Bu bölümde yer alan ilk ayete ilişkin olarak İbn
Abbas'a dayandırılan bir açıklamaya göre bir adam
ona bu ayeti sormuş o da şu cevabı vermiştir:
"Burada söz konusu edilenler Mekke'de Müslüman olmuş
bazı kimselerdi. Bunlar Peygamber Efendimizin yanına
gelmek istiyorlardı. Fakat eşleri ve evlatları
onlara müsaade etmiyorlardı. Daha sonra Peygamberimizin
yanına geldiklerinde insanların dini
anlayışlarının derinleştiğini gördüler.
Bundan dolayı eşlerini ve evlatlarını
cezalandırmak istediler. Bunun üzerine yüce Allah şu
ayeti indirdi: "Eğer affeder, hoş görür, bağışlarsanız
muhakkak ki Allah da çok bağışlayan, çok
esirgeyendir." Bu hadisi Tirmizi de bir başka
kanaldan aktarmış ve hasen ve sahih olduğunu
belirtmiştir. İbn Abbas'ın kölesi İkrime de
ona katılmıştır.
Şu kadarı var ki Kur'an ayeti küçük bir olaydan
daha kapsamlı, daha geniş boyutlu ve daha
kuşatıcıdır. Çünkü, ikinci ayette yer alan "Mallarınız
ve evlatlarınız bir sınav konusudur" şeklindeki
mal ve evlatlara yönelik uyarı ile eş ve evlatlara yönelik
bu uyarı bir de eşlerden ve evlatlardan insana düşman
olanların da bulunabileceğine ilişkin uyarı
insan hayatında derin etkisi bulunan bir gerçeğe
işaret ediyor. İnsanın duygusal yapısı
ile hayat sahnesinde birbirine girmiş çok ince ve duyarlı
ilişkilere dokunuyor. Kuşkusuz eşler ve evlatlar
insanı oyalayıp O'nu Allah'ı anmaktan
alıkoyabilirler. Yine görevini yapıp Allah yolunda
cihad eden bir mücahidin başına gelen musibetlerle
karşılaşacak olursa eşlerine ve
evlatlarına bir zarar gelebilir endişesiyle imanın
gerektirdiği yükümlülüğü yerine getirmede isteksiz
davranabilir, bu endişe mü'mini görevlerini eksik yapmaya
itebilir. Allah yolunda savaşa çıkmış bir mücahit
birçok zararlara uğrar, birçok fedakârlıklarda
bulunur. Hem kendisi hem de ailesi büyük zorluklarla karşılaşır.
Kendi başına gelen zorluklara katlanabilir de
eşinin ve çocuğunun uğradığı
zorluklara katlanamaz. Bu yüzden onları güvencede tutmak,
yer yurt temin etmek, mal mülk toplamak ve geçimlerini sağlamak
için cimrileşir, korkaklaşır. Böylece eş ve
çocuklar onun düşmanı niteliğini kazanırlar.
Çünkü onu iyilik yapmaktan alıkoymuş olurlar.
İnsan olarak varoluşunun en üstün hedefini gerçekleştirmesine
engel olmuş olurlar. Öte yandan ondan dolayı
başlarına bir şey gelebilir endişesiyle bizzat
eş ve çocuklar onun yoluna dikilip görevini yapmasına
engel olabilirler. Veya eş ve çocuklar onun izlediği
yolun dışında bir yol tutmuş olabilirler, bu
durumda o da eş ve çocukları ile Allah için her
şeyden soyutlanma arasında bir tercih yapmada
zorlanabilir. işte bunlar birbirinden farklı dereceleri
bulunan düşmanlığın görünümleridir.
Mü'minin hayatında bu tür görünümlere her zaman
rastlamak mümkündür.
İşte bu yüzden, mü'minlerin kalplerinde sürekli
bir uyanıklık bulunsun, bu duygulara
kapılmasın ve bu etkenlerin etkisinde kalmasın diye
bu girift ve karmaşık durum bizzat onların Allah
tarafından uyarılmalarını gerektirmiştir.
Sonra bu uyarı değişik bir ifadeyle, mal ve
evlat sınavında uyanık olmaya ilişkin bir çağrıyla
tekrarlanıyor. Ayetin orijinalinde geçen "fitne"
kelimesi iki anlama gelir:
Birincisi: Yüce Allah sizi mal ve evlat konusunda sınıyor,
şu halde uyanık olun, sakının, sınavda
başarılı olabilmeniz için sürekli hazırlıklı
olun, kurtulun ve Allah için her şeyden soyutlanın.
Tıpkı bir kuyumcunun saf altını katma
maddelerden ayırmak için onu ateşte erittiği gibi.
İkincisi: Şu mallar ve evlatlar sizin için baştan
çıkarıcı, çekici şeylerdir. Bu
çekicilikleri ile sizi Allah'a karşı gelmeye, O'na
isyan etmeye sürüklerler. Şu halde onların çekiciliğinden
sakınınız. Sizi sürükleyip götürmesinler,
Allah'tan uzaklaştırmasınlar.
Kelimenin bu her iki anlamı da kastedilmiş olabilir.
İmam Ahmed Abdullah B. Büreyde'nin şöyle dediğini
anlatır: Babam Büreyde'nin şöyle dediğini duydum:
Bir gün Peygamber Efendimiz minberde halka hitap ediyordu. O sırada
torunları Hasan ve Hüseyin -Allah onlardan razı olsun
geldiler. Al gömlekler giyinmişlerdi. Düşe kalka yürüyorlardı.
Peygamber Efendimiz minberden indi ve ikisini kucaklayıp
önünde bir yere oturttu. Sonra şöyle dedi: "Allah ve
Peygamberi doğru söylerler. Kuşkusuz
mallarınız ve evlatlarınız sizin için birer sınav
konusudur. Şu iki yavrumun düşe kalka yürüdüklerini
görünce dayanamadım. Konuşmamı kesip onları
ayağa kaldırdım: ' Ehli sünnet imamları ibn
Vakid kanalıyla rivayet ederler. Bu Resulallah'tır,
bunlar da kızının oğulları. Şu halde
mesele çok ciddidir ve tehlikelidir. Bu konu, Allah tarafından
uyarılmayı, sakındırılmayı
gerektirecek kadar önemlidir. Kalpleri yaratan ve bu duyguları
o kalplere yerleştiren Allah, kendilerini
aşırı düzeyde bu duygulara kapılmaktan
alıkoymalarını istiyor. Çünkü bu tatlı
bağların insana ancak bir düşmanın
yapabileceği şeyleri yaptığı, onu düşmanın
tuzaklarına benzer badirelere sürüklediği biliniyor.
Bu yüzden ayet-i kerime, mal ve evlat sınavında
uyanık bulunulması gerektiğini vurguladıktan
ve bazı eşler ve evlatların şahsında
somutlaşan düşmanlığa dikkat çektikten sonra
Allah katındaki kalıcı nimetlere, güzelliklere işaret
ediyor.
Bundan sonra ayet müminlere güçleri ve kapasiteleri elverdiği
oranda Allah'ın buyruklarını duyup itaat etmek
suretiyle O'ndan korkmaları çağrısında
bulunuyor:
"O halde gücünüzün yettiği kadar Allah'tan korkun.
Dinleyin, itaat edin."
ifadesinde
yüce Allah'ın kullarına yönelik lütfu, kendisinden
korkup itaat etme kapasitelerine ilişkin bilgisi
belirginleşiyor. Nitekim Peygamber Efendimiz şöyle
buyurmuştur: Size bir şey emrettiğim zaman onu
elinizden geldiği kadar yerine getirin. Bir şeyi
yasakladığım zaman da ondan uzak
durun."(Buhari ve Müslim Ebu Hureyre`den rivayet ederler)
Çünkü emre uymada bir sınır yoktur. Bu yüzden
elinizden geldiği oranda denilmiştir. Fakat
yasağı bölmenin imkanı yoktur. Bu yüzden eksiksiz
uygulanması istenir.
Sonra ayet-i kerime onları Allah yolunda, yapıcı
harcamalarda bulunmaya teşvik ediyor:
"Kendi iyiliğinize olârak mallarınızı
Allah yolunda harcayın."
Şu halde onlar hayır amaçlı bir harcamada
bulunduklarında, bunu kendileri için yapmış
olurlar. Burada yüce Allah da kendileri için hayır amaçlı
harcamalarda bulunmalarını istiyor. İfade,
onların hayır amaçlı harcamalarını sanki
doğrudan kendi şahısları için harcamışlar
gibi dile getiriyor. Böyle yapacak olurlarsa bunun kendileri
hesabına bir iyilik olacağını belirtiyor.
Bunun yanı sıra ayet-i kerime insanın içindeki
cimrilik duygusunun ayrılmaz bir bela, bir musibet
olduğunu gösteriyor. Kendini bu cimrilikten kurtaran,
korunan kimse mutludur, huzurludur. Hiç kuşkusuz bu
musibetten kurtulmak Allah'ın bir lütfudur.
Sonra
ayetlerin akışı onları hayır
amacıyla dağıtmaya teşvik ediyor,
yapıcı harcamaları sevdiriyor. Ve onların bu tür
harcamalarını Allah'a verilmiş bir borç olarak
nitelendiriyor. Yüce Mevla'sına borç verdiği bu
fırsatı kim değerlendirmez? Yüce Mevla, borcu alıyor
ve kat kat fazlasını veriyor. Bu sayede borç verenin
günahlarını bağışlıyor. Borç
verene teşekkür ediyor. Şayet kişi O'na yönelik
şükrünü gereği gibi yapmaz, kusur ederse de O'na
şefkat gösteriyor. Bütün bunları yapan alemlerin
Rabbi olan yüce Allah'tır.
"Eğer Allah'a güzel borç verirseniz, Allah onu
sizin için kat kat yapar ve sizi bağışlar. Allah
şükredenlere karşılık verendir, halimdir."
Allah ne kadar yücedir! Ne kadar kerimdir! Ve ne kâdar
büyüktür! Önce kulunu yaratıyor, sonra onu çeşitli
nimetlerle rızıklandırıyor. Sonra kulundan
verdiği rızkların fazlasını istiyor. Kat
kat fazla siyle geri vereceği borç olarak. Sonra... Yaratıp
çeşitli nimetler bahşettiği kuluna teşekkür
ediyor! Bu kulu, Mevla'sına, dostuna yönelik şükründe
bir kusur işleyince de şefkat gösteriyor. Aman Allah'ım!..
Ne büyük lütuf.
Yüce Allah -kendi sıfatları
aracılığı ile- bize nasıl
kusurlarımızı ve eksikliklerimizi
aşacağımızı, sürekli O'nu görmek,
küçük ve sınırlı gücümüz oranında O'nu
izlemeye çalışmak için nasıl yücelere çıkacağımızı
öğretiyor. Nitekim yüce Allah, insanın içine kendi
ruhundan bir soluk üflemiştir. Dolay isiyle, insanı gücünün
ve kapasitesinin sınırları içinde en ideal noktaya
ulaşma arzusuna sahip bir varlık olarak
yaratmıştır. Bu yüzden yüce ufuklar sürekli açıktır.
İnsan denen bu yaratık elinden geldiğince
olgunlaşsın, derece derece yükselmeye çalışsın,
hoşnut olduğu ve sevdiği niteliklere sahip biri
olarak Allah'la buluşsun diye.
Bu ilginç mesajın ardından bu derin etkili gezinti
sona eriyor. Yüce Allah'ın kalpleri gözettiği, gizli açık
her şeylerinden haberdar olduğu sıfatları
belirterek sure son buluyor: