20- Kentin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi: "Ey
kavmim, elçilere uyun " dedi.
21- "Sizden bir ücret istemeyenlere uyun, onlar doğru
yoldadırlar. "
22- "Ben niçin beni yaratana kulluk etmeyeyim? Sizde O'na
döndürüleceksiniz. "
23- "Onu bırakıp da tanrılar edinir miyim?
Eğer rahman olan Allah bana bir zarar vermek isterse, o
tanrıların şefaati bana hiçbir fayda sağlamaz
ve onlar beni kurtaramazlar. "
24- "O takdirde apaçık bir sapıklık içinde
olurum. "
25- "Şüphesiz ben Rabb'inize inandım, beni
dinleyin. "
Doğru ve gerçek bir çağrıya sağduyulu bir
insanın katılmasıdır bu. Bu katılmada
doğruluk var, sadelik var, sıcaklık var. Doğru
kavrama, apaçık Hakkın güçlü sesine ve etkisine
uymak vardır.
İşte bu adam çağrıyı duymuş,
kendi hemşerilerine söylediği gibi bu çağrının
gerçek ve mantıklı olduğuna dair delilleri görmüş
ve kabul etmiştir. Ve kalbi asıl imanı
yakalayınca bu gerçek, vicdanında harekete geçmiş
ve artık onu gizleyememiştir. Çevresindeki sapıklığı,
inkârcılığı ve azgınlığı
göre göre, inancını içine gömüp evine kapanmamıştır.
Aksine vicdanına yerleşen ve düşüncesinde
harekete geçen hak ile birlikte koşmaya
başlamıştır. Bu hak ile hemşerilerine
koşmuştur.
Oysa onlar peygamberleri yalanlamakta, onlardan yüz
çevirmekte ve onları korkutup tehdit savurmaktadırlar.
Kasabanın bir ucundan kalkar bu adam. Kendi
hemşerilerini hakka çağrı görevini yerine
getirmek istemektedir. Onları zulümden alıkoymak,
peygamberlere karşı düşmanlık yaparak büyük
günah işlemelerine engel olmak istemektedir.
Bu kişi belli ki, mevki ve otorite sahibi biri
değildir. İçinde yaşadığı toplumda
önemli bir yeri ve kabilesi içinde nüfusu yoktur. Fakat
kalbindeki dipdiri inanç, onu şehrin bir ucundan ta öbür
ucuna itiyor ve koşturuyordu.
"Kentin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi; `
Ey
kavmim, elçilere uyun' dedi."
"Sizden bir ücret istemeyenlere uyun, onlar doğru
yoldadırlar."
Hiçbir ücret istemeden, hiçbir kazanç beklemeden böyle bir
çağrıda bulunan bir kimse elbette doğrudur. Bir düşünelim.
Bu kimse eğer yüce Allah'ın kendisine verdiği görevi
yerine getirmiyor değilse o halde nedir onu bu
sıkıntıya iten faktör. Çağrının
çilesine katlanmaya nedir onu iten? Alışmadıkları
bir inanç sistemi ile insanların karşısına
dikilip mücadele etmeye nedir onu sevk eden?
Bu işten bir çıkar elde etmediği, onlardan bir
ücret istemediği halde eziyetler, desiseler, alaylar ve
işkencelere katlanmayı
göze
aldıran
nedir? "Sizden bir ücret istemeyenlere uyun, onlar doğru
yoldadırlar?"
Onların doğru yolda olduğu çağrılarının
niteliğinden belli... Çünkü onlar bir tek ilâha çağırıyorlar.
Apaçık bir sisteme çağırıyorlar. İçinde
ne hurafe ne
de belirsizlik
olan bir inanç sistemine çağırıyorlar. Buna göre
kendileri, sağlam bir çizgi ve dosdoğru bir yol
tutmuşlardır. Sonra bu adam onlara kendinden ve iman
ediş nedenlerinden söz etmeye başlıyor. Kendi içinde
uyanan ve yalın delilleri mesajı ile ikna olan
fıtratın, sesine çağırıyor onları.
"Ben niçin beni yaratana kulluk etmeyeyim? Siz de O'na
döndürüleceksiniz." O'nu bırakıpta tanrılar
edinir miyim? Eğer Rahman olan Allah bana bir zarar vermek
isterse, o tanrıların şefaati bana hiçbir fayda sağlamaz
ve onlar beni kurtaramazlar." "O takdirde apaçık
bir sapıklık içinde olurum."
