Evrenin etkileyici düzeni üzerinde durarak, bu evrenin
yaratan ve idare eden bir sahibi olduğunu düşünmeyenler,
ahiretin, bu düzenin kaçınılmaz zaruretlerinden biri
olduğunu, orada hakkın yerini bulacağını
ve adaletin gerçekleşeceğini, ayrıca
insanların orada en yüce ufuklarına
kavuşacaklarını anlayamazlar. Bu nedenle onlar,
Allah'ın huzuruna çıkarılmayı da beklemezler.
Bu temel yanlışlıklarının sonucu olarak
eksikliklerine ve basitliğine rağmen dünya hayatına
takılıp kalırlar, ona razı olurlar. Dünya
hayatına bütünü ile dalarlar, bu hayatın hiçbir
eksikliğine karşı çıkmazlar.
İşledikleri iyiliklerin ödülünü almadan ve
kötülüklerinin cezasını tam olarak çekmeden, bir
insan olarak varmaları planlanan olgunluğa
ulaşmadan bırakıp gidecekleri bu dünya hayatının
insan için son amaç olmaya elverişli
olmayacağını anlayamazlar. Dünyanın
sınırlarına takılmak ve onları benimsemek,
insanları sürekli olarak uçuruma doğru sürükler.
Çünkü bu durumda onlar, başlarını yukarı
kaldıramazlar. Göklerini ufuklara dikemezler. Allah'ın
kalbi uyaran, duyarlılığı arttıran, öğrenmeye
ve olgunluğa hazırlayan evrensel ayetlerinden habersiz
olarak sürekli biçimde başlarını ve gözlerini bu
yeryüzüne ve onun üzerindeki değerlere dikerler!
İşte bunların varacakları yer,
işlediklerinin karşılığı olarak
cehennemdir."
Ne kötü bir sığınak, ne kötü bir varış
yeri! Karşı tarafta, iman edenler ve iyi işler
yapanlar yeralmaktadır. İman edenler ve bu dünya hayatından
daha önemli, daha değerli bir hayatın olduğunu
kavrayanlar... Bu imanın gereği olarak iyi işler
yapanlar... Allah'ın iyi işlerin yapılmasına
ilişkin emrini olduğu gibi yerine getirenler... Güzel
olan ahireti bekleyenler... Ki, bu güzel ahiretin yolu da, iyi işler
yapmaktır... Evet işte bunlar:
"Rabbleri onları imanları sayesinde doğru
yola iletir."
Kendilerini Allah'a bağlayan bu imanları nedeniyle,
onları iyi işlere yöneltecektir. Doğru yolu görmelerini
sağlayacaktır. Vicdanlarının
duyarlılığından ve takvasından bir ilham
ile, onları iyi şeylere iletecektir. İşte
bunlar cennete gireceklerdir:
"Onların altlarından nehirler akar."
Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da su bereketin,
kana kana içmenin, gelişmenin ve hayatın sembolü
olarak kabul edilecektir.
Bu cennette onların arzuları nelerdir?
Uğraşları nedir? Gerçekleşmesini istedikleri
dilekleri nelerdir? Onların arzuları, mal elde etmek ve
meşhur olmak değildir. Uğraşları,
rahatsız eden şeyleri başlarından savmak, bir
menfaat elde etmek değildir. Onlar, tüm bunların kötülüklerinden
kurtulmuşlardı ve bununla yetinmişlerdir.
Onların bu tür bir ihtiyaçları yoktur. Allah'ın
kendilerine bahşettiği şeyler onlara yetmiştir.
Onlar bu tür uğraşların ve arzuların çok
üstüne çıkmışlardır. En belirgin
nitelikleri haline gelen başlıca
uğraşları, `dualarıdır.' Bu da
başta, Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih etmeleri,
işin sonunda Allah'a şükretmeleridir. Bu ikisi arasında,
ya birbirlerine ya da kendileri ile Rahman'ın melekleri
arasında gerçekleşen selamı yeralmaktadır:
"Onların oradaki çağrıları, "Allah'ım
sen noksan sıfatlardan uzaksın" birbirlerine yönelik
iyilik dilekleri, "selâm" ve son çağrıları
da, "Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun" sözleridir.
Bu dünya hayatının arzularından ve
uğraşlarından kurtuluştur. Bu hayatın
zaruretlerinin ve ihtiyaçlarının üzerine çıkmaktır.
Allah'ı razı etmenin, O'nu noksan sıfatlardan
tenzih etmenin, O'na övgüler düzmenin ve O'nun himayesinde
huzura ermenin ufuklarında kanat çırpmaktır.
İşte insanların olgunluğuna lâyık olan
ufuklar bunlardır.
AZABIN GECİKMESİ VE İNSAN TABİATI
Bundan sonra Kur'an'ın devam eden akışı, müşriklerin
Peygamberimize -salât ve selâm üzerine olsun- meydan okumaları,
Peygamber'den kendilerini tehdit ettiği cezayı
hemencecik getirmesini istemelerini ele alıyor. Kur'an, bu
cezanın belirlenmiş bir süreye kadar ertelenmesinin
Allah'ın bir hikmeti ve rahmeti olduğunu açıklıyor.
Bir musibet başlarını sardığında
onların nasıl hareket ettiklerini gözlerinin önüne
seriyor. Orada fıtratlarının cahili tortulardan
arındığını ve yüce yaratıcılarına
yöneldiğini, başlarını saran bu beladan
kurtulduklarında aşırı gidenlerin tekrar eski
aldırmazlık haline dönüş
yaptıklarını belirtiyor. Kendilerine varis
oldukları milletlerin acı akıbetlerini de
hatırlatıyor onlara. Kendilerinin de bu acı
akıbete benzer bir cezaya çarptırılabileceklerini
gösteriyor. Dünya hayatının ancak bir sınav
olarak yaşandığını, bu hayattan sonra
cezası veya ödülünün verileceğini açıklıyor: