81- Şimdi siz bu sözü bu mesajı hafife mi
alıyorsunuz?
82- Yalanlamayı kendinize rızık ve ileriye dönük
birikim mi yapıyorsunuz?
83- Canın boğaza dayandığı an var ya,
84- O sırada sizler gözlerinizi o can çekişen adama
dikersiniz.
85- Biz ona sizden daha yakınız, ama siz göremezsiniz.
86- Eğer yeniden diriltilip hesaba çekilmeyecekseniz,
87- Eğer söylediğiniz doğru ise o çıkmak
üzere olan canı geriye döndürsenize!
Ey müşrikler, size ahirette yeniden dirileceğinizi
haber veren bu sözlerin doğruluğundan kuşku mu
duyuyorsunuz? Kur'an'ı ve bu kitapta size verilen ahirete
ilişkin bilgileri, onun içerdiği inanç sistemine ilişkin
açıklamaları yalanlıyor musunuz? Başka bir
deyimle;
"Yalanlamayı kendinize rızık ve ileriye dönük
birikim mi yapıyorsunuz?"
Yani yalanlama huyunu hayatınızın kazancı
ve ahirete yönelik tek sermayeniz haline mi getiriyorsunuz? Bu ne
kötü bir kazanç, ne fena bir rızıktır!
Peki, can boğaza dayandığında ve ilerisi
bilinmezliklerle dolu olan yolun kavşağına
geldiğinizde ne yapacaksınız?
Sonra Kur'an'ın duygulandırıcı ve somut
tasvirlerle dolu bir tablosu ile yüzyüze geliyoruz. Tabloda
birkaç fırça darbesi ile tablonun bütün ana çizgileri
canlandırılıyor. Bu ana çizgiler hem tablonun
içeriğini hem ötesini ve hem de yol açtığı
tüm çağrışımları gözlerimizin önüne
seriyor. Okuyalım:
"Canın boğaza dayandığı an var ya,
O sırada sizler gözlerinizi o can çekişen adama
dikersiniz.
Biz ona sizden daha yakınız, ama siz göremezsiniz:
'
Bizler "Canın boğaza dayandığı an
var ya"
ayetini okurken can çekişen adamın göğsündeki hışırtıları
işitir, yüz hatlarının gerilmelerini görür,
çektiği ızdırabı ve
sıkıntıyı hisseder gibi oluyoruz.
Tıpkı bunun gibi "O sırada sizler gözlerinizi
o can çekişen adama dikersiniz" ayetini okurken de
adamın yakınlarının çaresiz bakışlarını
ve yüzlerinde beliren umutsuzluğun gölgesini görür gibi
oluyoruz.
O anda ruh dünyadaki konukluk süresini doldurmuş, yeryüzünü
ve yeryüzü ile ilgili herşeyi arkada
bırakmış, bilmediği bir aleme yönelmiştir.
Bu alemde biriktirmiş olduğu amelden, elde ettiği
iyilikten ve kötülükten başka hiçbir tutanağı,
hiçbir güvencesi yoktur.
O anda bu ruhun sahibi çok şeyi görür, fakat
gördüklerini anlatamaz. Çevresindeki canlı-cansız tüm
varlıklardan kopmuştur artık. Çevresini saran eski
dostları adamın sadece cesedini görüyorlar. Gerçi bakıyorlar,
ama ne neler olup bittiğini görebiliyorlar ve ne de birşey
yapabiliyorlar. Bu noktada insanın gücü tükeniyor, insanın
bilgisi duruyor, insanın at koşturduğu alan
noktalanıyor. Bu noktada insanlar, hiç tartışmadan
son derece güçsüz olduklarını, son derece yetersiz
olduklarını anlıyorlar. Bu noktada insan görüşünün,
insan bilgisinin, insan hareketinin önüne perde iniyor. Bu
noktada yüce Allah'ın gücü ve bilgisi ortaksız biçimde
egemen oluyor. Herşey kuşkusuz,
tartışmasız ve demagojisiz bir kesinlikle yüce
Allah'ın tekeline geçiyor. Devam ediyoruz:
"Biz ona sizden daha yakınız, ama siz göremez
siniz."
İşte bu anda tabloyu yüce Allah'ın
varlığı şereflendirir, ortalığı
O'nun ürpertici saygınlığı kaplar. Gerçi O
her an her yerde vardır. Fakat ayetin ifadesi insanların
çoğu kere akıllarından çıkardıkları
bu gerçek bilinci tazeler. Böylece ölüm meclisinin havasına
yüce Allah'ın varlığının ürpertisi
egemen olur. O ana kadar bu meclise egemen olan yetersizlik,
güçsüzlük, ayrılık, korku, veda ve yas havası
arka plâna düşer.
Bu sarsıcı, titretici, yasa ve acı yüklü
duyguların gölgesi altında her sözü kesen ve her tartışmayı
noktalayan bir meydan okuma ile karşılaşıyoruz.
Okuyalım: "Eğer yeniden diriltilip hesaba
çekilmeyecekseniz; eğer bu söylediğiniz doğru ise
o çıkmak üzere olan canı geri döndürsenize!"
Eğer gerçekten sizin dediğiniz gibi hesaplaşma,
ödül ve ceza yoksa o zaman sizler serbestsiniz; ne bir borcunuz
var ne de verilecek bir hesabınız. O zaman ne
duruyorsunuz? Şu adamın boğazına dayanan
canı tutup geri çevirsenize! Baksanıza, adam
hesaplaşma, ödül ve ceza yurduna gidiyor, onu geriye
döndürsenize! Adam gözleriniz önünde, hareketsiz ve çaresiz
bakışlarınız karşısında büyük
hesaplaşma alanına doğru gidiyor!
Bu meydan okuma bütün demogojilerin maskesini düşürüyor,
bütün delilleri çürütüyor, bütün tartışmaları
kesiyor, bütün laf ebeliklerini geçersiz kılıyor. Bu
büyük gerçek olanca ağırlığı ile
insanın vicdanına üzerine çöküyor. Delilsiz,
dayanaksız ukalâlık yapma çıkmazına sapmadan
bu gerçeğe karşı direnmek artık mümkün değildir.
Arkasından bu ruhun akibetine ilişkin açıklamalar
yapılıyor. Aslında bu ruh boğaza
dayandığında, ölümcül hayatı geride
bırakıp kalıcı hayata doğru adım
atmaya hazırlandığında ve
inkarcıların yalanladıkları hesaplaşma
meydanına uzanan yolculuğun eşiğine
geldiğinde kendisine bu akibet uzaktan gösterilmişti.