73- Ey peygamber, kâfirlerle ve münafıklarla savaş,
onlara karşı sert ol, onların varacakları yer
cehennemdir, orası ne kötü bir varılacak yerdir.
74- Onlar söylemediler diye Allah adına yemin ederler,
ama o küfür sözünü söylediler. Müslüman olduktan sonra
kâfir oldular. Yapamadıkları bir işe yeltendiler.
Bu yolla öç almaya kalkışmalarının tek
sebebi Allah'ın lütfu ile Allah'ın ve Peygamber'in
kendilerini zengin etmiş olmalarıdır. Eğer
tevbe ederlerse kendileri için iyi olur, Eğer sırt
çevirirlerse, Allah onları hem dünyada, hem de ahirette acıklı
bir azaba uğratır. Dünyada onlara ne bir dost ve ne de
bir yardım edici bulunur.
Peygamberimiz -salât ve selâm üzerine olsun- münafıklara
karşı o kadar çok yumuşak davranmış, o
kadar çok hatalarını
bağışlamış ve o kàdar çok suçlarını
görmezlikten gelmiştir ki, bunun haddi hesabı yoktur.
İşte şimdi yumuşak huyluluğu son raddeye
gelmiş ve hoşgörü zamanını doldurmuştu.
Şimdi yüce Rabbi olan Allah, ona yeni bir strateji
izlemesini emrediyordu. Artık Allah onları bu ayette kâfirlerin
arasına katıyor. Hem kâfirlere, hem de münafıklara
karşı sert, katı, acımasız ve
amansız bir cihad örneği vermesini,
acımamasını ve fırsat vermemesini emrediyordu.
Hiç kuşkusuz yumuşaklığın da,
sertliğin de kendine göre yeri vardır.
Yumuşaklığın zamanı dolunca sertlik
başlamalıdır. Pasif direniş olan sabrın dönemi
kapanınca kesin ve ayırıcı tavır ortaya
konmalıdır. Hareketin kendisine göre şartları
ve bu yöntemin kendine göre aşamaları vardır.
Bazı durumlarda yumuşaklık sıkıntı
getirir ve bazen de hoşgörü zararlı olur.
Münafıklara karşı yapılacak olan cihaddaki
hoşgörü sertliğini anlama konusunda değişik
yorumlar vardır. Hz. Ali'den (kerremellahu vechehu) gelen bir
rivayette, onlara karşı kılıçla savaşılır
deniyor. İbn-i Cerir (Allah O'na rahmet eylesin) de bu görüşü
tercih etmiştir. İbn-i Abbas'tan -Allah ondan razı
olsun- gelen rivayete göre ise, onlarla yapılacak cihad,
karşılıklı ilişkilerle,
davranışlarla ve onların içyüzlerini ortaya koyup
kamuoyunu uyarmak alanlarında gerçekleştirilecektir.
Ayrıca Peygamber -salât ve selâm üzerine olsun- münafıklarla
savaşmamıştır. İlerde de göreceğimiz
gibi uygulamada bu şekilde gerçekleşecektir.
"Onlar söylemediler diye Allah adına yemin ederler,
ama o küfür sözünü söylediler. Müslüman olduktan sonra
kâfir oldular. Başaramayacakları bir işe
giriştiler."
Ayeti kerime, ana hatları ile münafıkların
genel tavırlarını ortaya koyuyor. Peygamber'e -salât
ve selâm üzerine olsun- ve müslümanlara karşı
defalarca yapmak isteyip yapamadıkları kötülüklere işaret
ediyor. Ayrıca ayetin iniş sebebini belli bir olaya
bağlayan birtakım rivayetler de vardır:
Katade der ki; Bu ayet Abdullah İbn-i Ubey hakkında
inmiştir... Ensar'dan ve Cüheyn kabilesinden iki adam aralarında
dövüştüler. Cüheyn'li Ensar'dan olana karşı
üstün geldi. Bu sırada Abdullah İbn-i Ubey "Ey
Ensar! Siz kardeşinize yardım etmez misiniz?" dedi.
Sonra; "Vallahi, Muhammed ile bizim durumumuz şu atasözünde
vurgulanan olaya benziyor:
"Besle köpeğini, yesin seni!" (Besle
kargayı, oysun gözünü gibi) ve "Medine'ye döndüğümüzde
güçlü olan zayıf olanı dışarı
atacaktır" diye ilave etti.
Müslümanlardan biri hemen bu olayın haberini
Peygamberimize -salât ve selâm üzerine olsun- iletti. Peygamber
ona adam gönderdi ve durumu soruşturdu. Abdullah İbn-i
Ubey böyle bir şey söylemediğine dair yemin etti. Yüce
Allah da onun hakkında bu ayeti indirdi."
İmam Ebu Ca'fer İbn-i Cerir rivayet zinciriyle
İbn-i Abbas'ın şöyle dediğini aktarır:
Bir ara Peygamberimiz -salât ve selâm üzerine olsun- bir ağacın
altına otururken şöyle buyurdu:
"Size bir adam gelecek ve şeytanın gözüyle
size bakacaktır, geldiği zaman onunla
konuşmayınız"...
Çok geçmeden mavi gözlü bir adam geldi. Peygamberimiz
-salât ve selâm üzerine olsun- O'nu çağırdı ve
şöyle dedi: "Sen ve arkadaşların neden
benimle alay ediyorsunuz?"
Adam gitti, arkadaşlarını getirdi. Hiçbir
şey söylemediklerine dair Allah'a yemin ettiler. Nihayet salıverildiler.
Yüce Allah onlar hakkında şu ayeti indirdi:
"Bir şey söylemediler diye Allah adına yemin
ederler."
Urve b. Zübeyr ve başkaları özetle şu anlama
gelen bir rivayette bulunurlar:
Bu ayet Cilas b. Suveyd b. Samit hakkında inmiştir.
Cilas'ın Ümeyr b. Said adında bir üvey çocuğu
vardı. Cilas; eğer Muhammed'e gelen vahiy gerçek ise,
biz şu üzerinde bulunduğumuz eşeklerden daha
aşağılığız" dedi. Umeyr döndü
O'na şöyle dedi: Ey Cilas! Allah'a yemin ederim ki, sen
insanlar içinde en çok sevdiğim kişisin. Bana göre
gözünü budaktan sakınmayan bir adamsın. Kendisine hiçbir
kötülük dokunmasını istemediğim adamlardan
birisin. Şimdi öyle bir söz söyledin ki, onu açıklasan
kendimi rezil etmiş olurum. Eğer gizleyecek olursam
kendimi helak etmiş olurum. Ama bu iki şıktan
ikincisini tercih etmek bana diğerinden daha kolay geliyor.
Sonra kalktı. Peygamber'e geldi. Olayı anlattı.
Cilas böyle bir şey söylediğini inkâr etti. Ve böyle
bir şey söylemediğine dair Allah adına yemin etti.
Bunun üzerine Allah bu ayetleri indirdi. Adam bundan sonra geldi.
"Ben öyle bir şey söylemiştim" Allah benim
tevbe etmemi istiyor. Ben tevbe ediyorum. Ve
yaptığım işten pişmanlık duyuyorum"...
dedi. Böyle demesi kabul edildi.
Fakat bu rivayetlerde ayeti kerimede geçen
"başaramayacakları
bir işe giriştiler" ifadesiyle
bağdaşmıyor. Ayetin bu bölümünün,
Peygamberimizin salât ve selâm üzerine olsun- Tebük'ten
dönerken suikaste uğraması ile ilgili olduğuna
dair pekçok rivayetler vardır. Bunlara göre Peygamberimiz
savaştan döndüğü sırada münafıklardan bir
grup O'nu pusuya düşürmek istemiştir. Ayetin bu bölümü
de bu olayı kasdetmiştir. Şimdi bu rivayetlerden
bir tanesini buraya aktaralım:
İmamı Ahmed -Allah O'na rahmet eylesin- der ki;
Yezid'den, Velid b. Abdullah b. Cemiy'den, Ebu Tufeyl'den gelen
rivayette deniyor ki;
Peygamberimiz -salât ve selâm üzerine olsun- Tebük savaşından
dönerken bir adamın şu sözleri ilan etmesini istedi:
"Allah'ın Resulü -salât ve selâm üzerine olsun- dağın
yüksek yolunu (Metinde geçen Akabe: Yüksek ve dar yol demektir.)
tuttu. Kimse o yola girmesin!"
Peygamberimiz -salât ve selâm üzerine olsun- bir ara bu
patikada yürüyordu. Önünde Huzeyfe, arkasında Ammar
vardı. Tam bu sırada maskeli bir grup, süvari olarak
geldi. Ammar'a yetiştiler. Ammar Peygamberimizin -salât ve
selâm üzerine olsun- bineğini sürüyordu. Artık Ammar
-Allah ondan razı olsun onlara döndü ve onların
bineklerinin yüzlerine vurmaya başladı. Peygamberimiz
-salât ve selâm üzerine olsun- bu arada Uzeyfe'ye: "Daha
hadi, daha hadi," diyerek bu şekilde
aşağıya kadar indiler. Sonra Ammar da döndü geldi.
Peygamberimiz: "Ey Ammar, onları tamdın mı?"
diye sordu. Ammar:
"Bineklerin hepsini tanıdım. Ancak adamlar
maskeliydi."
"Ne yapmak istediklerini anladın mı? diye
sorduğunda Ammar:
"Allah ve peygamberi daha iyi bilir" dedi.
Peygamber buyurdu ki:
"Peygamberin bineğini ürkütmeyi ve bu yüksek yerde
O'nu bineğinden düşürmeyi istiyorlardı."
Bu olaydan sonra Ammar Peygamber'in -salât ve selâm üzerine
olsun- ashabından birine: Allah aşkına söyle,
Akabe ashabı (Peygamberimizi geçitte kıstırmak
isteyenler) kaç kişiydi:
Adam:
"Ondört kişiydiler" dedi.
Ammar
Eğer sende onlardan biri isen, onbeş kişi
olurlar, dedi. Ammar der ki:
Peygamber bunlardan üç kişinin adını söyledi.
Ve onları hesaba çektiğinde onlar:
"Biz Resulullah'ın böyle bir ilan yaptığını
duymadık" dediler. Biz onların ne yapmak
istediklerini de bilmiyorduk.
Ammar der ki:
Geriye kalan oniki kişinin hem bu dünya hayatında,
hem de şahitlerin konuşacağı ahiret gününde
Allah'a ve Resulüne karşı savaş açtıklarına
şahitlik ederim.
İşte bu olay, onların niyetlerini ortaya
koyuyor. Ayet bu olayı kasdetse de, kasdetmese de bu
insanların niyetleri ortadadır. Bu insanların içlerinde
buna benzer bir hainliğin bulunması, gerçekten hayret
edilecek bir şeydir. İşte bu nedenle ayeti kerime
onların hallerine hayret etmektedir.
"Bu yolla öç almaya kalkışmalarının
tek sebebi Allah'ın lütfu ile Allah'ın ve peygamberinin
kendilerini zengin etmiş olmalarıdır."
İslâm onlara hiçbir kötülük yapmamıştır.
İslâm onlardan öç almak şöyle dursun, islâmdan
sonra bu din sayesinde refaha kavuşmuşlardır.
Herhalde bunun öcünü. almak istiyorlardı.
Şimdi bu hayret ifadesinden ve iç yüzlerini ortaya
koymasından sonra kesin hüküm bildiriliyor.
Bütün bunlardan sonra tevbe kapısı ardına
kadar açık tutulmaktadır. Kim kendine iyilik yapmak
isterse, hemen bu açık kapıdan girsin. Kim de
sapık yola girmek isterse onun da sonu açıktır.
Hem dünyada, hem de ahirette can yakıcı bir azap: Bu
yeryüzünde dostsuz ve yardımcısız kalmak...
Artık dileyen kendi tercihini yapsın. Bundan sonra
sorumlusu sadece kendisidir.
"Eğer tevbe ederlerse, kendileri için iyi olur. Eğer
sırt çevirirlerse, Allah onları hem dünyada, hem de
ahirette acıklı bir azaba uğratır. Dünyada
onlara ne bir dost ve ne de bir yardım edici bulunur."