49- Onlardan bazıları, "Bana savaşa
katılmama izni ver de beni fitneye düşürme"
derler. Haberiniz olsun ki, onlar fitnenin içine düşmüşlerdir
ve cehennem kâfirleri kuşatacaktır.
50- Eğer karşına bir iyilik çıkarsa
fenalarına gider. Eğer başına bir musibet
gelirse, "Biz savaşa katılmayarak önceden
tedbirimizi aldık " diyerek sevinç içinde dönüp
giderler.
51- Onlara de ki; "Başımıza gelenler,
sadece Allah'ın alnımıza
yazdıklarıdır. Bizim mevlamız, sahibimiz O'dur.
Mü'minler sadece Allah'a dayansınlar.
52- De ki; "Bizim için beklediğiniz sonuç iki
iyiden, yani zaferden veya şehit düşmekten biri
değil mi? Biz ise Allah'ın sizi ya doğrudan
doğruya kendi tarafından ya da bizim elimizle azaba
uğratmasını bekliyoruz. Bekleyiniz bakalım,
biz de sizinle birlikte bekliyoruz. "
Muhammed İbn-i İshak, Zühri'den, Yezid İbn-i
Ruman'dan, Abdullah İbn-i Ebu Bekir'den ve Asım
İbn-i Katade'den rivayet ederek onların şöyle
dediklerini ifade etmektedir:
Peygamberimiz -salât ve selâm üzerine olsun- Tebük savaşının
hazırlığını yaptığı bir
sırada, Beni Seleme'nin kardeşi Cedd İbn-i Kays'a,
"Ey Cedd, sen Asfaroğulları (yani
Bizanslılarla) ile savaşabilir misin"? diye sordu.
Cedd şu cevabı verdi:
"Ey Allah'ın elçisi, bana izin versen ve beni
fitneye düşürmesen olmaz mı? Allah'a yemin ederim ki,
bizim eller benden daha çok kadına düşkün bir adam
tanımamıştır. Ben Rumlar'ın dilberlerini
gördüğümde, kendimi tutamamaktan korkuyorum."
Peygamberimiz -salât ve selâm üzerine olsun- yüzünü
çevirdi ve "Sana izin verdim" buyurdu. İşte
bu ayet Cedd İbn-i Kays hakkında inmiştir. Münafıklar
işte bu tür bahaneleri mazeret olarak ileri sürüyorlardı.
Onların bu mazeretleri şu şekilde reddedildi:
"Haberiniz olsun ki, onlar fitnenin içine düşmüşlerdir
ve cehennem kâfirleri kuşatacaktır."
Bu ifade bir sahneyi tasvir ediyor. Buna göre sanki fitne kızgın
bir ateştir. Fitneye düşenler oraya yuvarlanmakta,
ardından cehennem de onları çepeçevre kuşatmakta,
bütün çıkış yerlerini ve pencerelerini
kapatmakta ve hiç kimse artık oradan kurtulamamaktadır.
Bu, onların bütünü ile günaha dalmalarına ve onun kaçınılmaz
cezasını beklemelerine işaret eden bir kinayedir.
Yalanın, savaştan geri kalışın ve bu
seviyesiz mazeretlere yapışacak kadar düşüşlerinin,
alçalışlarının cezasını
somutlaştıran bir kinaye... Dış görünüş
itibariyle, ne kadar islâm oldukları imajını
vermeye çalışsalar da, münafıklık (ikiyüzlülük)
yaptıkları için onların kâfir oldukları bu
ayette belirtilmektedir.
"Eğer karşına bir iyilik çıkarsa
fenalarına gider."
Onlar müslümanların başına gelen bir felâkete,
bir sıkıntıya seviniyorlar:
"Eğer başına bir musibet gelirse, `Biz
savaşa katılmayarak önceden tedbirimizi aldık'
derler."
Biz müslümanlarla birlikte kötü bir duruma düşmemek için
daha önceden önlemimizi aldık. Ve savaştan, çatışmadan
geri kaldık!
"Sevinç içinde dönüp giderler."
Kendileri kurtuldukları için... Ve müslümanların
başına musibet geldiği için.
Çünkü onlar işlerin, olayların dış görünüşlerini
esas alırlar. Ne olursa olsun onlar belayı, musibeti kötü
olarak değerlendiriyorlar. Savaştan geri kalmak ve
evlerinde oturmakla kendilerine iyilik yaptıklarını
sanıyorlar. Halbuki onların kalpleri, Allah'a teslim
oluştan ve O'nun belirlediği kadere razı olmaktan
ve bu kaderin iyiliğe vesile olacağına inanmaktan
tamamen boşalmış bulunmaktadır. Doğru dürüst
bir müslüman ise, vargücü ile çalışır, ileriye
atılır ve hiç de korkuya kapılmaz.
Karşılaşacağı iyiliğin ve kötülüğün
Allah'ın iradesine bağlı olduğuna ve yüce
Allah'ın kendisinin yardımcısı ve destekçisi
olduğuna inanır.
"Onlara de ki; "Başımıza gelenler,
sadece Allah'ın alnımıza
yazdıklarıdır. Bizim mevlamız, sahibimiz O'dur.
Mü'minler sadece Allah'a dayansınlar..."
Zaten yüce Allah mü'minler için zaferi yazmış ve
eninde sonunda bu zafere kavuşacaklarına söz vermiş
bulunmaktadır. Ne kadar zorluklarla
karşılaşsalar, ne kadar sınavlardan geçirilseler
yine de bunların hepsi vadedilen zafer için bir hazırlıktan
öteye geçmez. Böylece mü'minler, bir süzgeçten
geçirildikten sonra ve bir belgeye dayanarak Allah'ın
yasasının gerektirdiği vasıtalara
başvurarak, ucuz değil, değerli-üstün bir zafere
kavuşacaklardır. Her çeşit fedakârlığa
göğüs geren ve bütün belalara, sınavlara
hazırlıklı bulunan aziz ruhların (canların)
kendilerini koruduğu bir izzete kavuşacaklardır.
Asıl zaferi veren ve destekleyen yüce Allah'tır:
"Mü'minler sadece Allah'a dayansınlar."
Allah'ın takdirine inanmak ve Allah'a tam anlamı ile
güvenmek, imkânların elverdiği ölçüde hazırlık
yapmaya aykırı düşmez. Böyle bir hazırlık
yapmak Allah'ın apaçık emridir:
"Onlara karşı gücünüzün yettiğince
kuvvet hazırlayın." (Enfal Suresi, 60)
Allah'ın emrini uygulamayan, sebeplere
yapışmayan, Allah'ın hiç kimseyi kayırmayan
ve hiç kimsenin hatırını saymayan yürürlükteki
yasasını kavramayan insan, gerçek anlamda Allah'a
güvenmiş ve Allah'a dayanmış olmaz.
Ayrıca mü'minin bütün yaptıkları
hayırdır, iyiliktir. İster zafere kavuşsun,
ister şehitliğe, farketmez. Kâfire gelince, onun her işi
kötüdür. İster doğrudan Allah'ın azabına
çarpılsın, isterse mü'minlerin elleriyle cezalandırılsın,
farketmez:
"De ki; "Bizim için beklediğiniz sonuç iki
iyiden, yani zaferden veya şehit düşmekten biri
değil mi? Biz ise Allah'ın sizi ya doğrudan
doğruya kendi tarafından ya da bizim elimizle azaba
uğratmasını bekliyoruz. Bekleyiniz bakalım,
biz de sizinle birlikte bekliyoruz."
Münafıklar, mü'minlerin başına nasıl bir
musibet gelmesini bekliyorlar? Onların akıbetleri
herhalde iyilik ve güzelliktir. Ya Allah'ın sözünü
hükmünü yüceltip egemen kılarak zafere
ulaşırlar. Bu, onların yeryüzünde elde edecekleri
mükâfattır. Veya Hakk yolunda şehitliğe
erişirler. Bu da, Allah katındaki derecelerin en büyüğüdür.
Peki mü'minler, münafıklar için nasıl bir
akıbeti bekliyorlar? Onları bekleyen ya Allah'ın
kendilerinden önceki yalanlayıcıları
yakaladığı gibi kendilerini de kıskıvrak
yakalayacak olan azabıdır ya da daha önce müşriklerin
başına geldiği gibi mü'minlerin elleriyle cezalandırılmalarıdır...
"Bekleyiniz bakalım, biz de sizinle birlikte
bekliyoruz."
Sonuç bellidir... Neticede zafer müminlerindir.
ÖZDEN YOKSUN GÖRÜNTÜ
Savaşa gitmemek için mazeret ileri süren, savaştan
geri kalan ve mü'minlerin bir açığını
yakalamak için pusuda bekleyenlerin bazıları, cihada
gitmemek için mazeret beyan ederken, malı yönden yardım
yapmak istediklerini söylüyorlardı. Böylece her yerde ve
her zamanda, münafıkların yöntemini kullanarak sopayı
ortadan tutmak istiyorlardı. Yüce Allah onların bu
sahte tekliflerini reddetti. Peygamberine, "Onların
yapacakları harcamaların Allah'ın katında
kabul edilmeyeceğini, çünkü bu harcamaları ile sadece
gösteriş yaptıklarını ve korkudan böyle bir
teklif getirdiklerini, imanlarını ve güvenlerini esas
alarak infakta bulunmadıklarını açıklamayı"
emretti. Gerçek durumları bu olduğuna göre,
isterse onlar infaklarını müslümanları
kandırmak için bir kalkan olarak gönül rızası
ile vermiş olsunlar, isterse durumlarının ortaya çıkmasından
korktukları için istemeyerek vermiş olsunlar, farketmez.
Bu yoldaki harcamaları, her iki halde de reddedilmiş
bulunmaktadır. Onların bu yardımları
kendilerine bir sevap getirmeyecek ve Allah katında hesaba
katılmayacaktır: