O |
Tür
|
O |
|
17- Allah'a karşı gelmekten sakınanlar da
cennetlerde, nimet içindedirler.
18- Rabblerinin kendilerine verdikleriyle sefa sürerler.
Rabbleri onları, cehennem azabından korumuştur.
19- "Yaptıklarınıza karşılık
afiyetle yeyin, için; "
20- "Sıra sıra dizilmiş koltuklara
yaslanarak." Onları, iri gözlü hurilerle evlendirmişizdir.
21- İnanan, soyları da inançta kendilerine uyan
kimselere soylarını da katarız. Onların
işlediklerinden hiçbir şey eksiltmeyiz. Herkes
kazancına bağlıdır.
22- Cennette olanlara diledikleri meyve ve etten bol bol
veririz.
23- Orada bir kadehi kapışırlar fakat onda ne saçmalama
vardır, ne de günaha sokma.
24- Sedefteki inciler gibi olan gençler yanlarında
dolaşırlar.
25- Cennettekiler birbirlerine dönüp sorarlar:
26- Derler ki: "Daha önce biz, ailemiz içinde korkardık."
27- `Allah bize lütfetti de bizi vücudun içine işleyen
azabtan korudu."
28- "Biz bundan önce yalnız O'na
yalvarırdık. Çünkü iyilik eden, esirgeyen O'dur
O."
Bu sahne, somut nimet sahnelerine çok benzer imajlardan oluşan
bir sahnedir. Duyguların çocukluk dönemine seslenirler.
Vicdanları saf haldeki somut hazlarla cezbederler. Bu tablo
kupkuru kaskatı ve eğlenceye dalan kalplerin
karşılaştığı şiddetli azaba
karşılıktır.
"Allah'a karşı gelmekten sakınanlar da
cennetlerde, nimet içindedirler." "Rabblerinin
kendilerine verdikleriyle sefa sürerler. Rabbleri onları,
cehennem azabından korumuştur."
Bu surede sahneleri gösterilen cehennem azabından
kurtuluş bile tek başına bir nimet ve lütuftur,
bir de yanında "Cennetlerde
nimet içindedirler" müjdesi
olursa, Rabblerinin kendilerine verdiğini tadarak,
beğenerek yemek olursa nimet ne de katmerlenir?
Bir de nimetlerin ve lezzetlerinin yanında
şereflendirme ve afiyet olsun dilekleri vardır:
"Yaptıklarınıza karşılık
afiyetle yeyin, için."
Başlıbaşına en şerefli bir nimettir.
Çünkü böylesi gerekli bir seslenişe muhatap oluyorlar ve
içinde yüzdükleri nimetleri hak ettikleri ilan olunuyor. "Sıra
sıra dizilmiş koltuklara yaslanarak."
Düzgün olarak dizilmiş bu tahtlara yaslanmakla nimetler içerisinde
arkadaşları ile toplanmanın zevkini tadıyorlar.
"Onları iri gözlü hurilerle evlendirmişizdir."
Huri, insanın aklından geçen en güzel eğlenceyi
simgelemektedir.
Onlara yapılan şereflendirme bir adım daha ileri
gidiyor. Çünkü bir de bakıyorlar ki, kendi
soylarından gelen mü'minler de bu nimetler içerisinde
kendileri ile bir aradadırlar. Bu da gözetme ve önem
vermeyi bir kat daha artırıyor. Kendi soylarından
gelenlerin amelleri müttakilerin seviyesinden az olsa bile madem
ki bunlar da imanlıdırlar bir şey fark etmez.
Ayrıca bu babaların amel ve mertebelerinden hiçbir
şeyi eksiltmeyecektir. Sorumluluğun kişisel
olması ve herkesin kazandığı amellerle hesaba
çekilmesi prensibini de zedelemeyecektir. Bu ancak ve ancak yüce
Allah'ın hepsine lütfü ve ihsanıdır.
Burada tablo, sözü yine önceki nimetler yurdundaki çeşitli
nimet ve zevkleri sergilemeye getiriyor. İşte
istedikleri cinsten meyveler ve etler onlara. Ve işte orada
kadehler kaldırıyorlar. Ama bu dünya içkilerinden değil.
Çünkü dünya içkileri dudak ve dillerden boş ve
yakışık almayan sözler çıkmasına yol açar.
Duygulara ve organlara günah ve isyan tohumları eker. Ama bu
öyle mi? Bu ancak ve ancak arınmış ve
temizlenmiştir. "Onda ne saçmalama vardır ne de
günaha sokma". Onlar şarabı birbirlerine
veriyor ve topluca içiyorlar. Bu da aralarında
kaynaşmayı, lezzeti ve nimeti bir kat daha
artırıyor. Öte yandan, tertemiz masum ve parlak yüzlü
genç çocuklar (gılman) hizmetlerinde bulunuyor, kâselerini
doldurmak için aralarında dolaşıyorlar. Ki bu
çocuklar temiz mi temiz, her türlü kirden uzaktırlar.
Bunlar öyle çocuklar ki temizlik onlarda, masumluk onlarda,
cömertlikte onlarda... Onlar "Sedefteki inciler gibi"dirler.
Bu da bu hoş meclisin organlarda ve kalplerde zevk ve
tadını daha da katmerleştirir.
Bu tatlı ve sevimli sahnenin atmosferini tamama erdirmek için
yüce Allah, aralarında geçen sohbetlerini, geçmişlerini
yad etmelerini ve gark oldukları nimet, güzellik, bolluk,
rahatlık, hoşnutluk ve emniyetin sebeplerini
birbirlerine sıralamalarını yansıtmakta ve
canlandırmaktadır. Ve gönüllere bu nimetin sırlarını
açıklamakta ve onlara bu nimete götüren yolu
göstermektedir.
"Cennettekiler birbirlerine dönüp sorarlar."
"Derler ki: `Daha önce biz, ailemiz içinde korkardık."
"Allah bize lütfetti de bizi vücudun içine işleyen
azaptan korudu."
"biz bundan önce yalnız O'na yalvarırdık.
Çünkü iyilik eden, esirgeyen O'dur O': '
O halde bu nimetlerin sırrı, onların bu günden
sakınarak hayat sürdürmüş olmalarıdır.
Rabbleri ile karşılaşmanın korkusunu içlerinde
duyarak hayat sürmeleridir. Rabblerinin hesaba çekmesinden
korkarak yaşamalarıdır. Ve nihayet insana
aldatıcı emniyet hissi veren, insanı oyalayıp
meşgul eden ailelerinin arasında yaşamakla birlikte
bunlara aldanmayıp, onlarla meşgul
olmamalarındandır. İşte o zaman yüce Allah
kendilerine lütfetmiş ve kendilerini yakıp kavurucu
zehir gibi vücuda sızan semum azabından korumuştur.
Yüce Allah kendilerinin takvalarını,
korkularını ve huşularını bildiği için
kendi katından bir lütuf ve ihsan olmak üzere onları
korumuştur. Onlar bunu bilmektedirler. Onlar ulu
Allah'ın fazlı ve ihsanı olmadan sadece amelin
insanı cennete sokamayacağını bilmektedirler.
Amelin, insanın olanca gücünü harcadığına,
kulun yüce Allah'ın katındaki şeyleri arzu
etmiş olduğuna tanıklık etmekten öte bir
fonksiyonunun olmadığını da
bilmişlerdir.
İnsanı Allah'ın ihsanına layık kılan
da budur işte.
Onlar Allah'tan çekinip korkmalarının yanında
O'na dua ediyorlardı:
"Biz bundan önce yalnız O'na
yalvarırdık."
Ve onlar, Allah'ın kullarına karşı ihsan ve
rahmetinin olduğunu biliyorlardı .
"Çünkü iyilik eden, esirgeyen O'dur O."
Böylece nimet diyarında, ikrama eren kurtulmuşlar zümresinin
kendi aralarındaki fısıltılı
konuşmalarından, oraya ulaşma yollarının
sırrı ortaya çıkmış oluyor .
Şimdi, insanın hissi birinci bölümde şiddetli
azab kamçılarını yedikten ikinci bölümde ise bol
nimetlerin seslerini işittikten ve gerek birinci gerek ikinci
gerçekleri almak üzere hislerini tam hazır hale getirdikten
sonra şimdi, ayetin akışı,
insana çok hızlı
etkiye sahip bir hücumda bulunuyor. Bu hücumda insanı
haykıran gerçeklerin bombardımanına tutuyor.
İnsanın ruhunun derinliklerinden geçen vesveseleri,
güçlü meydan okumalar ve soru şeklinde kınama
ifadeleri ile izliyor. Ki meydan okumalar herhangi bir noktadan
yol bulur da insanın benliğine ulaşırsa o
benlikte istikrar kalmaz.
|
|
O |
|
O |
|