1- Ebu Leheb'in iki eli kurusun, kurudu da!
2- Malı ve kazandığı
kendisine fayda vermedi.
3- Alevli ateşte yanacaktır.
4- Karısı da odun hamalı olarak.
5- Boynunda sağlam hurma lifinden
örülmüş bir ip bulunacaktır.
Ayette geçen "tebab" kavramı helak,
yıkılış ve kopmak anlamına gelir. Ayet-i
kerimedeki birinci "tebbet" bedduadır. ikinci "tebbe"
kelimesi ise bu bedduanın gerçekleştiğini ifade
etmek içindir. Surenin girişindeki kısa bir ayet hem
bedduayı hem de onun gerçekleştiğini ifade
etmektedir. Böylece savaş sona ermekte ve perde
kapanmaktadır.
Giriş ayetinden sonra gelen kısım
ise meydana geleni tasvir edip anlatmaktadır.
"Malı ve kazandığı
kendisine fayda vermedi."
Elleri kurudu ve helak oldu. Kendisi kurudu ve
helak oldu. Fakat buna rağmen ne malı ne de çabası
kendisine bir fayda sağlamadı. Helakını ve
yıkılışını başından
savamadı."
Bu onun dünyadaki hali idi. Ahirete gelince o:
"Alevli ateşte yanacaktır." Burada
ateşin alevli olarak ifade edilişi, ateşin durumunu
tasvir edip canlandırmaktadır. Onun alev alev
yanışı ve yükselişini çağrıştırmaktadır.
"Karısı da odun hamalı olarak"
Bu ateşe onunla birlikte
karısı da girecek-tir. Odun
taşıdığı halde.
"Boynunda sağlam hurma lifinden
örülmüş bir ip bulunacaktır." Bu
iple o ateşte bağlanacaktır veya bu ip kendisinin
odun taşıdığı iptir. Ayetin gerçek manası
verilip bunun diken olduğu söylenirse, bu ip de onun odun taşıdığı
ip olur. Yahut mecazi mana verilir, bu durumda odun
taşımaktan amaç kötülüğü taşımak,
eziyet ve fenalık uğrunda çaba sarf etmek olur.
Surenin ifade üslubunda derin bir ahenk
bulunmaktadır. Atmosferine ve konusuna da uygun bir ahenk. Bu
konuyu biraz açmak için "Kuran'da Kıyamet Sahneleri"
adlı eserimizden birkaç satır aktarıyoruz. Böylece
bu surenin bizzat Ümmü Cemil'in üzerinde nasıl bir şok
tesiri yaptığını ve onu nasıl
şaşkına çevirdiğini görmek istiyoruz:
"Ebu Leheb, alevli bir ateşe
atılacaktır. Odun hamalı olan karısı da
hurma lifinden örülü bir iple oraya atılacaktır."
Hem sözcükler arasında hem de tabloda bir
ahenk var. Buradaki cehennem alevli bir ateştir. Ateşin
babası Ebu Leheb ona yuvarlanmaktadır. Odun
taşıyarak, Muhammed'in yoluna diken atan ve böylece O'na
eziyet etmeye çalışan karısı da (ifadenin gerçek
ya da mecazi anlamı ile). Odun kendisi ile alevin meydana
geldiği nesnedir. Kadın odunları bir iple deste
yapmaktadır. Orada alev alev yanan liften dokunmuş bir
iple boynundan bağlanmasıdır. Herkes
yaptığının
karşılığını görsün ve tablonun yalın
içeriği tamamlansın diye. Odun ve ip, ateş ve alevin
babası olan Ebu Leheb'in ve onun
taşıyıcısı olan karısının
oraya yuvarlanışı!
Burada kelimelerin tonunda ve vurgusunda da
başka bir ahenk görülmektedir. Sözcüklerden elde edilen
sesle odun yüklerinin sıkılması ve boynun liften bir
iple çekilmesinden çıkan ses arasında bir uyum
vardır. Burada odun demetlerini bağlamaya benzeyen bir
sertlik bir sıkma görülmektedir. Aynı şey boyna
ipin takılıp çekilmesi için de söylenebilir. Ayrıca
surenin tümüne yayılmış olan boğma ve tehdid
atmosferi ile de uyum sağlamaktadır.
Böylece konuyu anlatan kelimelere yayılmış
musiki, olayın tasviri ile ilgili tablolar bütün parçaları
ile ve bölümleri ile bir uyum içine girmektedir. Sözler arasındaki
cinaslı uyumda, ifade tarzında, her şeyi dengiyle
eşleştirme sanatında bu uyum gözükmektedir. Surenin
atmosferi ve nüzul sebepleri ile de bir ahenk içine girmektedir.
İşte bütün bu sanatkar Kur'an'ın beş kısa
bölümden oluşan en kısa surelerinin birinde ifadesini
bulmaktadır.
İfadedeki bu güçlü ahenk nedeni ile Ümmü
Cemil Hz. Peygamberin kendisini bir şiirle hicvettiğini
zannetmiştir. Özellikle bu sure yayılıp içindeki
tehdidi yergiyi ve özellikle Ümmü Cemil'i aşağılayıcı
tasvir edişiyle bu zan daha da kuvvetlenmiştir. Bu tasvir
kendini beğenen, soyluluğu ve zenginliği ile övünen
bir kadını aşağılayıcı bir
şekilde ortaya koymakta ve onun şu tablosunu çizmektedir:
"Boynunda hurma lifinden örülmüş bir ip
bulunacaktır." Hem de araplar-da yayılan bu güçlü
üslub ile.
İbni İshak der ki: Bana nakledildi ki:
"Odun taşıyıcısı olan Ümmü Cemil
kendisi ve kocası hakkında Kur'an'ın inen ayetlerini
duyduğunda Hz. Peygambere geldi. Bu sırada Peygamber
Mescid-i Haram'da Kabe'nin yanında Ebu Bekir ile oturuyordu.
Elinde avucunu dolduran koca bir taş bulunan Ümmü Cemil
Peygambere ve Ebu Bekir'e yaklaştığında yüce
Allah onun Peygamberi görmesi engelledi. Sadece Ebu Bekir'i
görüyordu. `Ey Ebu Bekir arkadaşın nerde? Onun beni
hicvettiğini duydum. Allah'a andolsun ki: Eğer O'nu görürsem
bu taşı O'nun ağzı üzerine indiririm. Allah'a
yemin ederim ki ben de şairim!' deyip sonra şu beytini
okudu:
Karalayan birine baş kaldırdık. Kaçtık
O'nun emirlerinden.
Sonra dönüp gitti. Ebu Bekir: "Ey Allah'ın
Rasulü O seni görmedi mi?" diye sordu. Peygamber: `Beni
görmedi. Allah beni onun gözünden sakladı.'
karşılığını verdi."
Hafız Ebu Bekir Bezzar -isnadı ile- ibni
Abbas'tan şöyle bir rivayet aktarıyor: "Ebu
Leheb'in elleri kurusun, kurudu da." suresi indiğinde
Ebu Leheb'in karısı geldi. Hz. Peygamber Ebu Bekir'le
birlikte oturuyordu. Ebu Bekir O'na dedi ki; `bir kenara çekilsen
de seni bir şeyle rahatsız etmese' dedi. Hz. Peygamber
şöyle buyurdu: `Onunla arama perde gerilecektir.' Kadın
geldi. Ebu Bekir'i gördü. `Ey Ebu Bekir! Arkadaşın bizi
hicvetmiş' dedi. Ebu Bekir: `Bu binanın Rabbine andolsun
ki hayır. O şiir söylemez ve böyle şeyleri
ağzına almaz' dedi. Kadın, `Şüphesiz sen doğru
söylüyorsun' dedi. Kadın gittiğinde Hz. Ebu Bekir: `Seni
görmedi mi?' diye Hz. Peygambere sordu. Hz. Peygamber, `Hayır,
bir melek o gidinceye kadar beni ondan sakladı' buyurdu."
İşte kadın şiir
zannettiği bu sözün etkisi ile bu kadar öfkelenmiş ve
tıkanmıştı. (O sırada hiciv ancak
şiirle yapılıyordu.) Ebu Bekir doğru olarak böyle
bir şeyin olmadığını ifade etmişti Ona!
Fakat surenin ayetlerinde hakim olan hafife alma, bir duyguyu
harekete geçiren aşağılayıcı tablo ebedi
kitaba kaydedilmişti. Artık varlığın
sayfalarına da geçilmişti. Bütün bu varlık
artık Ebu Leheb ve karısına Allah'ın ve
Peygamberinin davasına karşı kurdukları tuzak yüzünden
Allah'ın gazabını ve onlarla savayı dile
getiriyordu. Allah'ın davasına karşı tuzak
kuranların dünyadaki cezası yıkım ve helak,
aşağılanma ve alaya alınma, ahrette ise
ateşti. Bu tam onların yaptıklarına uygun bir
cezaydı. Bunlara ilave olarak hem dünya hem de ahirette
zillete işaret eden ipin verdiği eziyet vardır.
|