Bu ifadeler yüce yaratıcıyı hisseden ve kendi
varlığının yegane kaynağına
bağlı
fıtratın
sorgulamasıdır. "Ben
niçin beni yaratana kulluk etmeyeyim?" Bu
doğal yoldan
beni saptıran nedir? Çünkü insanın mizacı
kendini yaratana tutkundur. İlk yönelişi O'nadır.
O yoldan fıtratın dışında bir etken
olmadıkça sapmaz. Kendi doğal yapısından
başka bir etken olmadıkça sapmaz. Kendi doğal
yapısından başka bir etken olmadıkça eğrilmez
o yoldan. Yaratıcıya yönelmek, her şeyden daha
uygun ve önceliklidir. Ve o kişi, nefsin doğal
yapısının ve doğal yönelişinin
dışında bir başka nesneye muhtaç değildir.
İnanmış olan biri bunu kalbinin derinliklerinde
duyar. Ve bunu, kendini zorlamadan, dilini dolamadan,
karmaşık ve süslü ifadeler kullanmaksızın açık
ve yalın bir ifade ile
dile getirir.
Ve onları uyarmaya koşan bu mü'min de duru ve doğal
yaratılışı ile tıpkı her şeyin
aslına döneceği gibi, yaratılanın da sonunda
yaratıcısına döneceğini hissediyordu.
"Siz de O'na döndürüleceksiniz"
diyordu.
Ve soruyordu: Beni yaratan ve sonunda dönüş ve
varılacak yer olarak ancak kendi huzuru olan bir
varlığa ne diye kulluk etmeyeyim? Ve onların da
O'na döneceklerini söylüyordu. O onların da
yaratıcısıdır. Onlardan kulluk etmelerini
beklemek O'nun hakkıdır. Daha sonra bu inanmış
adam, benimsediği yara alışa uygun doğru yola
ters olan öbür yolun değerlendirmesini yapıyor.
"Onu bırakıp da tanrılar edinir miyim?
Eğer Rahman olan Allah bana bir zarar vermek isterse, o
tanrıların şefaati bana hiçbir fayda sağlamaz
ve onlar beni kurtaramazlar."
Yaratılanı yaratıcısına kulluğa
çağıran, yaratılışın sesini
bırakıp da hiçbir gereklilik ve sebep yok iken yaratıcıdan
başkasına kulluk sunandan daha sapık kimse var
mıdır? Yaratıcıyı bırakıp da
doğru yoldan ayrılarak sapıklığa düştüğü
için yaratıcısı başına zarar getirmek
istediğinde, o zararı başından savamayan ve
kendini koruyamayan zavallı sözde tanrılara yönelenden
daha sapık bir kimse var mıdır?
"O taktirde apaçık bir sapıklık içinde
olurum"
Şu anda bu inanmış adam,
yaratılışın doğru, bilinçli ve apaçık
dili ile konuşmakta ve yalanlayan tehditler savuran ve
korkutmaya çalışan bu insanların yüzüne son
kararını haykırmaktadır. Çünkü onun
kalbindeki sağduyunun sesi, her türlü tehdit ve
yalanlamadan çok daha güçlüdür. "Şüphesiz ben
Rabb'inize inandım, beni dinleyin" Ve işte böylece,
imanın içinde güven ve gönül huzuru taşıyan sözünü
söylemiş ve onları da buna şahit tutmuştur.
İnanmış adam bu sözü ile onlara "siz de
benim gibi söyleyin" demiş oluyor veya onlar ne
derlerse desinler hiç de önem vermemiş oluyordu.
Ayetlerde bu konuda her ne kadar bir açıklık yoksa
da, bu hikâyenin bundan sonraki ifade tarzından
anlaşıldığına göre çok geçmeden bu
adamcağız öldürmüşlerdir. Yüce Allah dünyaya
ve içinde olan her şeye, o topluma ve onların
durumları üstüne bir perde çekmekte ve başka bir
sahnenin perdesini açmaktadır.
Yaratılışın sesine uyup hak sözü haykıran
ve bu sözü inkârcılarla işkencecilerin
suratlarına bir şamar gibi çarpan bu şehidi görelim
diye... Yüce Allah'ın kendisine hazırlamış
olduğu ikramı görelim diye... Samimi, cesur ve
şehid mü'minin makamına yakışır hizmeti
görelim diye... Ona cennete gir denince: