O |
Yasin
|
O |
|
1- Yasin. ·
2- Hikmetli Kur'an'a andolsun. ·
3- Sen elbette gönderilmiş peygamberlerdensin. ·
4- Dosdoğru bir yol üzerinde. ·
5- Bu Kur'an üstün ve çok merhametli Allah tarafından
indirilmiştir.
6- O Kitap, sana, ataları uyarılmamış, bu yüzden
kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu uyarman için
indirilmiştir.
7- Andolsun ki, hüküm çoğunun aleyhine gerçekleşmiştir,
bunun için artık inanmazlar.
8- Biz onların boyunlarına halkalar geçirdik.
Çenelere kadar dayanan o halkalar yüzünden kafaları
kalkıktır.
9- Önlerine ve arkalarına set çektik. Gözlerini
perdelediğimizden artık göremezler.
10- Onları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir,
inanmazlar.
11- Sen ancak zikre (Kur'an'a) uyan ve görmeden Rahman'dan
korkan kimseyi uyarabilirsin. İşte öylesini bir marifet
ve güzel bir mükâfatla müjdele.
12- Biziz, biz ki, ölüleri diriltiriz ve öne sürdükleri işleri
ve bıraktıkları eserleri yazarız. Biz; her
şeyi, apaçık bir Kitab'a
yazmışızdır.
KUR'AN'A ANDOLSUN
"Yasin" yüce
Allah bu iki harf üstüne yemin etmekte... Tıpkı
hikmetli Kur'an üstüne yemin ettiği gibi... Arap
alfabesinin bu iki harfi ile Kur'an'a beraberce yemin edilmesi,
bazı surelerin başında yer alan bu gibi harflerin
tefsirinde, çeşitli yorumlar arasından bizim
benimsediğimiz görüşün anlamca daha tutarlı
olduğunu göstermektedir. Bizim görüşümüze göre, bu
harflerle Kur'an'ın birlikte, bir arada söylenmesi arasında
bir ilişki vardır: Kur'an'ın yüce Allah'ın
katından geldiğine dair delillerden, hem de onların
düşünemediği delillerden biri de buradadır. Bunun
için Kur'an onların dikkatlerini bu harflere çekmekte ve
Kur'an'ın kendilerinin kullandıkları şu
harflerden örüldüğünü belirtmektedir. Ancak Kur'an'ın
düşünce ve ifade bütünlüğü onların bu
harflerle yapabileceklerinin çok üstündedir.
Yüce Allah Kur'an üstüne yemin ederken, onu "Hakim
Kur'an" diye nitelemekte... Oysa hikmet, akıllı
varlıkların niteliğidir. Fakat ifade Kur'an'a,
hayat, canlılık, amaç ve irade nitelikleri kazandırmakta...
Bunlar da, bu nitelikler de, Kur'an'ın hakim
olmasının gerektirdiği şeylerdir... Gerçi bu
ifade mecaz olarak söylenmiştir, ama bir gerçeği de
çağrıştırmakta ve ifade etmektedir. Gerçekten
bu Kur'an'ın bir ruhu vardır. Ve çünkü, eğer
kalbin ona karşı saf olur, ruhun ona kulak verirse,
duygu alış-verişinde bulunduğun
canlılarda olan nitelikler bulursun onda... Ve çünkü
kalbini ona açtığın ve gönlünü bütün benliğinle
ona verdiğinde, Kur'an penceresinden ne sırlar ve ne
hazineler görürsün. Ve sen, onun güzelliğini ve
havasını özlersin. Tıpkı bir süre arkadaşlık
edip de kendisine alıştığın ve
yanında huzur duyduğun bir arkadaşının yüzünü
ve havasını özlediğin gibi... Resulullah
başkalarından Kur'an dinlemeyi severdi. Yoldan geçerken,
bir kimsenin içinden bu Kur'an'ın okunduğunu duyarsa,
onu dinler ve hatta kapıların önünde dururdu. Bir aşığın,
heyecanla sevgilisinin hayatını dinlediği gibi.
Evet Kur'an hakimdir. Herkese gücüne göre hitab eder.
Herkesin kalbindeki o hassas tele dokunmasını bilir. Her
insana bir ölçüye göre hitab eder ve ona yararına uygun
olan ve onu yönlendiren bir hikmetle seslenir...
Kur'an hakimdir. Dosdoğru akli ve ruhi bir sistem
uyarınca hikmetle eğitir insanı...
İnsanın tüm enerjisini doğru ve faydalı yöne
kanalize ederek serbest bırakan bir sistemdir bu... Hayata düzen
veren ve böylece insanın bütün faaliyetlerine bu hikmetli
sistemin çizgisinde kalmak koşulu ile izin veren bir
sistemdir...
Yüce Allah, vahyin ve peygamberliğin şerefli
peygambere verilmesinin bir gerçek olduğunu pekiştirmek
üzere, Yasin ve Hakim Kur'an üstüne yemin ediyor. "Sen
elbette gönderilmiş peygamberlerdensin." "Dosdoğru
bir yol üzerinde" Yüce
Allah'ın yemine ihtiyacı yoktur. Ancak, Onun Kur'an ve
Kur'an harfleri üstüne ettiği bu yemin, Kur'an'a azamet ve
yücelik kazandırmaktadır. Yüce Allah kendisi üzerine
ancak yemin edilecek derecede yüce ve önemli olan bir olgu
üzerine yemin eder.
"Sen elbette gönderilmiş peygamberlerdensin."
Bu türlü bir ifade, insanlara peygamberler göndermenin yüce
Allah için kararlaştırılmış bir yasa
olduğunu ve bunun daha önce örnekleri bulunduğunu ima
etmektedir. Aslında kanıtlanmak istenen şey bu
değildir. İspat edilmek istenen Hz. Muhammed'in bu gönderilenlerden
biri olduğudur. Yüce Allah'ın bu yeminle Hz. Muhammed'e
hitab edip sözünü inkârcılara yöneltmeyişi, hem
yemini, hem peygamberi ve hem de peygamberliği
tartışma ve polemik konusu yapmaktan uzak tutmak içindir.
Onun için bu ilâhi ifade peygambere, yüce Allah'dan aracısız
olarak haber vermek için gelmiştir.
"Sen elbette gönderilmiş peygamberlerdensin."
"Dosdoğru bir yol üzerinde"
Yüce Allah peygamberin gerçek olduğunu açıkladıktan
sonra, peygamberliğin asıl niteliğini açıklıyor.
Bu peygamberliğin asıl niteliği sadakattir,
doğruluktur. İstikamet kılıcın
ağzı gibidir, onda ne eğrilik, ne sapma vardır,
ne bükülme ve ne de eğilme vardır. İstikamette
hak apaçıktır, ne kapalılığı
vardır ne de karışıklığı. Bu
hak herhangi bir arzu karşısında
eğilmediği gibi bir çıkar
karşısında da sapmaz. Bu hakkı arayan herkes,
kolayca ve içtenlikle bulur onu.
Peygamberlik karakteri doğruluk olduğundan, sadedir,
kapalılık ve karışıklık yoktur...
İşleri içinden çıkılmaz hale getirmez.
Konuları, düşünceleri ve tartışmaları
çıkmaza sokmaz. Ve gerçeği en basit şekli ile, en
yalın halı ile her türlü şüphe ve karışıklıktan
arınmış olarak ortaya koyar. Hakki ifade biçimi,
açıklamaya, sözü yaldızlamaya ve gevelemeye asla
gereksinim duymaz. Bunun için eğri-büğrü ve dar
yollara sapmaz. Onunla köylüsü ile kentlisi, ümmisi ile alimi,
kulübede yaşayanı ile apartmanda oturanı
uyuşup anlaşabilir. Onda her
aradığını bulabilir. Hayatın ı, düzenini
ve ilişkilerini kolayca ve basitçe düzenleyebileceği
esasları elde edebilir ondan. Peygamberlik kainatın
yaratılışına, varlığın kanununa,
eşyanın, insanın ve diğer tüm canlıların
yapılarına uygun bir kurumdur. Eşyanın
karakteri ile çelişmez peygamberlik... İnsana da böyle
bir çelişkiye girmesini teklif etmez. Kısacası
peygamberlik, kendi hak yolunda dosdoğru ve ahenklidir.
Şu varlık alemi ile, içinde bulunan eşya ve
canlılara hükmeden diğer ilkeler ile
işbirliği halinde yoluna devam eder. Dolayısı
ile peygamberlik, yüce Allah'a giden yolu tutmuş
olduğundan Allah'a ulaşır ve
ulaştırır. Peygamberliğin izinden giden
kişi yaratıcımı kaybederim diye, O'na giden
yoldan saparım diye asla korkmaz. Aksine bu kişi
dosdoğru yolu, yüce yaratıcının hoşnut
olduğu yolu tutmuştur.
Kur'an bu doğru yolun tek rehberidir. İnsan bu Kur'an
ile birlikte yürürse, Kur'anın hakkı
canlandırmasında, doğruya yönlendirmesinde, değerler
konusunda ayırd edici hükümlerinde ve her değeri
titizce yerine oturtmasında bu doğruluğu görür.
"Bu Kur'an üstün ve çok merhametli Allah tarafından
indirilmiştir." "O Kitap sana, ataları
uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde
kalmış bir toplumu uyarman için indirilmiştir."
Yüce Allah bu gibi yerlerde kullarına kendisini
tanıtır ki, kulları kendilerine parça parça
indirilen kitabın özünü kavrayabilsinler... Yüce Allah,
dilediğini yapan güçlü ve azizdir. Yaptıklarında
onlar için rahmet diler. Bu Kur'an'ın indirilmesinin hikmeti,
uyarıcı bir öğreti olmasıdır.
"O Kitap sana, ataları uyarılmamış, bu
yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu
uyarman için indirilmiştir."
Gaflet kalpleri karartan bir haslettir. Gafil olan bir kalp görevini
savsaklar. Algıdan, etkilenmekten ve hakkı kabul
etmekten çok uzaktır. Böyle birinin karşısına
hidayetin delilleri çıkar veya kendisi ona rastlarsa
onları algılayıp kavrayamaz. Bu deliller
karşısında kılı kıpırdamaz ve
onları kabul etmez. Bundan dolayı, Hz. İsmail'in
soyundan gelen, onun arkasından hiçbir peygamber görmeyen
ve nesiller boyu bir uyarıcı ile
karşılaşmayan böyle bir topluluk için en uygun
olan ikazdır. O halde kendilerine ve atalarına bir
önder gelmemiş gözleri kapalı gafilleri ancak ikaz
uyandırabilir.
Sonra yüce Allah, bu gafillerin akıbetleri ile,
Allah'ın kaderi gereği başlarına gelen
belaları açıklamakta ve bunların Allah'ın
ilminden gizlenemeyen yaptıkları ve yapacakları kötü
hareket ve kalplerindeki bozuk niyetlerine bir ceza olarak verildiğini
açıklamaktadır.
"Andolsun ki, hüküm çoğunun aleyhine gerçekleşmiştir.
Bunun için artık inanm azlar."
Yüce Allah onların hakkında hükmünü vermiştir.
Kendilerinin içyüzünü ve içlerindeki duyguların
yapısını çok iyi bilen yüce Allah'ın hükmü
onların çoğu hakkında kesinleşmiştir ve
artık onlar iman etmezler. Onların çoğunluğu
için son akıbet budur. Çünkü onların kalpleri
hidayetten engellenmiş, hidayetin delillerini görmek veya
hissetmekten yoksun bırakılmıştır.
Daha sonra yüce Allah onların iç dünyalarını
yansıtan somut bir tablo çizmekte ve bu tabloda onları
şöyle canlandırmaktadır: Sanki onlar, kelepçelenmiş,
bakmaları zorla engellenmiştir. Kendileri ile hidayet ve
iman arasına engeller konulmuştur. Gözleri perdelenmiştir,
artık göremezler.
"Biz onların boyunlarına halkalar geçirdik.
Çenelere kadar dayanan o halkalar yüzünden kafaları
kalkıktır."
"Önlerine ve arkalarına set çektik. Gözlerini
perdelediğimizden artık göremezler."
Elleri çenelerinin altında, boyunlarına kelepçelenmiştir
onların. Bundan dolayı, onların başları
zorla yukarıya dikilmiştir, önlerini göremezler artık.
Bu sebepten bu çarpıcı tablo içinde bakma ve görme
özgürlüklerini kaybetmişlerdir. Ve üstelik, önlerine bir
set, arkalarına bir set çekilerek kendileri hak ve hidayetin
arasıda engellenmiştir. Artık bu kelepçeler
çözülüp de bakmak isteseler, gözleri bu setlerden dolayı
hak yolu göremez. Çünkü görme yetenekleri yok edilmiş, gözleri
zayıflatılarak perdelenmiştir.
Bu somut tablonun çarpıcılığı ve
canlılığı ile birlikte, insan bu tipten
insanlarla karşılaşmaktadır. Onlar apaçık
hakkı görmeyip algılamayınca gerçekten insanda,
kendileri ile hak arasında yukardaki gibi çarpıcı
bir engel çekilmiş olduğu kanaati uyanmaktadır.
Her ne kadar bu kelepçeler ellerine vurulmuş olmasa da,
başları zorla yukarı
kaldırılmış olmasa da, kalplerinin ve gözlerinin
böyle olduğu kararını vermektedir bu insanlar...
Kalpleri hidayete ermekten zorla engellenmiş, gözleri hakkı
görmekten çevrilmiştir bunların. Kalpleri ve gözleri
ile hidayetin delilleri arasında; bir set burada bir set de
orada vardır. İşte Kur'an'ın
karşısına bu tür bir inkârcılık ve yüz
çevirme ile dikilen o yaratıklar da aynen böyle idiler.
Oysa Kur'an delille konuşur, konuları
dayanaklarıyla açıklar. Zaten Kur'an'ın kendisi
insanın karşısında duramayacağı çok
güçlü bir delildir. "Onları uyarsan da uyarmasan
da onlar için birdir, inanmazlar." Onların gönüllerine
iman işlemez. Kalplerinin yapısını bilen yüce
Allah, onlar hakkında hükmünü vermiştir. İmana
hazır olamayan kilitlenmiş, imanla arasına setler
çekilmiş kalplere uyarı yarar sağlamaz. Çünkü
uyarı kararmış kalplere nüfuz edemez, algılamaya
hazır diri kalpleri uyandırabilir.
"Sen ancak zikre (Kur'an'a) uyan ve görmeden Rahman'dan
korkan kimseyi uyarabilirsin. İşte öylesini, mağfiret
ve güzel bir mükâfatla müjdele."
Bu ayetteki "Zikir"den-tercih edilen görüşe göre
kastedilen Kur'an'dır. Kur'an'a uyan, görmediği halde
Rahman'dan korkan kimsedir ikazdan yararlanacak olan... Sanki
yalnız ona yöneltilmiştir ikaz. Ve sanki Resulullah her
ne kadar sözünü ve sünnetini genellemiş ise de ona yöneltmiştir
hitabını. Ancak onların algılama yetenekleri
ile kendileri arasına engel olduğundan peygamberin
hitabı sadece zikre uyan ve görmediği halde Rahman'dan
korkan kimseye özgü olmuştur. İşte bu kimseler öğretiden
yararlanmış ve müjdeyi hak etmiştir. "İşte
öylesini, mağfiret ve güzel bir mükafatla müjdele"
"Bağışlama" devamlı olmayan günahların
"şerefli mükafat" ise görmediği halde
Rahman'dan korkmanın ve Rahman'ın indirdiği
Kur'an'a uymanın karşılığıdır.
Korkma ve Kur'an'a uyma, birbirlerinden ayrılmayan iki
duygudur. Çünkü bir kalbe Allah korkusu girer-girmez
peygamberin direktifleri uyarınca amel edip onun istemiş
olduğu sistem üzere yol tutmak ister.
Burada yüce Allah öldükten sonra dirilmenin gerçekleşeceğini
ve hiçbir şeyin göz ardı edilmediği
inceden-inceye hesaba çekilmenin olacağını
vurgulamaktadır.
"Biziz, biz ki, ölüleri diriltiriz ve öne sürdükleri
işleri ve bıraktıkları eserleri yazarız.
Biz; her şeyi, apaçık bir kitaba
yazmışızdır."
Ölülerin yeniden diriltilmesi uzun tartışmalara yol
açan konulardan biri olmuştur. Bu surede konuyla ilgili çeşitli
örnekler yer alacaktır. Yüce Allah onları ikaz etmekte
ve elleriyle yaptıkları her ameli ve amellerin geriye
kalan iyi ve kötü sonuçlarının hepsinin
yazılacağını, hiçbir şeyin hatırdan
kaçırılıp unutulmayacağını beyan
ediyor. Ölüleri yeniden diriltecek olan yüce Allah'tır.
Onların yaptıklarını ve amellerinin geriye
kalan iyi ve kötü sonuçlarını yazacak olanda
O'dur. O'dur her
şeyi sayıp tesbih edecek olan. O halde bütün bunların
yüce Allah'ın
kudret elinin
üstlendiği her şeye uygun bir biçimde gerçekleşmesi
kaçınılmazdır.
Ayette geçen (El İmamu'l-Mübin) ve başka yerlerde
geçen (levh-i mahfuz) ve
benzeri
deyimlerin doğruya en yakın açıklaması,
bunların yüce Allah'ın başlangıcı
olmayan kadim ilim olmasıdır. Yüce Allah ilmi ile her
şeyi kuşatandır.
İfadenin akışı, vahy, peygamberlik, yeniden
dirilme ve hesaba çekilme konularını böyle bir açıklama
üslubuyla sunduktan sonra, bir de dönüp bu iki konuyu (vahy ve
peygamberlik ile yeniden dirilme ve hesaba çekilme) hikaye tarzında
sunmaktadır. Bu hikâye, yalanlama ve iman tabloları ile
bunların akıbetlerini gözler önüne sererek kalplerin
derinliklerine işleyecektir.
|
|
O |
|
O |
|