Başlı- başına bu ayetler, onların
kalplerinde bir ilgi, yönelme duyarlılık ve korku
uyandırmıyor. Oysa sadece bu ayetler, açık olan
bir kalbin titremesine ve sarsılmasına yol açabilir ve
o kalbi bu varlığa, her sayfası
yaratıcının büyüklüğüne, ince takdir ve
idaresine işaret eden bu varlık kitabına
bağlar. Fakat gözleri kapàlı olanlar bunları görmezler.
Görseler bile düşünmezler. Bununla birlikte yüce Allah
-rahmetinin bir eseri olarak- kendilerini ikaz eden, eğiten
ve şu evrenin ve şu varlık dünyasının
Rabb'ına çağıran bir peygamberden yoksun
bırakmaz onları... Ancak onlar bu delillere dikkat
etmezlerse attıkları her adımda o tehlikenin içinde
bulurlar kendilerini... Ancak nereye yönelseler kendilerini
çepeçevre kuşatan kainat ayetlerine ek olarak Kur'an
ayetleri de peş peşe gelmektedir onlara... Fakat onlar
bununla birlikte basiretsizliklerine şaşkınca devam
etmektedirler...
"Onlara; `geçmişinizden ve geleceğinizden
sakının, belki esirgenmeniz umulur' dendiği zaman yüz
çevirirler."
"Zaten Rabb'inin ayetlerinden herhangi biri kendilerine
geldiğinde onlardan hep yüz çevire gelmişlerdir."
Onlar, fakir fukarayı doyurmak için kendi mallarından
harcamaları istenildiğinde alaylı bir eda ve
kırıcı bir tavırla:
"Allah dileseydi, doyurabileceği bir kimseyi biz mi
doyuralım?"derler.
Kendilerini iyiliğe, yardıma çağıran
kimselere dil uzatırlar:
"Siz gerçekten sapıtmış kimselersiniz."
Onların bu konuyu böylesine kupkuru ve duygudan yoksun
bir şekilde algılamaları yüce Allah'ın
hayatlarında geçerli olan kanunlarını
bilmediklerini gösteriyor. Oysa yüce Allah'dır herkesi
doyuran, O'dur herkesin rızkını veren kulların
yeryüzünde elde ettikleri rızıkların tümü O'nun
yaratmasının sonucudur. Onlar kendileri için o rızıklardan
hiçbir şey yaratamadıkları gibi, aslında hiçbir
şeyi yaratmaya da güçleri yetmez... Fakat bu yeryüzünde
hayatın düzenli olması için yüce Allah'ın
iradesi şöyle tecelli etmiştir: İnsanların
bir takım ihtiyaçları olacak, bu ihtiyaçlarını
ancak çalışıp çabalamakla, toprağı ekip
biçmekle, yeryüzünün ham maddelerini işlemekle, yeryüzünün
servetlerini bir yerden diğerine nakletmekle,
toprağın bereket ve ürünlerini elden ele değiştirip
karşılığında, mal para ya. da zamanı
ve yerine göre değişik olan değerlerin
alış-verişi ile gidereceklerdir... Yine yüce
Allah'ın iradesi, uyarınca şu yeryüzünde halifeliğin
ihtiyaçlarının tam ve mükemmel olmasının
gereği, insanlar farklı kabiliyet ve yeteneklerde
yaratılmışlardır. Bu halifelik sadece mal ve
rızık toplamak yeteneğine muhtaç değildir.
Aksine yeryüzünde insan cinsinin halifeliğinin temel
gereklerini gerçekleştirmek için başka yeteneklere de
muhtaçtır. Mal ve rızık toplama kabiliyeti olmasa.
da olur.
Yüce Allah'ın insanoğluna bahşettiği
halifeliğin ihtiyaçları ve gerçekleri için, sonra da
her ikisinin sonucu olarak menfaat ve rızıkların el
değiştirdiği, üretimden elde edilen pay ve
hisselerin birbiriyle çeliştiği ve birbiriyle mücadele
ettiği bu engin hayat sahnesinde... İşte bu sahnede
insanların sahip olduğu rızıklar, aynı
oranda değildir... Aslında insanoğlunun yeryüzünde
halifeliğinin doğal bir sonucu olan bu
farklılığın hayat ve toplumu sarsma
noktasına varmaması içindir. İşte bu gaye ile
İslam zorunlu ve kişisel olarak ortaya çıkan bir
takım aksaklıkları servet sahiplerinin
mallarından bir kısmını alıp yoksullara
vermek ve onların yiyecek ve ihtiyaçlarını
karşılamak sureti ile düzeltmiştir. Bu
kadarcık bir yardımla birçok fakir ve zenginin gönlü
eşit olarak ıslah olmakta ve düzelmektedir. İslam
bu alınan miktara zekât demiştir. Ve zekata, temizlik
anlamı vermiştir. Ve yine onu bir ibadet kabul
etmiştir. Ve İslam orjinal olarak kurmuş
olduğu erdemli toplumunda zenginlerle fakirleri bu zekâtla
birbiriyle kaynaştırmıştır.
Yüce Allah'ın hayattaki gizli hikmetlerini anlamaktan
mahrum olanların
"Allah dileseydi, doyurabileceği bir kimseyi biz mi
halifelik için
gerekli olan çeşitli faaliyetleri kendi temiz
akışında bırakmış, bu faaliyetlere
izin vermiştir. Sonra da bu serbestlikten doğabilecek kötü
sonuçları kendi koruma yöntemleri ile düzeltmiştir.
Son olarak, onların vaad hakkındaki şüpheleri
ve 'tehdit karşısındaki alayları yer
almaktadır:
"Ve `eğer doğru söylüyorsanız bu tehdit
ettiğiniz azab ne zaman gelecek' diyorlar."
Yüce Allah'ın vaadi ne insanların istemesi ile erken
gelir, ne de onların istemesi ile geri kalır. Her
şey yüce Allah'ın katında bir ölçüye göredir.
Ve her iş belirlenmiş olan vaktine
bağlıdır. Tüm olaylar, yüce Allah'ın her
şeyi yer