O gün şu anda içinde bulunduğunuz, sahnelerini
seyrettiğiniz, bol tanıklı gündür.
Bir sonraki ayette yine inkarcılara dönülerek onları
bekleyen akıbetin anlatılmasına devam ediliyor,
yapılan tasvirlerle azgınların çarpılacakları
azabın tablosu tamamlanıyor. Okuyalım:
"Sonra siz, ey sapık yalanlayıcılar, size
kesinlikle zakkum ağacının meyvası
yedirilecektir."
Zakkum ağacının ne olduğunu hiç kimse
bilmiyor. Ona ilişkin tek bilgimiz şudur: Yüce Allah,
başka bir surede bu ağacın
tomurcuklarının şeytanın başına
benzediğini belirtiyor. Gerçi hiç kimse şeytanın
başını görmemiştir. Fakat sadece sözü bile
insana çok şeyler anlatıyor. Üstelik "zakkum"
sözcüğü, tırmalayıcı ses yapısı
aracılığı ile insanın zihninde
yapışkan, sert, tırmalayıcı
batıcı bir imaj uyandırıyor. İnsan bu sözcüğü
telaffuz ederken avuçlarının, hatta
gırtlağının
tırmalandığını hissediyor. Zakkum
ağacı, defterleri sağdan verilecek olanlara
sunulacak olan "dikensiz sedir ağaçları" ile
"Ağırlanma"
dinlenmeyi, rahatlamayı ve huzuru çağrıştırır.
Fakat defterleri soldan verileceklerin
ağırlanmaları böylesine huzursuz ve rahatsız
edici olacaktır. İşte onların o günkü ağırlanmaları
böyle olacaktır. Hani o kuşku ile
karşıladıkları, soru konusu
yaptıkları ve hakkında Kur'an'ın verdiği
bilgileri onaylamadıkları gün. Üstelik yüce Allah`a
ortak koşuyorlar, O'nun bu bol tanıklı güne ilişkin
tehdidini umursamıyorlardı.
Kimi insanları alçaltırken kimilerini yükseltecek
olan kıyamet gününün akibetlerinin ve yeni değerlerinin
gösterisi burada noktalanıyor. Aynı zamanda surenin ilk
bölümü de sona eriyor.
EVREN VE İNANÇ SİSTEMİ
Surenin ikinci bölümü ise bütünü ile inanç sistemini yapılandırmayı
amaçlıyor. Bunun yanısıra yeniden dirilme ve
ahiret olgusu da sık sık vurgulanıyor. Bu bölümde
Kur'an'ın insan fıtratına seslenen kendine özgü
anlatım biçimi açıkça ortaya çıkıyor.
Kur'an, iman etmeye çağıran kanıtları
sergilerken insan vicdanına yalın, kolay
anlaşılır ve yumuşak sözlerle yaklaşıyor,
en büyük gerçekleri anlatırken bile insanın
yakın çevresinden alınmış, zahmetsizce
kavranabilen örneklerin tanıklığına
başvuruyor.
Kur'an, insanın gündelik hayatında
karşılaştığı gerçekleri ve sık
sık tekrarlanan olayları evrensel realitelere dönüştürür.
Bu gerçekleri ile bu olaylarda yüce Allah'ın evrene
ilişkin yasalarını keşfeder. Bu gerçekler ve
olaylardan hareket ederek geniş kapsamlı bir inanç
sistemi, evrene ilişkin bütünleşmiş bir düşünce
tarzı oluşturur. Ayrıca yine bu gerçeklerden ve bu
olaylardan kendine özgü bir bakış ve düşünce
yöntemi geliştirir. Ruhlara ve kalplere canlılık
kazandırır. Duygulara ve algılara
uyanıklık kazandırır. Bu uyanıklık
iki yönlüdür. Bir yönü sabah-akşam insanları gözetlediği
halde onlar tarafından yeterince umursanmayan evrenin
dış yüzüne yöneliktir. Öbür yönü ile de insanların
iç dünyalarına bu dünyada olup biten acayipliklere ve olağanüstülüklere
dönüktür.
Kur'an, insanları çarpıcı olağanüstü
olaylara, sayılı özel mucizelere havale etmez. Onları
olağanüstü olayları, mucizeleri, ayetleri,
kanunları kendilerinin uzağında, gündelik hayatlarının
uzağında, yakın çevrelerindeki yabancısı
olmadıkları evrensel görüntülerin ötesinde aramak
zorunda bırakmaz. İnsanların vicdanlarında bir
inanç sistemi oluşturmak için, bu inanç sistemine dayanan
bir evren ve hayat görüşü meydana getirmek için onları
karmaşık felsefe akımlarına, içinden çıkılmaz
rasyonel tartışmalara ve herkesin yapamayacağı
bilimsel deneylere daldırmaz.
İnsanların kendi varlıkları yüce Allah'ın
sanatının esridir. Çevrelerindeki evrensel
görüntüler O'nun gücünün ürünüdür. O'nun eli ile yarattığı
her nesnede bir mucize gizlidir. Kur'an da O'nun sözüdür. Kim
insanlara öz varlıklarında saklı olan ve
yakın çevrelerindeki evrene serpiştirilen mucizeleri
kavratırsa onlara gündelik hayatlarındaki
olağanüstü olayları belletmiş olur. İnsanlar
bu olayları görüp durdukları halde içerdikleri
mucizevi özü idrak edemiyorlar. Çünkü bu olayları uzun
zamandan beri gördükleri için onları
kanıksamışlar, olağanüstü niteliklerini
göremez olmuşlardır. Kur'an, insanları bu
olaylarla yüzyüze getirerek gözlerini onlara doğru açmalarını
ve içerdikleri müthiş sırrı gözlemelerini sağlar.
Bu sır yaratıcı gücün, ortaksız
birliğin, insanların öz varlıklarında
olduğu gibi çevrelerini kuşatan evrende de aktif
etkisini gösteren ezeli yasal düzenin sırrıdır.
Bu sır insana çağıran kanıtlarla ve inanç
sistemini yapılandıran açık deliller ile yüklüdür.
Kur'an bu sırrı insanların öz varlıklarına
serpiştirir. Daha doğrusu fıtratlarında uykuya
dalan bu sırra uyanıklık kazandırır.
Surenin bu bölümüne işte bu yöntem egemendir. Bölüm
boyunca insanlara yaratıcı gücün öz varlıklarında
beliren, elleri ile yaptıkları tarımsal
faaliyetlere yansıyan, içtikleri suda meydana çıkan ve
yaktıkları ateşte gizlenen kanıtları,
mucizevi izleri gösteriliyor. Bu olaylar gündelik hayatlarının
en göze çarpan olaylarıdır. Bunların
yanısıra son "an"a, şu gezegendeki
hayatlarının sonu ile ahiretteki hayatlarının
başlangıcına da dikkatleri çekiliyor. Bu an ile
herkes karşılaşacak, o noktaya varınca tüm
çareler tükenecek; o anda canlılar sınırsız
ve tam yetkili gücün tasarrufu ile somut biçimde yüzyüze
geleceklerdir. O anda hiç kimse hiçbir yana kımıldayamayacak,
kıskıvrak yakalanacaktır. O anda bütün maskeler
düşecek, bütün bahaneler geçersiz olacaktır.
Kur'an'ın insan fıtratına seslenirken
kullandığı yöntem, bu kitabın hangi kaynaktan
geldiğini gösteren bir delildir. Kur'an'ın
kaynağı ile evrenin kaynağı aynıdır.
Kur'an'ın yapılanmasında izlenen yöntem ile
evrenin yapılanma sürecinde izlenen yöntem de birdir.
Evrendeki en karmaşık sistemler ve en önemli yaratıklar
en yalın elementlerden oluşur. Evren binasının
yapı taşının "atom" ve canlı
binasının yapı taşının "hücre"
olduğu biliniyor. Atom, bütün küçüklüğüne rağmen
başlıbaşına bir mucizedir. Hücre de bütün
minikliğine rağmen bir başka mucizedir.
Kur'an'da da gündelik hayatın en basit gözlemleri son
derece önemli bir inanç sisteminin ve alabildiğine
geniş kapsamlı evrensel düşüncenin oluşturulması
sürecinde yapı taşları olarak
kullanılır. Bu gözlemler üreme, tohum ekip ekin yetiştirme,
su, ateş ve ölüm gibi sıradan gözlemlerdir. Bu
gözlemler şu yeryüzünde yaşayan hangi insanın
deneyim dağarcığında yoktur? Meniden insan
doğduğunu, tohumdan ekin ürediğini, gökten yağmur
yağdığını, ateşin
yanışını ve ölümü hiç görmeyen bir mağara
adamı mı? Kur'an herkesin deneyim
dağarcığında bulunan bu basit gözlemlerden
hareket ederek bir inanç sistemi kuruyor. Çünkü bu kitap
çevresi ve bilgi düzeyi ne olursa olsun bütün insanlara
sesleniyor. Kur'an, zaman zaman "gezegenlerin
yörüngelerinden de söz etmekle birlikte genellikle bu tür yalın
gözlemlere dikkatleri çeker. Çünkü bu yalın ve basit gözlemler
aslında en önemli evrensel gerçekler, en çarpıcı
ilâhi sırlardır. Bunlar yalınlıkları
sayesinde her insanın fıtratına seslenirler.
Aslında bu yalın gözlemler dünya durdukça en iddialı
bilginlerin araştırma konuları olacak kadar
önemlidirler. Şöyle ki:
Gezegenlerin yörüngeleri, evrene egemen olan geometrik
dengeyi simgeler. İnsan hayatının doğuşu,
sırların sırrıdır. Bitkisel hayatın
doğuşu, tıpkı hayvan hayatı gibi,
mucizelerin mucizesidir. Su, hayatın
kaynağıdır. Ateş, insana özgü uygarlık
sürecinin yapı taşıdır.
Bu nesneleri inceleme, bu inanç ve düşünce sistemi oluşturma
yöntemi, insanların kullandıkları bir yöntem değildir.
İnsanlar bu alanlara daldıklarında ya evrenin
yapı taşlarını oluşturan bu temel
elementlere inmezler ya da eğer onları ele alırsa böylesine
yalın, böylesine kolay anlaşılır bir
yaklaşımla ele almazlar. Bunun yerine meseleleri sadece
seçkin bir azınlığın anlayabileceği
soyut ve karmaşık felsefe tartışmalarına
boğarlar.
Yüce Allah'a gelince O'nun yöntemi işte budur: Evrenin
yapı taşlarını oluşturan temel
elementleri ele alarak bunlardan yalın ve kolay
anlaşılır, fakat aynı zamanda
eksiksiz-gediksiz bir inanç sistemi oluşturur.
Tıpkı evrenin temel yapı taşlarını
kullanarak şu koca evreni bina ettiği gibi.
Beriki öbürünün uzantısıdır aslında.
Her ikisi aynı yaratıcı üslubun, aynı
erişilmez sanatın belirgin damgasını
taşıyor!