5- Öyleyse insan neden
yaratıldığına bir baksın.
6-
Fışkıran su damlacığından
yaratıldı.
7- Bel ile kaburga
kemikleri arasından çıkan.
İnsan hangi
şeyden yaratıldığına ve nasıl bir
şeye dönüştürüldüğüne bir baksın. Şüphesiz
o bel ile kaburga kemikleri arasından
fışkırarak çıkıp gelen bir sudan
yaratılmıştır. Erkeğin bel
kemiğinden ve kadının üst göğüs kemiğinden
akıp gelen suların yerleşmesinden
yaratılmıştır. Bu gerçek Allah'ın
ilminde saklı, insanın bilmediği gizli bir sır
olarak son asrın ilk yarısına kadar
kalmıştır. Ancak bu asrın ikinci
yarısında insanın modern ilmi kendi metodu ile gerçeği
keşfetmiştir. Ve öğrenmiştir ki erkeğin
suyu bel kemiğinde oluşmakta, kadının suyu ise
üst göğüs kemiğinde oluşmaktadır. Bu iki su
korunaklı bir yuva da birleştiğinde onlardan insan
meydana gelmektedir.
Bel kemiği ile göğüs
kemiği arasından akıp gelen su ile organik,
sinirsel akli ve ruhi oluşumu alabildiğine
karmaşık olan, anlayabilen akıllı insan
arasındaki mesafe gerçekten korkunçtur. Başlangıç
ile sonuç arasında uzun bir mesafe bulmaktadır.
Fışkırıp gelen suyun konuşan bir insan
olana kadar geçirdiği bu uzun mesafe açıkça
gösteriyor ki insanın kendisi dışında
başka bir el onu idare etmektedir. Herhangi bir şekli
iradesi ve gücü olmayan bu su maddenin Hayret verici, uzun ve
korkunç yolculuğunu düzenleyip idare eden ve onu bu güzel
sonuca kadar götüren bir el vardır. Yine ortaya
koymaktadır ki herhangi bir şekli ve aklı, iradesi
ve gücü olmayan bir damla suyun bu Hayret verici, uzun yolculuğunda
gözetleyen Allah tarafından görevlendirilmiş bir
koruyucu, bir gözetleyici bulunmaktadır. insanın anne
rahminde geçirdiği Hayret verici aşamalar onun
doğumundan ölümüne kadar geçirdiği Hayret verici
gelişmelerin çok çok üstündedir!
Döllenmiş olan bu
tek hücre mikroskopla dahi zor görülebilecek küçüklüktedir.
Zira bir damla suda bunun gibi milyonlarca hücre bulunmaktadır.
İşte herhangi bir şekli, aklı, gücü ve
iradesi bulunmayan bu küçük yaratık rahme yerleşir
yerleşmez hemen gıda arama işlemine koyulur. Derken
koruyucu, kudret eli onu bir besin arama yeteneğiyle
donatmaktadır. Etrafındaki rahim duvarını taze
gıda için hazırlanmış bir bereket
kaynağına, akan kan havuzuna çevirir! Bu küçücük
yaratık gıdasını sağlama aldıktan
sonra yeni bir işleme başlar. Sürekli bir bölünme işlemidir
bu. Bundan hücreler meydana gelir. Belli bir şekli,
aklı, gücü ve iradesi bulunmayan bu basit yaratık ne
yaptığını, ne yapmak istediğini bilir.
Çünkü onu koruyan el kendisini hidayete, bilgi, kudret ve
iradeyle donatır. Böylece o da yolunu öğrenir! Bu küçücük
yaratık yeni oluşan bu hücre kümelerinden herbirini
Hayret verici binanın yapımında, insan vücudunun
binasında birer temel olarak kullanmakla yükümlüdür.
İşte şu hücre kümesi insan vücudunun iskeletini
oluşturacak, şu hücre kümesi kas sistemini oluşturacak,
şu hücre kümesi sinir sistemini oluşturacak, şu hücre
kümesi de lenf sistemini oluşturacak... Böylece insanın
oluşumu için gereken bütün temel oluşumlar burada
yerlerini alacak... Fakat işlem bu kadar basit değildir.
Çünkü ortada gayet dakik bir farklılaşma söz
konusudur. Hiçbir kemik diğer kemiğe, hiçbir kas,
hiçbir damar diğerine benzememektedir. Çünkü insan
vücudu dakik bir sanatla Hayret verici bir oluşumla ve her
bir organ başka bir görevi üstlenmek üzere meydana
getirilmiştir. Bu nedenle insan vücudunun bir temel yapısını
oluşturmak için harekete geçen hücre kümesi görevini
biliyor. Uzmanlaşmış gruplara ayrılıyor.
Büyük insan bedeninde kendisine ayrılan temel
yapıyı oluşturmak için her bir grup ayrı bir
işe koyuluyor!
Her küçük hücre
harekete geçiyor ve yolunu biliyor. Nereye gideceğini,
kendisinden ne istendiğini kavrıyor. Bu korkunç boşluk
içinde hiçbiri yolunu şaşırmıyor. Mesela, gözü
yapmakla yükümlü olan hücreler gözün yüzde olması
gerektiğini biliyorlar. Onun asla karında, ayakta veya
kolda olmaması gerektiğini anlıyorlar. Aslında
tüm bu yerlerin herbiri gözün orada oluşmasına müsaittir.
Göz orada da oluşabilir. Eğer gözü yapmakla
yükümlü olan ilk hücre gelip bu yerlerden birine konsa ve
oraya yerleşse orada bir göz meydana gelebilirdi! Fakat bu
hücre bizzat harekete geçtiğinden su karmaşık
insan organizmasında göz için belirlenen yerden başka
tarafa gitmiyor. Peki organizmanın başka hiçbir yerde
değil, sadece bu yerde göze ihtiyacı olduğunu bu hücreye
kim söylemiştir acaba? Şüphe yok ki Allah. Onu koruyan,
yönlendiren Allah'tan başka hiçbir yol göstericinin
bulunmadığı bu uçsuz bucaksız ortamda
kendisine yol gösteren en büyük koruyucu, gözetici şüphesiz
O'dur!
Bu hücrelerin hepsi tek
tek ve küme halinde belli kümelerin içindeki gizli birimlerin
çizdiği bir çerçevede çalışmaktadır.
Bunlar insan türünün sicili ve atalarının
özelliklerini koruyan genetik bilimlerdir. Mesela göz hücresi
bölünüp çoğalırken gözü oluşturmaya çalışır.
Bununla beraber bu eylem sırasında gözün belli bir
şeklini ve belirlenmiş özelliklerini de korumaya çalışır.
İşte bu işlem meydana gelen gözün herhangi bir
hayvanın gözü değil, bir insan gözü olmasını
sağlar. Bu gözün şekli veya özellikleri açısından
özdeki en ufak bir sapma onu belirlenmiş çizginin dışına
çıkarır. Peki hücreye bu gücü yerleştiren ve
onu bu şekilde yöneten kimdir acaba? Aklı,
kavrayışı, iradesi ve gücü olmayan bu basit
hücreye tüm bunları programlayan kimdir? Şüphesiz o
yüce Allah'tır. Bir gözün veya bir gözün bir parçasının
kendisine havale edildiği durumda onu yapmaktan aciz olan bütün
insanlığı dize getiren bu bilgiyi Allah
İşte bu hücreye vermiştir. Böylece tüm insanlığın
karşısında aciz düştüğü bu büyük işlemi
bir tek hücre veya basit birkaç hücre yapabilme gücüne ulaşmıştır.
Fışkıran
su ile konuşan insan arasındaki Hayret verici uzun
yolculuğun bu kısa ve hızlı gözden
geçirilmesinin ardında insan organizmasında yer alan
spermlerin ve organların özelliklerindeki Hayret verici akılları
durduran düzeni yapıyı ve işlemi saymakla
bitiremeyiz. Fizilal'in metoduna göre onları daha fazla
detaylandırma imkanımızda yoktur... İşte
bunların hepsi ilahi tedbir ve takdire tanıklık
etmektedir. Koruyan, yol gösteren ve yardım dileyen eli göstermektedir.
Adına göğe ve yıldıza yemin edilen birinci
gerçeği pekiştirmektedir. Ayrıca ardından
gelen gerçeğe, müşriklerin bu sureyle ilk defa muhatab
olanların kabul etmeyip inanmadıkları ahiretteki
diriliş gerçeğine bir geçiş niteliğindedir.