15- Yemin ederim geri kalıp
gizlenenlere.
16- Akıp giderken
ışık verenlere.
17- Kararan geceye.
18- Soluk almaya
başlayan sabaha.
19-Şüphesiz o
şerefli bir elçinin sözüdür.
20- Kuvvet sahibidir. Arşın
sahibi Allah katında yücedir.
21- Orada kendisine itaat
edilir, güvenilir.
22- Arkadaşımız
deli değildir.
23- Şüphesiz (Muhammed)
onu apaçık ufukta görmüştür.
24- O, gayb hakkında
töhmet altında tutulamaz.
25- O, kovulmuş
şeytanın sözü değildir.
26- O halde nereye
gidiyorsunuz?
27- O alemlere öğütten
başka birşey değildir.
28- Sizden düzelmeyi
dileyenler için.
29- Ancak alemlerin Rabbi
Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.
Geri dönen akıp
giden ve gizlenen kavramlarıyla yıldızlara
işaret edilmektedir. Bunlar yörüngelerinde gidip gelen, akıp
giden ve gizlenen gezegenlerdir. ifade güzelliği, burada
onlara ceylanın hayatına ve hareketine benzeyen güzel
ve zarif bir hayat süsü vermektedir. Bunlar akıp giden ve
yuvalarında gizlenen, başka bir yoldan geri dönen
ceylanların hareketlerini andırmaktadır. Cana
yakın, sıcak ifade ile bu gezegenlerin hayat
fışkırdığını dile getirmektedir.
Onların hareketlerindeki güzelliğe de duygusal açıdan
işaret edilmiştir. Gizlenmelerinde ve ortaya çıkmalarında,
yollarında ve uzaklaşmalarında, akıp
gitmelerinde ve geri dönmelerinde duygusal bir güzellik göze
çarpmaktadır. Bunun yanında onu destekleyen musiki güzelliğine
ait mesaj yer almaktadır.
"Kararan geceye."
Yani karanlık çöktüğü zaman. Fakat buradaki "kararan"
sözcüğünde birtakım mesajlar bulunmaktadır.
"As'asa" kelimesi iki bölümden oluşmaktadır:
As. As. Bu da ses tonu ile bu gecedeki hayata işaret
etmektedir. Kişi karanlıklar içinde el yordamı
veya ayak hareketleri ile hareket etmeye çalışmaktadır.
Fakat bir şeyi görememektedir. Bu gerçekten Hayrete düşüren
bir mesaj ve derin anlamlar ifade eden bir işaretin harekete
dönüşmesidir.
"Soluk almaya
başlayan sabaha." ifadesi
de bunun gibidir. Hatta ondan daha canlı ve daha yüklü
mesaj taşımaktadır. Sanki sabah nefes Alıp
veren bir canlıdır. Nefesleri aydınlık, hayat
ve canlı olan herşeye sızan harekettir.
Aşağı yukarı kesin söyleyebilirim ki, Arap
dili ve edebiyatı bütün ifade ve anlatım gücüne rağmen
sabahın bu türden bir ifadesini içermemektedir.
Şafağın görünmesi, açık olan kalplere onun
bilfiil nefes aldığı duygusunu vermektedir. Sonra
bu ifade geliyor, açık olan kalbin hissettiği bu gerçeği
tasvir ediyor.
İfade ve tasvirin güzelliğinden
zevk alan, herkes "Geri kalıp gizlenenlere, akıp
giderken ışık verenlere, kararan geceye, soluk
almaya başlayan sabaha:' ilahi sözlerinde duygusal ve
ifade açısından büyük bir zenginlik olduğunu
farkeder. Değinmekte oldukları evrensel gerçekler bir
tarafa bunlar gerçekten güzel, üstün ve zarif bir ifade
zenginliğini dile getirmektedir. insanlığın
duygularına kat kat duygular katmaktadır. Onların
bu evrensel olaylar; bilinçli, duyarlı bir duygu ile
karşılamalarını sağlamaktadır.
GÜVENİLİR ELÇİ
VE PEYGAMBER
Hayat giydirilen bu
evrensel sahnelere dikkat çekilmektedir. Dolayısıyla güzel
ve canlı ifadelerle insanın ruhu, onların özüne
bağlanmaktadır ki insanın ruhuna
sırlarını versin. Onların ardındaki
kudrete doğru yönelsin. Kendisine çağrıldığı
iman gerçeğinin doğruluğunu dile getirsin. Sonra
Hz. Peygamber ile Cebrail gerçeği hatırlanacak ve kabul
edilecek en uygun hallerde söz konusu edilmektedir.
"Şüphesiz o
şerefli bir elçinin sözüdür. Kuvvet sahibidir. Arş
sahibi Allah katında yücedir. Orada kendisine itaat edilir,
güvenilir: '
Şüphesiz bu Kur'an
ve ahiret günü bu şekilde tanıtılması
değerli bir elçinin sözüdür. Bu elçi Cebrail'dir.
Kur'an'ı taşıyor ve O'nu tebliğ ediyor. Bu
Kur'an'ı O getirip tebliğ ettiği için onun sözü
olmuştur.
Bu elçinin, yani Kur'an'ı
taşıması ve O'nu tebliğ etmesi için seçilen
bu elçinin sıfatlarından söz ediliyor. O Rabbi katında
"değerlidir", nitekim "Kuvvet sahibidir."
diyen rabbinin kendisidir. Bu ifade de sözü taşımak
için belli bir güce sahip olunması gerektiği
imajını vermektedir. "Arşın sahibi
katındaki yeri yücedir." Derecesi ve makamı yücedir.
Kimin katında? Yücelerin yücesi, arşın sahibi
katında. Orada, yüceler aleminde sözü geçerlidir. Taşıdığı
ve tebliğ ettiği konularda güvenilen, itimat edilendir.
Bu sıfatlar bir bütün
olarak bu sözün yüceliğini, büyüklüğünü,
üstünlüğünü ifade ettikleri gibi yüce Allah'ın
insana ihsanını ve yardımını da dile
getirmektedir. İşte bu nedenle yüce Allah, söz konusu
mesajı Alıp getirecek ve insanlardan seçilen peygambere
vahiy tebliğ edecek bu sıfatların sahibi
meleklerden bir elçiyi seçmektedir. Bu gerçekten insanı
mahcup edecek bir ilgidir. Halbuki eğer yüce Allah insana
ikramda bulunmamış ve onu onurlandırmamış
olsaydı o Allah'ın mülkünde hiçbir değer ifade
etmezdi.
İşte, sözü taşıyıp
getiren ve onu belirlenen kişiye teslim eden elçinin sıfatları.
Onu Alıp size bildiren peygambere gelince o "sizin
arkadaşınızdır." Uzun bir süre aranızda
yaşayan ve gerçekten tanıdığınız
bir kişidir. Size gerçeği getirdiğinde size ne
oluyor ki, onun hakkında söylenmedik söz bırakmıyorsunuz?
Onun dini hakkında çeşitli görüşlere
ayrıldınız. Halbuki o "sizin
arkadaşınızdır" bilmediğiniz
biri değil. Ve O size gayb konusunda söz ettiğinde
itimat edilen birisidir.
"Arkadaşınız
deli değildir. Şüphesiz onu apaçık ufukta görmüştür.
O, gayb hakkında töhmet altında tutùlamaz. O, kovulmuş
şeytanın sözü değildir. O halde nereye
gidiyorsunuz? O alemlere öğütten başka birşey
değildir."
Onlar gerçek anlamda onu
tanıyorlardı. Aklı olgunluğunu,
doğruluğunu, güvenilir kişiliğini ve
kararlılığını bildikleri halde Resul-ü
Ekrem hakkında şöyle diyorlardı: "O
delinin biridir. Söylediklerini bir şeytan O'na
getirmektedir." Bazıları bu sözleri O'na ve
mesajına karşı bir tuzak olarak ileri sürüyor.
Nitekim bu noktaya parmak basan haberlerde vardır.
Bazıları ise şimdiye kadar duymadıkları,
Alışmadıkları, insanların sözleri ile kıyaslanmayan,
Hayrete ve dehşete kapıldıkları için böyle
diyorlardı. Bu konuda "Her şairin bir
şeytanı vardır. Ona eşsiz güzellikte sözler
getirir. Her kahinin bir şeytanı vardır. Uzakta
olan gayb tan ona haber getirir. Şeytan bazı insanlara
dokunur, çarpar. Onlar vasıtası ile ilginç sözler
söyletir" şeklindeki anlayışlarına ve düşüncelerine
dayanıyorlardı. Böylece biricik doğrudan gerçek
sebepten uzak düşüyorlardı. Bu gerçek sebep vahiy idi.
Alemlerin Rabbi tarafından gönderilen vahiy.
Surenin bu bölümünde
Kur'an-ı Kerim onlara eşsiz kainatın güzelliğinden
ve güzel sahnelerin canlılığından söz
etmektedir. Böylece Kur'an'ın bu güzelliği, eşsiz
biçimde yaratan O yaratıcının kudretinden
kaynaklandığını kalblere yerleştirsin.
Onu taşıyan elçinin ve O'nu tebliğ eden
peygamberin sıfatlarından söz etsin. Çünkü Peygamber
onların tanıdık arkadaşlarıydı. Deli
değildi. Şerefli elçi olan Cebrail'i gerçekten
gözleri ile görmüştü. Görmenin tüm
şartlarının kesin gerçekleştiği apaçık
ufukta O'nu seyretmişti. Hz. Peygamber gayb konusunda güvenilir
bir kimse idi. Verdiği haber konusunda ulu orta
konuşulamazdı. Çünkü onlar şu ana kadar O'nu
doğruluk ve kesin haberin dışında
birşeyle tanımamışlardı. "O,
kovulmuş şeytanın sözü değildir." Çünkü
şeytanlar böyle tutarlı bir sistemi bildiremezlerdi.
Yaptıklarını reddederek soruyor: "O halde
nereye gidiyorsunuz?" Hükmünüz ve sözünüz konusunda
nereye gidiyorsunuz veya hangi tarafa yönelirseniz yönelin karşınıza
çıkacak olan gerçeği bırakıp nereye
gidiyorsunuz!
"O alemlere öğütten
başka bir şey
değildir." Var oluşlarının gerçek
mahiyetini, yetişmelerinin gerçek yönünü ve
çevrelerindeki evrenin gerçekliğini hatırlatan bir öğüt.
"Tüm alemler için." O ta ilk aşamadan
itibaren evrensel bir çağrıdır. Mekke'de çağrı,
kuşatma altında ve itilmiş durumda olduğu
halde. Buna benzer Mekke'de inen ayetler bu gerçeğe
işaret etmektedirler.
Bu derin anlamlı köklü
açıklama yanında hidayet yolunu dileyenler için
kolaylaştırıldığı
hatırlatılmaktadır. Bu durumda onların
sırf kendilerinin sorumlu oldukları belirtilmektedir.
Nitekim Allah onlara bu kolaylığı
sağlamıştır.
"Sizden düzelmeyi
dileyenler için."
Her şüpheyi kaldıran,
her tereddüdü çürüten, her mazereti düşüren ve arınmış
kalbe doğru yolu gösteren bu açıklamadan sonra kim
Allah'a giden yolda hidayet üzere kendini düzeltmek isterse
düzeltir. Kim de düzelmezse artık
sapıklığından kendisi sorumludur. Çünkü
önünde doğrulmasını sağlayacak imkanlar
hazır bulunmaktadır.
Gerçek odur ki insanın
iç dünyasında ve dış dünyasında hidayete götürücü
deliller ve imana yönelten mesajlar gerçekten güçlü, köklü
ve ağır etki sahibidir. Kasıtlı bir çaba
olmadan kalbin onların baskısından kurtulması
çok zordur. Özellikle insan Kur'an'ın mesaj dolu
uyarıcı üslubu ve direktifine kulak verdiği zaman.
Bundan sonra
Allah'ın yolundan sapanlar, sadece kasıtlı olarak
sapmak isteyenlerdir. Hiçbir mazerete ve gerekçeye dayanmadan
tabi!
Onlara hidayetin imkanı
ve düzelmenin kolaylığı gösterildikten sonra
onların dilemelerinin ötesinde bulunan büyük gerçeği
dile getirmeye yöneliyor. Bu gerçek herşeyin ardında
ve ötesinde işleyen iradenin yüce Allah'ın iradesi
olduğu gerçeğidir.
"Alemlerin Rabbi
Allah dilemedikçe siz
dileyemezsiniz." Bu gerçeği dile getiriyor ki
onlar kendi dilemelerinin her şeyin gelip kendisine
dayandığı büyük dilemeden ayrı olduğunu
anlamasınlar. Zira onlara seçme özgürlüğünün ve
hidayet olgunluğunun verilmesi, olmuş ve olacak
herşeyi kuşatan bu büyük irade merkezine dayanmaktadır.
Ondan kaynaklanmaktadır.
Yaratıkların ve
insanların iradelerinden söz edilmesinden sonra Kur'an'ın
bu ayetlere yer vermesinden amaç imana dayalı düşünceyi
ve onun büyük gerçeği kuşatıcı şeklini
oturtmaktır. Bu büyük gerçek, bu varlık alemindeki
her şeyin Allah'ın iradesine bağlı olduğu
gerçeğidir. Allah'ın insana bir seçme gücü vermesi
onun bir bütün halindeki iradesinin bir parçasıdır.
Bu da ayrı bir takdir, ayrı bir düzenlemedir. Tıpkı
emredildikleri her İşte kesin itaat etmeleri için
meleklere izin vermesi ve emredildikleri her görev için yeterli
bir güç vermesi gibi. Bu da Allah'ın iradesinin bir yönüdür.
Öğretme ve açıklamadan sonra iki yoldan birini seçme
gücünü insanlara vermesi gibi.
Bu gerçeğin müminlerin
düşüncelerinde iyice yerleşmesi gerekir ki neyin
dolaysız olarak hak olduğunu kavrayabilsinler ve en büyük
iradeye yönelsinler, sığınsınlar.
Yardımı ve başarıyı O'ndan dilesinler.
Yol boyunca aldıklarını ve
bıraktıklarını ona bağlı olarak
belirlesinler!