8- Nice şehirler var ki Rabbinin ve elçilerinin
emirlerine baş kaldırdı, biz de onu çetin bir
hesaba çektik ve ona görülmemiş şekilde azab ettik.
9- Onlar yaptıklarının
karşılığını
tatmışlardır. işlerinin sonu tam bir hüsran
olmuştur.
10- Allah onlara şiddetli bir azab
hazırlamıştır. Ey inanan akıl sahipleri.
Allah'tan korkun. Allah size gerçekten bir uyarıcı
kitab indirmiştir.
11- İman edip salih amel işleyenleri,
karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için
size Allah'ın apaçık ayetlerini okuyan bir peygamber göndermiştir.
Kim Allah â inanır ve faydalı iş yaparsa Allah onu,
altlarından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları
cennetlere sokar. Allah böylesine gerçekten güzel bir rızk
vermiştir.
Burada uzun bir uyarı, sahneleri ayrıntılı
biçimde gözler önüne serilen bir sakındırma yer
alıyor. Bunun yanı sıra yüce Allah'ın iman ve
nur şeklinde beliren nimetine ve rızkın en güzeli
ve onur vericisi olan ahiret ödülüne ilişkin vaadini
hatırlatan derin etkili bir mesaj sunuluyor.
Şu halde yüce Allah'ın, kendi emrine karşı
çıkan ve peygamberlerine teslim olmayan toplumları
cezalandırması her zaman yürürlükte olan bir yasadır:
"Nice
şehirler var
ki Rabbinin ve elçilerinin emirlerine baş kaldırdı,
biz de onu çetin bir hesaba çektik ve ona görülmemiş
şekilde azab ettik." Yüce
Allah'ın bu toplumları cezalandırması
ayrıntılı olarak anlatılıyor. Sonra
çetin hesaplaşma ve görülmemiş azap sahnesi
detaylı olarak sunuluyor. Ardından akıbet ve
başa gelen kaçınılmaz musibet tasvir ediliyor: "Onlar
yaptıklarının
karşılığını
tatmışlardır. İşlerinin sonu tam bir hüsran
olmuştur." Hüsranla noktalanan acı
akıbeti yansıtan tablonun sunuluşu ise bir sonraki
ayete erteleniyor: "Allah onlara şiddetli bir azap
hazırlamıştır." Bütün bunlara
sahneyi biraz daha uzatmak, adımları ve
aşamaları daha çok açmak amacıyla
başvuruluyor. Hiç kuşkusuz bu, duyguda derin etki
bırakmak, sinirler üzerindeki etkiyi uzun süreli kılmak
için Kur'an-ı Kerim'in başvurduğu ifade yöntemlerinden
biridir.
Bu uyarı karşısında bir süre duruyoruz ve
yüce Allah'ın, emirlerine karşı çıkan gönderdiği
peygamberlere başkaldıran şehirleri birer birer
cezalandırdığını görüyoruz. Ayrıca
bu uyarının burada boşanma ve boşanma hükümleri
Dolayısıyla yer aldığını da görüyoruz.
Böylece boşanma ve boşanma hükümleri bu genel yasaya
bağlanıyor. Boşanma ile bu evrensel yasa
arasında kurulan bu bağlantı boşanma sorununun
aile veya eşlerin dar sınırları içinde bir
olay olarak algılanmadığını, aksine bütün
Müslüman ümmeti ilgilendiren bir bir sorun olarak ele alındığını
gösteriyor. Şu halde bu konuda Müslüman ümmet sorumludur.
Bu konuda Allah'ın şeriatına uymakla yükümlüdür.
Müslüman ümmetin bu konuda Allah'ın şeriatına
ters düşmesi -tıpkı bu düzenin hükümlerinden
herhangi birine yahut insan hayatına egemen olması için
gönderilen bu eksiksiz sistemin herhangi bir ilkesine ters düşmesi
gibi- Allah'ın emrinin dışına çıkmaktır,
O'na baş kaldırmaktır. Bu durumda sadece bu suçu işleyenler
cezalandırılmaz. İçinde bu tür bir başkaldırı
yaşanan, hayatla ilgili meselelerde Allah'ın sisteminden
sapan, onun emrine ters düşen tüm şehir
cezalandırılır. Çünkü Allah'ın dini itaat
edilsin, eksiksiz uygulansın, tüm hayata egemen olsun diye
gelmiştir. Bu yüzden fertleri ilgilendiren kişisel
meselelerde bile- Allah'ın dininin ilkelerine ters düşen
biri daha önce böyle bir suç işleyipte sorumlu tutulan
şehirlerin tabi tutuldukları değişmez ilahi
yasaya muhatap olacaktır.
İşte adı geçen şehirler
durumlarının gerektirdiği cezayı çekmiş
ve sonunda da zarar etmişlerdir. Son hesaplaşma gününden
yani kıyamet gününden önce daha bu dünyadayken cezalarını
çekmişlerdir. Evet, bu cezayı yüce Allah'ın yeryüzüne
egemen olması için gönderdiği hayat sisteminden sapan,
ilkelerini çiğneyen bütün şehirler, bütün milletler
ve bütün halklar çekmişlerdir. Biz ve bizden önceki kuşaklarda
bu durumu gözlerimizle gördük. Allah'ın koyduğu
sistemi rafa kaldıran, onun ilkelerini çiğneyen
toplumların bir sosyal bozulma ve çözülme sürecini yaşadığına,
yoksulluk ve kıtlık çektiğine, zulüm ve baskı
altında inim inim inlediğine, can güvenliğinden,
barıştan, istikrar ve huzurdan yoksun korkulu bir hayat
yaşadığına şahit oluyoruz. Her gün bu
uyarıyı doğrulayan olaylarla
karşılaşıyoruz!
Bütün bunların yanı sıra yüce Allah'ın
koyduğu hayat sistemini tanımayanları bekleyen çok
şiddetli bir azap vardır. İşte yüce Allah
buyuruyor:
"Allah
onlara şiddetli bir azap hazırlamıştır."
Ve Allah en
doğrusunu söyler.
Bu din -Saff suresinde değindiğimiz gibi- toplumsal
bir hayat sistemidir. Kendine özgü bir hayat düzeni olan
Müslüman bir toplum meydana getirmek için gelmiştir. Bu
toplumun tüm hayatını yönlendirmek için gelmiştir.
Bu yüzden toplumun tümü bu dine karşı sorumludur. Hükümlerinden
sorumludur. Bu hükümlere ters düştüğü zaman, geçmişte
Allah'ın emrine ve Allah tarafından kendilerine gönderilen
peygamberlerin sunduğu mesaja karşı çıkan,
baş kaldıran şehirler gibi bu uyarının
gerektirdiği cezayı hakkeder.
İşte bu uyarılar ve uyarıları somut
olarak gözler önüne sunan sahnelerin karşısında
ayet-i kerime iman eden akıllı kimselere,
akıllarının yol göstericiliği ile imanı
algılayanlara sesleniyor. Onları, kendilerine
uyarıcı bir kitap indiren Allah'tan korkmağa çağırıyor:
"Allah size
gerçekten bir
uyarıcı kitap indirmiştir." Ayet-i
kerime bu uyarıyı somutlaştırıyor,
Peygamber Efendimizin şahsı ile birleştiriyor. Onun
saygın kişiliğini uyarının kendisi veya
canlı bir ifadesi olarak sunuyor: "Allah apaçık
ayetlerini okuyan bir peygamber göndermiştir."
Bu ayet, çeşitli anlamlara gelen doğru, derin etkili,
olağanüstü bir ifade tarzı ile sunulan ve
dikkatlerimizi önemli bir nokta üzerinde toplayan bir mesaj
içermektedir.
Allah katından gelen bu uyarı, bu kitap Hz.
Peygamberin dosdoğru kişiliği
aracılığı ile onlara ulaşmış ve
sanki bu uyarı doğrudan onların içlerine girmiştir.
Peygamberin şahsı bu uyarının içerdiği
hiçbir gerçeğe perde olmamıştır.
Bu ayetin işaret ettiği gerçeği bir de şu
şekilde ele almak mümkündür: Hz. Peygamberin
şahsı doğrudan doğruya bir uyarı
niteliğine bürünmüştür. Hz. Peygamber bu uyarının
somut bir örneğidir. Sözlü olarak bu uyarıyı
ifade etmiş ve kendisi de bu uyarının gerçekliğini
yansıtmıştır. Dolayı siyle Hz. Peygamber
Kuran'ın içerdiği gerçeklerin canlı bir tercümesidir.
Doğrusu Peygamberimiz böyleydi. Nitekim Hz. Aişe onu
şu şekilde tanıtmaktadır: "O'nun ahlâkı
Kuran'dı." Peygamberimiz hayatın sorunları
karşısında Kuran'ı bu şekilde
algılamıştı. Bizzat kendini canlı bir
Kur'an olarak sorunları ele almıştı.
Yüce Allah'ın bahşettiği uyarıcı
kitap, aydınlatıcı nur, yol gösterici ve yapıcı
mesaj şeklinde somutlaşan nimetin ötesinde bir de
içinde sonsuza dek kalınacak cennet nimetleri vaad ediliyor.
Bu rızkın en güzel olduğu
hatırlatılıyor. Yeryüzünde bahşedilen
diğer rızklarla
karşılaştırılamayacağı
vurgulanıyor: "Allah böylesine gerçekten güzel bir
rızk vermiştir."Allah hem dünyada hem de
ahirette rızk verir ama bu her türlü rızktan daha iyi
bir rızktır. Ve bunu en güzel bir rızk olarak seçmesi
gerçeğe dayalı ve onurlandırıcı bir seçimdir.
Böylece rızk konusuna bir kez daha değiniliyor. Bu
işaretle cennette verilecek rızk
karşısında dünya rızkının
önemsizliği, basitliği vurgulanıyor. Bununla
birlikte surenin ilk bölümlerinde dünya rızkının
da bollaştırılacağı vaad edilmişti.
ALLAH HER ŞEYE KADİRDİR
Ve surenin sonunda şu dehşet verici evrensel mesaj
sunuluyor. Böylece surenin konusu, surede yer alan yasal
düzenlemeler ve direktifler Allah'ın uçsuz bucaksız
evrene egemen kaderine, tüm evreni kontrolünde tutan gücüne ve
tüm evreni kuşatan bilgisine bağlanıyor.