Madem ki, münafık olan kadınlar ve erkekler hep
aynıdır, birbirinden farklı değildir;
karakterleri aynı ve yapıları aynı ise, mü'min
olan kadınların ve erkeklerin de hep aynı
olması, birbirinden farklı olmaması gerekir.
Yapıları, özellikleri bir de olsa, münafık
kadınlar ve münafık erkekler birbirlerinin dostu olacak
düzeye yükselemezler. Zira dostluk, cesaret, yüreklilik ve yardımlaşma
ister. Birtakım yükümlülükler getirir. Münafıklar
arasında dahi olsa, münafıklığın
yapısı, karakteri bunu kabul etmez, kaldırmaz.
Aslında münafıklar tek başına kalan güçsüz,
basit insanlardır. Yoksa dayanışma içine giren
kenetlenmiş, güçlü bir cemaat/topluluk, kitle değillerdir...
Evet yapıları, karakterleri, ahlâkları ve
yaşantıları benzerlik arzetse de durumları
budur. Kur'an-ı Kerim'deki bu ifade üslubu, bu gerçeği
her iki tarafı da tasvir ederken ihmal etmiyor.
"Erkek-kadın bütün münafıklar hep birdirler."
"Erkek-kadın bütün mü'minler birbirlerinin dostu,
dayanağıdırlar."
Mü'minin yapısı, aynen mü'min ümmet;n yapısı
gibidir; birlik yapısı, dayanışma
yapısı, yardımlaşma yapısı. Fakat bu
dayanışma, iyiliği gerçekleştirme ve kötülüğü
bertaraf etme alanında görülen bir dayanışmadır.
"İyiliği emrederek kötülükten sakındırırlar."
İyiliği gerçekleştirme ve kötülüğü
bertaraf etme dostluğu, dayanışmayı ve
yardımlaşmayı gerektirir... İşte bu
noktada mü'min ümmet tek bir yumruk olur. Arasına
ayrılık etkenleri sızmaz. Mü'min cemaatte ayrılığın
olduğu her yerde mutlaka yapısına, inanç sistemine
yabancı bir unsur karışmış demektir.
İşte bu yabancı unsur, bu cemaatin içine ayrılık
tohumları sokar. Orada karışıklıktan
önceki yapıyı, her şeyi bilen ve her şeyden
haberdar olan yüce Allah'ın belirlemiş olduğu
temel yapıyı bozan bir hastalık vardır!
"Birbirlerinin dostu dayanağıdırlar."
Mü'minler bu dostluk ile iyiliği emretmeye, kötülüğü
yasaklamaya, Allah'ın sözünü, dinini yüceltmeye, islâm
ümmetinin yeryüzünde gerçekleştirmesi gereken hedefe
doğru yönelirler.
"Namazı kılarlar."
Bu, onları Allah'a bağlayan bağdır.
"Zekâtı verirler."
Bu da müslüman toplumu birbirine bağlayan,
dostluğun ve dayanışmanın hem maddi, hem de
manevi şeklini gerçekleştiren bir görevdir.
Allah'ın emri ve peygamberinin emri dışında
onların bir isteği, bir arzusu olmaz. Allah'ın ve
peygamberinin şeriatından başka onların bir
anayasası, bir ilkesi olmaz. Allah'ın ve peygamberinin
dini dışında onların bir yolu, bir
programı olmaz. Allah ve peygamberi hüküm verdiğinde
artık onlar için seçme hakkı kalmaz. Böylece onların
programları birleşir, hedefleri bire indirgenmiş
olur, yolları birleşir. Dosdoğru hedefe
ulaştırıcı olan yegane yol, önlerinde
çatallaşmaz, ayrı ayrı yollar ortaya çıkmaz.
"Allah işte onlara rahmet edecektir."
Rahmet sadece ahirette olmaz. Önce bu dünyada gerçekleşir.
Allah'ın rahmeti, iyiliği emreden, kötülüğü
yasaklayan, namaz kılan ve zekât veren tüm fertleri kapsamına
aldığı gibi, böyle iyi fertlerden oluşan
cemaati, topluluğu da kuşatır. Kalbin huzura
kavuşturulmasında, kalplerin Allah'a
bağlanmasında fitnelerden ve belalardan korunmada ve
kollamada Allah'ın rahmeti... Topluluğun, toplumun düzelmesinde,
yardımlaşmasında ve dayanışmasında
Allah'ın rahmeti... Teker teker her ferdin hayatta huzura
kavuşmasında, Allah'ın rızası ile huzura
kavuşmasında Allah'ın rahmetinin kuşkusuz
etkisi büyüktür.
Mü'minlerin iyiliği emretme, kötülüğü yasaklama,
namaz kılma ve zekât verme şeklinde sıralanan bu dört
sıfatı (özelliği), münafıkların kötülüğü
emretme, iyiliği yasaklama, Allah'ı unutma ve ellerini
sıkı tutup cimrilik etme şeklinde sıralanan dört
özelliğinin karşılığıdır. Yüce
Allah'ın mü'minlere rahmet etmesi münafıklara ve kâfirlere
lanet etmesinin karşılığıdır...
İşte yüce Allah'ın mü'minlere zaferi vadetmesi
onları yeryüzüne hakim kılması, onları
insanlık için güzel, ideal bir yönetime kavuşturması
hep bu sıfatlara, özelliklere bağlıdır.
"Hiç şüphesiz Allah güçlü iradelidir ve her yaptığı
yerindedir."
Bu yükümlülükleri yerine getirerek birbirlerinin dostu,
yardımcısı olmaları için mü'min olan topluluğu
galip kılmaya gücü yeter. Yeryüzünde iyiliği
yaygınlaştırmaları, kullar arasında
Allah'ın sözünün, dininin bekçiliğini yapmaları
için mü'minlere zafer ve üstünlük vermesi anlamında da
hikmet sahibidir.
Madem ki, cehennem azabı münafıkları ve kâfirleri
beklemekte, Allah'ın laneti onları gözetmekte, Allah'ın
onları unutması da kendilerine güçsüzlük ve
mahrumiyet ile damgalamaktadır; öyleyse, cennet nimetleri de
mü'minleri beklemektedir:
"Allah erkek-kadın bütün mü'minleri altlarından
nehirler akan ve içlerinde sürekli kalacakları cennetlere,
Adn cennetlerinde konforlu konutlara yerleştireceğine söz
vermiştir.
Orada rahat etmeleri için... Onlara bundan daha büyüğü
ve değerlisi vardır:
"Allah'ın hoşnutluğu ise bunlardan daha büyük
bir ödüldür."
Cennet, içindeki bütün nimetlerine rağmen, bu
onurlandıran, şereflendiren hoşnutluğun o güzelim
atmosferinde sönük kalır ve gözlerde küçülür.
"Allah'ın hoşnutluğu ise bunlardan daha büyük
bir ödüldür."
Allah ile bağ kurma anı, O'nun yüceliğini görmenin,
müşahede etmenin anıdır. Yeryüzünün ağırlıklarından,
yüklerinden kısa vadeli isteklerinden ve bu bedensel
arzuların kafesinden kurtuluş anıdır... Bu
anda insan kalbinin derinliklerinde gözlerle görülmesi mümkün
olmayan ışık kaynağından bir
ışık yayılır. Bu an, Allah'ın
ruhundan bir kor parçasıyla ruhların her
tarafının aydınlandığı bir
andır. Çok nadir insanlarda görülen ve bir göz kırpması
kadar kısa bir anda gelip geçen bu zaman dilimlerinin
herbirinin yanında bütün dünya nimetleri ve bütün
umutlar sönükleşip değersizleşir. Peki bu
ruhları çepeçevre kuşatan onlar tarafından sürekli
biçimde algılanan Allah rızası hakkında ne
diyebiliriz ki!
"İşte büyük kurtuluş, büyük başarı
budur."
OLAYLARIN REALİST ÇÖZÜMÜ
Gerçek mü'minlerin sıfatları ile iman
iddiasında olan münafıkların sıfatları açıklandıktan
sonra, yüce Allah peygamberinden, kâfirlerle ve münafıklarla
savaşmasını istiyor. Kur'an-ı Kerim, bu münafıkların
küfür sözü söylediklerini ve islâmdan sonra küfre saptıklarını
ve Allah'ın emellerini kursaklarında
bıraktığı bir işe
kalkıştıklarını, eylemlerinin de şu
anda içine düştükleri küfrün dürtüleriyle
yönlendirildiğini belirtiyor. Aslında gönderilişi
iyilik ve bereketten başka bir şey olmayan Allah'ın
resulüne neden karşı koyduklarına hayret ediyor. Kâfirlikte
ve münafıklıkta dirètmemeleri için onları tehdit
ediyor: