arasında meydana gelen daha köklü bir gerçeği tasvir
etmektedir... Evet bundan sonra insanlar göçüp gitmektedirler!
İşte bu manzaranın
ışığı altında ortaya çıkıyor
ki, bütün güçlerini ve enerjilerini bu kısacık
yolculuğa harcayanlar, Allah'ın huzuruna çıkarılmayı
yalanlayanlar, ahirete önem vermeyip bu kısacık
yolculuğa, dahası bir çırpıda
başlayıp-biten hayata gömülenler, Allah'ın
huzuruna çıkarılmaya ve O'nu razı etmeye
hazırlanmayanlar, sürekli olan ahiret yurdunda uzun süre yaşamaları
için bir çalışma yapmayanlar, kesin biçimde hüsrana
uğrayacaklardır:
"Allah ile karşılaşacaklarını
yalanlayanlar, gerçekten hüsrana uğramışlardır,
onlar doğru yolu bulamamışlardır."
Mahşer gününü seri olarak gözler önüne seren bu
sahneden ve daha önce anlatılan dünya hayatına
ilişkin manzaradan sonra, yüce Allah'ın peygamberlerin
mesajlarını yalanlayanlara ilişkin tehdidi
Peygamberimize -salât ve selâm üzerine olsun- anlatılıyor.
Yüce Allah'ın onlara ilişkin tehdidi kapalı bir
tehdittir. Onlar bu tehdidin yarın mı
başlarına geleceğini, yoksa kıyamete kadar
onun gelmesini mi bekleyeceklerini bilemiyorlardı! Böylece
bu cezalandırma tehdidi, onların belki Allah'dan
korkmaları ve doğru yola gelmeleri için bir demoklesin
kılıcı gibi, başları üzerinde durmaktadır.
Yavaş yavaş tehditten söz ederek başlayan bu
tehdit, yavaş yavaş sona doğru yaklaşıyor.
Neticede öyle bir güne geliniyor ki, insan yeryüzündeki
bütün zenginlik kaynaklarını kurtuluş fidyesi
olarak vermek istese de, hiçbir yarar sağlamıyor. Bugünde
yüce Allah, şaşmaz bir adalet ile hükmediyor. Hiç
kimseye zulmetmiyor. İşte bu Kur'an'ın kendisine
has metodudur. Birkaç kelimede, kısa bir sürede, kalplere
dokunan canlı bir tasvir ile dünyayı, ahirete
bağlıyor. Aynı zamanda iki yurt ve iki hayat
arasındaki gerçek bağı, bir realite olarak gösteriyor.
Zaten sağlıklı islâmi düşüncenin de böyle
olması gerekir: