7- İnkar edenler, diriltilmeyeceklerini ileri sürdüler.
De ki: "Hayır Rabbime And olsun ki mutlaka
diriltileceksiniz, sonra yaptıklarınız kesinlikle
size haber verilecektir. Bu Allah'a göre kolaydır."
8-Öyleyse Allah'a, peygamberine ve indirdiğimiz nur â (Kur'an'a)
inanın. Allah yaptıklarınızı haber
almaktadır.
9- Toplanma günü (hesap günü) için, sizi bir araya getirdiği
zaman, işte o, kimin aldandığının ortaya
çıkacağı gündür. Kim Allah'a inanmış
ve yararlı işler yapmışsa, Allah onun kötülüklerini
örter ve onu, altlarından ırmaklar akan cennetlere
sokar orada ebedi kalırlar. İşte büyük başarı
budur.
10- Kafir olup ayetlerimizi yalanlayanlara gelince onlar da
ateş halkıdır. Orada ebedi kalacaklardır.
Orası gidilecek ne kötü yerdir.
11- Allah'ın izni olmaksızın hiçbir musibet
isabet etmez. Kim Allah'a inanırsa, Allah onun kalbini
doğruya götürür. Allah her şeyi bilendir.
12- Allah'a itaat edin, Peygamber'e itaat edin. Yüz
çevirirseniz bilin ki, elçimize düşen apaçık bir
duyurmadır.
13- Allah O'dur ki, O'ndan başka ilah yoktur. Mü'minler
yalnız Allah'a dayanıp güvensinler.
Daha başlar başlamaz ayet-i kerime kafirlerin
ölümden sonra dirilişin olmayacağına ilişkin
sözlerini iddia olarak nitelendiriyor. Dolayı siyle bu iddia
anlatılır anlatılmaz yalanlanmaktadır.
Ardından Peygamber Efendimize diriliş meselesini en güçlü
ifadelerle vurgulaması, yani Rabbine yemin ederek meseleyi açıklaması
yönünde bir direktif veriliyor. Zaten Hz. Peygamberin Rabbi adına
yemin etmesinden daha güçlü, daha etkili bir vurgu olamaz:
"De ki: Hayır, Rabbime And olsun ki mutlaka
diriltileceksiniz: '
"Sonra
yaptıklarınız kesinlikle size haber verilecektir."
Şu halde yapılan hiçbir şey göz ardı
edilmeyecektir. Yüce Allah onların neler
yaptıklarını onlardan daha iyi bilir, bu yüzden kıyamet
günü dünyadayken yaptıkları şeyleri kesinlikle
onlara bir bir anlatacaktır:
"Bu,
Allah'a göre kolaydır." Çünkü
Allah göklerde ve yerde olanları bilir, gizli-açık her
şeyden, göğüslerin içindeki duygulardan haberdardır.
Ve bu gerçeği vurgulamaya dönük bir hazırlık
olarak surenin başında belirttiği gibi O'nun gücü
her şeye yeter.
Bu sağlam ve yeminle pekiştirilmiş ifadenin
ışığında müşrikler Allah'a,
peygamberine ve onunla birlikte gönderilen Nur'a inanmaya çağrılıyorlar.
Bu nur Kur'an-ı Kerim'dir. Kur'an-ı Kerim'in müjdelediği
bu dindir. Gerçekten bu din özü itibariyle bir nurdur, çünkü
Allah katından gelmiştir. Allah ise göklerin ve yerin
nurudur. Bu din etkileri bakımından nurdur. Çünkü
kalbi aydınlatır ve kalp artık kendi kendine
aydınlık saçar, içinde gizli bulunan gerçekleri
görür.
Allah'a, peygamberine ve peygamberle birlikte indirilen nura
inanmalarını öngören çağrının üzerine
yapılan değerlendirmede, her şeyleriyle
Allah'ın gözleri önünde oldukları ve hiçbir
şeylerinin O'na gizli olmadığı
vurgulanıyor:
"Allah yaptıklarınızı haber
almaktadır."
Bu çağrının ardından ayetlerin
akışı, yeniden gerçekliği en güçlü
vurgularla pekiştirilen ölümden sonra diriliş
sahnesini tamamlamaya koyuluyor:
"Toplanma günü için sizi bir araya getirdiği zaman,
işte O, kimin aldandığının ortaya çıkacağı
gündür."
O günün toplanma günü olarak nitelendirilmesi, her kuşaktan
tüm yaratıkların o günde diriltilecek olmasından
kaynaklanır. Nitekim sayıları ancak Allah
tarafından bilinen melekler de o gün hazır bulunurlar.
Şu kadarı var ki Hz. Ebu Zer -Allah ondan razı
olsun- kanalı ile bize ulaşan Peygamber Efendimizin
şu sözü olayı bizim anlayışımıza
biraz yaklaştırmaktadır: "Ben sizin görmediklerinizi
görür, duymadıklarınızı duyarım. Gökyüzü
ağırlıktan gıcırdadı ve çökecek
gibi oldu. Çünkü dört parmaklık bir yer
kalmamıştı ki bir melek Allah'a secde etmek
amacıyla oraya kapanmamış olsun. Allah'a And olsun
eğer siz benim bildiklerimi bilseydiniz kesinlikle az güler
çok ağlardınız. Yataklarda kadınlardan zevk
almazdınız. Yüce Allah'a yalvarmak için yüksek
tepelere çıkardınız. Ben gördüklerim karşısında
budanan bir ağaç olmayı istedim.(Tirmizi)
İşte her dört parmaklık yerinde bir
meleğin yer aldığı gök, insanların
sınırlarını bilemediği şu
dehşet verici genişliktir. Bu genişlik içinde
bizim güneşimiz gibi bir güneş uzay
boşluğunda yüzen bir toz zerresi gibi görünür. Bu
benzetme acaba meleklerin sayısı ile ilgili olarak
insana bir fikir veriyor mu? işte bu melekler toplanma günü
toplananlar arasında yer alacaklar.
Bu toplanma sahnesi içinde kimin aldandığı
ortaya çıkacak. Ayetin orijinalinde geçen "Tegabun"
kelimesi ``Gabin" kökünün iş deş kipidir ve
birbirini aldatmaya çalışmak anlamına gelir. Bu
ifade mü'minlerin nimetler elde ederek başarıya
ulaşmaları ile birlikte kafirlerin bunlardan yoksun
kalıp sonunda cehenneme yuvarlanışlarını
tasvir ediyor. Hiç kuşkusuz bunlar birbirlerinden çok uzak,
farklı iki paydırlar. Sanki her şeyde
başarılı olmak için kıyasıya bir
yarış varmış ve her yarışçı
grup rakibini aldatmaya çalışıyormuş gibi bir
durum çıkıyor ortaya. Ve bu yarışta mü'minler
kazanıyor, kafirlerse yeniliyor. Evet olay bu
tasvirliliği ve hareketliliği ile kazanmak için rakibi
aldatmayı öngören bir oyun gibidir. Nitekim ayetin devamı
bunu açıklayıcı niteliktedir.
"Kim Allah'a inanmış ve yararlı işler
yapmışsa, Allah onun kötülüklerini örter ve onu
altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar, orada ebedi
kalırlar. İşte büyük başarı budur."
"Kafir olup ayetlerimizi yalanlayanlara gelince onlar da
ateş halkıdır. Orada ebedi kalacaklardır.
Orası gidilecek ne kötü yerdir."
Ayet-i kerime iman etmeleri için onlara yönelttiği
seslenişi tamamlamadan önce imani düşüncenin kadere
ve Allah'a inanmanın kalbin doğru yolu
bulmasının üzerideki etkisine ilişkin bir
kuralını ifade ediyor:
"Allah'ın izni olmaksızın hiçbir musibet
isabet etmez. Kim Allah'a inanırsa,
Allah
onun kalbini doğruya götürür. Allah her şeyi bilendir."
Belki de bu gerçek, sadece müşriklerin çağırıldıkları
iman gerçeğinin sunuluşu münasebetiyle burada söz
konusu edilmiştir. Buna göre her şeyin merciinin yüce
Allah olduğuna inanmak gerekir, insanın başına
gelen iyi ve kötü şeylerin Allah'ın izniyle
olduğuna inanmak lazım. Bu gerçek bu şekilde
algılanmadan iman söz konusu olamaz. Bu gerçek, hayatın
iyi-kötü olayları ile karşı karşıya
kalınırken insanın içinde depreşen
duyguların, düşüncelerin imani temelini oluşturur.
Aynı şekilde bu gerçeğin burada söz konusu
edilmesinin surenin veya bu ayetin inişi esnasında mü'minler
veya müşrikler arasında baş gösteren bir başka
nedeni de olabilir.
Hangi nedenden dolayı gündeme getirilmiş olursa
olsun bu gerçek, İslam'ın mü'minin vicdanına
yerleştirdiği iman esasına dayalı düşüncenin
önemli bir yönünü oluşturur. Bu sayede mü'min her olayda
Allah'ın elini hisseder. Meydana gelen her harekette O'nun
elini görür. Bu yüzden başına gelen zorluklar ya da
esenlikler karşısında kalbi sarsılmaz,
dengesini yitirmez. Zorluklara sabreder, genişliğe,
esenliğe şükreder. Bazen bundan daha yüce ufuklara ulaşır
ve hem zorluklara hem de esenliğe karşı şükreder
duruma gelir. Çünkü bu durumda esenlikte olduğu gibi
zorluklarda da Allah'ın lütfunu görür. Zorlukları
uyarı, günahların örtülmesi, iyilikler kefesinin ağır
basması, kısacası her halükârda kendisi için bir
iyilik olarak algılar.
Buhari ve Müslim'in doğruluğunda görüş
birliği içinde oldukları bir hadiste Peygamber
Efendimiz şöyle buyuruyor: "Ne kadar
şaşırtıcıdır mü'minin durumu!
Allah'ın verdiği her karar O'nun için hayırdır.
Başına bir zorluk gelirde sabrederse bu, O'nun için
iyilik olur. Yine, genişlik ve esenlik gelir de şükrederse
o da iyilik olur kendisi için. Bu durum mü'minden başkası
için söz konusu değildir."
"Kim Allah'a inanırsa, Allah onun kalbini doğru
yola götürür."
ilk kuşak bazı tefsirciler, bunun Allah'ın
kaderine inanmak ve başa gelen herhangi bir olay
karşısında Allah'ın kaderine teslim olmak
şeklinde yorumlamışlar. İbn Abbas ise
"Yani Allah onun kalbini genel anlamda doğruluğa
iletir" der. Gizli ve dolaysız gerçekleri doğrudan
algılayacak şekilde kalbini açar. O'nun eşya ve
olayların özü ile iletişim kurmasını
sağlar. Bu noktaya ulaşınca eşya ve
olayların kaynağını ve hedefini görür. Dolayı
siyle yatışır, oturur ve huzura kavuşur. Sonra
amaca ulaştırıcı kapsamlı bilgiyi elde
eder. Artık hata ve eksikliklerle
kuşatılmış yarım yapalak
bakışlara ihtiyaç duymaz.
Aşağıdaki değerlendirme cümlesi de bunu
pekiştirmektedir. "Allah her şeyi bilendir
."
Şu halde burada söz konusu olan, Allah'ın
bilgisinden bazı şeylere iletilmedir. Allah doğru
yola ilettiğine bu bilgiyi bahşeder. Fakat bu da
imanın gerçek oluşu ile de mümkündür. Bu durumda
önünde perdelerin aralanmasını, sırların açılmasını
hakkeder. Ama belli ölçüde...
İmana gelmesi için kendilerine yöneltilen çağrı
sürdürülüyor ve şimdi de .Allah'a ve peygambere itaat
etmeye davet ediliyorlar.
"Allah'a itaat edin, peygambere itaat edin. Yüz
çevirirseniz bilin ki, elçimize düşen apaçık bir
duyurmadır."
Bundan önce onlara, yüz çevirenlerin ne tür bir akıbete
uğradıkları anlatılmıştı.
Burada ise peygamberin mesajı duyurmakla yükümlü olduğu
vurgulanıyor. Buna göre peygamber mesajı açıkça
duyurduğu zaman emaneti yerine
ulaştırmış, görevi tamamlamış, bir
kanıt ortaya koymuş demektir. Bundan sonra geriye onlar
ve biraz önce kendilerine akıbeti hatırlatılan
isyankârlıkları ve yüz çevirmeleri kalıyor.
Ardından bu bölüm, onların inkar ettikleri,
yalanladıkları Allah'ın birliği gerçeğinin
vurgulanması ile son buluyor. Bunun yanı sıra Allah
ile iletişim halindeki mü'minlerin tavrı dile
getiriliyor:
"Allah O'dur ki, O'ndan başka ilah yoktur. Mü'minler
yalnız Allah'a dayanıp güvensinler."
Allah'ın birliği gerçeği iman düşüncesinin
temelidir. Bu da sadece Allah'a güvenilip dayanılmasını
gerektirir. İşte iman düşüncesinin kalpler
üzerindeki etkisi bununla somutlaşır.
Bu ayetle birlikte artık surenin akışı müminlere
hitap etmeye koyuluyor. Dolayı siyle bu ayet surenin geçmiş
bölümleri ile bundan sonra gelecek kısmı
arasındaki bağlantıyı sağlıyor. '
Surenin sonunda hitap müminlere yöneltiliyor. Burada yüce
Allah onları eş, çocuk ve mal sınavında
uyanık bulunmaya çağırıyor. Allah'tan
korkmalarını, Allah'ın sözünü duyduklarında
itaat etmelerini ve Allah'ın verdiği rızktan
hayır amaçlı, yapıcı harcamalarda
bulunmalarını istiyor. Bunun yanı sıra içlerdeki
cimrilik duygusundan da sakındırıyor. Buna
karşılık rızklarının kat kat
arttırılacağını, günahlarının
bağışlanacağını ve en sonunda
kurtuluşa ereceklerini vaad ediyor. Sonunda ise, yüce Allah'ın
görünen ve görünmeyen her şeyi kapsayan ilmi,
caydırıcı gücü, üstünlüğü, karşı
konulmaz yüceliği ve hikmeti hatırlatılıyor: